Halil İbrahim Bereketi

Kim bilir belki de bir rüya bu Belki de bir ütopya Herkes sorar bu soruyu Var mı böyle bir Dünya? İnsan, ne zaman ki içindeki benlikten kurtulur, kötülüğü, çirkinliği yok eder, kendinden çok karşısındakini düşünür ve Tanrının istediği doğru ve dürüst bir kul olursa işte o zaman güzelleşir hayat

yazı resim

Her insanın tek arzusudur huzur içinde olmak. İnsan gibi kalmak ve insanca yaşamak.
Başka birilerine avuç açmadan, kimseye bel bağlamadan, sırtı pek, karnı tok yaşamak
Kendi vatanında, kendi evinde bir ömür geçirmek Adaletli, eşit haklara sahip olmak Bereketli topraklarda deli divane gibi çalışmak
Ekmeğini taştan çıkarmak Kimseyi üzmeden, incitmeden, kırmadan, kardeşçesine yaşamak
Başkanın birinin hakkına tecavüz etmeden, sevgi, saygı ve barış içinde yaşamak
Kim bilir belki de bir rüya bu
Belki de bir ütopya
Herkes sorar bu soruyu Var mı böyle bir Dünya?
İnsan, ne zaman ki içindeki benlikten kurtulur, kötülüğü, çirkinliği yok eder, kendinden çok karşısındakini düşünür ve Tanrının istediği doğru ve dürüst bir kul olursa işte o zaman güzelleşir hayat
Halil İbrahim Bereketi derler ya hani eskiler Çoğaldıkça çoğalan, arttıkça artan nimet
Aslında çok da uzakta değil beklediğin yaşam yeter ki niyet et
Yeter ki düzgün ve doğru bak hayata
Adaleti, sevgiyi, doğruluğu hep kovala
İşte size güzel bir hikâye. Kim ki beğenir bundan güzel bir ders ala..
Vaktiyle Birbirini Çok Seven İki Kardeş Varmış. Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim... Halil, evli çocuklu.
İbrahim ise bekârmış...Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin...Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş.
Bununla geçinip giderlermiş...Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya.
Halil, bir teklif yapmış :
-İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle.
-Peki, abi demiş İbrahim...
Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... .O gidince, düşünmüş İbrahim:
-Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine
Böyle demiş ve Kendi payından bir miktar atmış onunkine...
Az sonra Halil çıkagelmiş.
-Haydi İbrahim, demiş, önce sen doldur da taşı ambara.
-Peki abi.
İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. O gidince, Halil düşünür bu defa:
Der ki:
-Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.
Böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek.
Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine.
Bu, böyle sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler.
Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile.
Hak Teala bu hali çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki... Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler. Şaşarlar bu işe...Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları.
Bugün "Bereket" denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir .

Başa Dön