Herkesin derdi başka. -Orhan Veli |
|
||||||||||
|
.... Birden bir kuş ötmeye başladı. Bir ardıç kuşuydu bu. Henrich Kroll'un elden çıkardığı haçlı anıtın tepesine konmuştu. Sarı gagalı, küçük siyah gövdesine göre çok büyük bir sesi vardı. Seviniyor, dertleniyor ve kalbimi yerinden oynatıyordu.. Bir an düşündüm; onun şarkısı benim için yaşam, gelecek, hayaller ve belirgin olmayan her şey yabancılıklarla yenilikler demekti. Haçlı anıtı çevreleyen ıslak topraktan şu anda yukarı doğru çıkmaya çabalayan solucanlar içinde kuşkusuz korkunç gaga vuruşlarıyla ölümün kasvetli belirtisinden başka bir şey değildiler. Buna karşı elimden başka bir şey gelmiyordu.. her şey çözülüyor, beni uzaklara sürüklüyordu. herşey yitirmiş çaresiz bir halde oracıkta duruyordum. Parça parça zerrelere ayrışmadığıma ya da bir balon gibi akşamın göğüne doğru uçmayışıma şaşıyordum. Sonunda kendimi toparlıyor, bahçeden ve gecenin kokusundan kaçıyor, merdivenleri çıkıp piyanonun üstüne atılıyorum. El yordamıyla aranırken piyanoya çarptım. Onu okşadım ve bir ardıç kuşu gibi olmasını diledim. O kuş gibi uzaklara kanat açması, duyduğum şeyleri dile getirmesi için çabalıyorum. Ama sonunda bir yığın arpejden, birkaç özlem nağmesi ve halk havası döküntüsünden biraz da Tristan'la Rosenkavelier'den karmaşıklıktan başka bir şey ortaya çıkmıyor. Bu çabalayışım sokaktan geçen birisinin pencereme doğru bağırmasına kadar sürdü. "önce doğru dürüst çalmasını öğren be herif." Çalmayı kesip pencereye yanaştım. Karanlıkta bir karaltı silinmek üzereydi. Kafasına bir şey fırlatmak için hayli uzaklaşmış bulunuyordu. Hem niye fırlatacaktım ? haklıydı. Doğru dürüst çalamıyordum, ne piyanoyu, ne de hayatta başka bir şeyi. Hiçbir zaman bunu başaramamıştım. Her zaman aceleci her zaman sabırsızdım. her zaman araya birşeyler girer, her zaman her işimi yarıda keserdi. zaten bunu doğru dürüst çalabilen varmıydıki ? hem bunu yapabilsem bile neye yarardı ? Büyük karanlıklar yüzünden daha mı az karanlık, yanıtsız sorular bu yüzden daha mı az acı verici olacaktı ? Bu yoldan yaşam mı açıklanarak, anlaşılacak ve bir eşkin at gibi mi koşulacaktı ? Ya da bizi her zaman fırtınada taşıyan ve aslını aramak istersek bizi hemen suyun içine süpüre heybetli bir yelkenli miydi? Kimi zaman bu, önümde yeryüzünün ortasına kadar uzanıyormuş gibi görünen bir deliktir. Bu delik ne boşaltacaktır dışarı ? Özlem mi ? Umut mu? Mutluluk mu? Hangisi ? Yorgunluk mu? Alınyazısına boyun eğiş mi? Ölüm mü? Niçin yaşıyorum ? Evet, niçin yaşıyorum ben?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ö.Gökhan Ergüven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |