..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Mutlu insanlar tatlı şeylerden söz ederler. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > YILDIZ AKA




13 Nisan 2022
Naturel  
YILDIZ AKA
...O evreni yaratan tanrı gibi yalnız ve sancılı, sağa sola ateşler bırakmış; o ateşler güneşlere dönüşmüş, soğumuş taşa, kayaya buza dönüşmüş ama yok. O yarattığı mavi gezegene ilk düşen yağmur damlası gibi; ardından yıllarca suya dönüşmüş fırtınalarla kayaları dövmüş, kayayı balçığa çevirmiş yine de yokluğunu var edememiş, dönüştüğü balçığın içinden çıkan ilk kurtçuk gibi kıvrıla kıvrıla var olmaya çalışıyor yine de yok gibi. Herkesin adını ezbere bildiği Havva da o! ve yine de yok. O taa ilk andan beri var olmuş; her şeye, herkese dokunup, dönüşmüş, her şeyin ve herkesin acısına, gözyaşına, kahkahasına dolana dolana büyümüş bir hayalet gibi. Sadece o böyle yazabilmek için yok olmayı seçebilir.”


:ICH:
Yıllar sonra yeniden İstanbul’daydı ve konsere sadece iki saat kadar kalmıştı. Son prova harikaydı, hiç bir aksaklık olmayacak her şey yolunda gidecekti.

Bu defa kırmızı topuklu ayakkabılarıydı koruyucusu ve hemen arkasındaydı. Yüzüne yaptığı bir kaç fırça dokunuşu ile makyajını da tamamladı. Dalgalı uzun kızıl saçlarından birer tutamı iki omzunun üstünden önüne aldı. Siyah bir bluz ve yine siyah ispanyol paça pantolonu ile boy aynasının önünde durup aynadaki ufak tefek incecik kadına gülümsedi. Pantolonun uzun paçaları yerleri süpürüyordu, ama olsundu, az sonra kendi olmaktan çıkacak boyu uzayacak, kırmızı ayakkabıları onu, ince, uzun muhteşem bir fiziğe sahip, güzel müzisyene dönüştürecekti. Onları da ayaklarına geçirdikten sonra aynaya yeniden döndü. Düşündüğünden daha rahattı ayakkabılar. İlk giydiğinde de böyle düşünmüştü, yarım saat sonrasına kadar… Aynadaki ayakkabılı ve ayakkabısız halini bir kaç kez prova etti; ayakkabılar ile boyu uzuyor, siyah bluz, siyah ispanyol paça pantolon, omuzlarından sarkan dalgalı kızıl saçları ile nasıl da zarif görünüyordu. Ayakkabıları çıkardığında pantolonun paçaları yere düşüyor, bacak boyu kısalıyor, o zarif görüntü, sevimli bir kız çocuğuna dönüşüyordu.

Konser saati gelip çattı, müzisyenler sahnedeki yerlerini alırken seyircinin güçlü alkışlarını duydu Naturel. Topuklu kırmızı ayakkabılar yumuşak adımlarla sahneye doğru götürdüler onu. Seyirciye yeniden İstanbul’da olduğu için ne kadar mutlu olduğundan bahsetti. Bir iki espri ile onları gülümsetmeyi de başardı. Dinleyici onun sesiyle buluşmaya ve olursa küçük hatalarını görmezden gelmeye ve alkışlamaya hazırdı.

İlk şarkıya başlarken derin bir nefes aldı. Heyecanını kontrol etmek için, kendini müziğe bırakıp, hafifçe salınarak müzisyen arkadaşlarının etrafında dolaşmaya ve rahatlamaya çalıştı. Şarkı biterken duruşu, sesi sakinleşti. Seyirci, “İlk şarkı bu, heyecan da var, bu kadar olur,” der gibi alkışladı ve esprilerine karşılık verdi. Üçüncü şarkıyı bitirirken, az önce esprileri eşliğinde bahsettiği, hiç konuşmayan babasını salonun sol tarafında yandaki basamaklarda oturmuş kendini seyrederken gördü.

Adam dirseklerini dizlerine dayamış sol eliyle kızıl sakallarıyla oynuyordu. Üstünde kahverengi kadifeden eski yeleği vardı. Bu yeleği o kadar çok severdi ki, karısının artık iplikleri çıkmış tüylenmiş, incelmiş diye diye, defalarca atmak istemesine rağmen her defasında çöp torbasından döndürmeyi başarmıştı. Kadın babası olmasına ihtimal vermediği adamla bir süre için göz göze geldi. Bu loş ışıkta bu kadar net görebilmesini sorgulamadan başını çevirip, yeni şarkısına başladı. Şarkı boyunca tekrar aynı noktaya bir kaç kez baktı, adamı her defasında orada, aynı pozisyonda otururken buluyordu. Herhalde çalışanlardan biri olmalıydı. Yoksa neden seyircilerin arasında, değilde orada, o basamakta otursundu.

Naturel müziğine eşlik etmek istiyor sahnede salınarak dans etmek istiyordu, topuklu kırmızı ayakkabılar onu rahat bırakmıyor, orta yerde kıpırdaman durmasını istiyorlardı. Kendini ayaklarından bağlanmış gibi hissediyordu. Aklını ayaklarından alıp müziğe odaklanması neredeyse imkansızdı.


Yeniden babasına benzeyen adamı aradı gözleri, artık orada değildi. İçinde tuhaf bir hayal kırıklığı hissederek başını önüne çevirdi, bakışlarını öndeki seyircilerin üzerinde dolaştırırken sallanan koltukta gazete okuyan babasının kucağında dört beş yaşlarındaki kendini gördü, hemen sola çevirdi başını. O bölümdeki koltukların arasında bir yerlerde piyano başında bir genç kız dokuzuncu senfoniyi öfkeyle çalıyor, göz yaşları tuşların arasından süzülüyordu. Sağına döndü bir koridorun sonunda yakışıklı esmer bir oğlan sarışın bir kıza sarılmıştı. “O mu?”diyordu oğlan, “o beni bırakamaz, varlığını bir tek benimle hissediyor, hiç bir zaman kendini ortaya koyamaz, hayatımda gördüğüm en yok insan. Ancak ona ışık tutan biri olursa gözükebilecek ve şimdilik feneri benim.” “Neden?” dedi, sarışın güzel kız, “ona fener olmak zorunda değilsin. Sadece benim fenerim ol istiyorum, sadece bana ışık tut istiyorum.” “Olmaz,” dedi esmer oğlan, “bütün şarkıları o yazıyor.” “Ben de yazabilirim,” dedi güzel kız. “Yapamazsın! O evreni yaratan tanrı gibi yalnız ve sancılı, sağa sola ateşler bırakmış; o ateşler güneşlere dönüşmüş, soğumuş taşa, kayaya buza dönüşmüş ama yok. O yarattığı mavi gezegene ilk düşen yağmur damlası gibi; ardından yıllarca suya dönüşmüş fırtınalarla kayaları dövmüş, kayayı balçığa çevirmiş yine de yokluğunu var edememiş, dönüştüğü balçığın içinden çıkan ilk kurtçuk gibi kıvrıla kıvrıla var olmaya çalışıyor yine de yok gibi. Herkesin adını ezbere bildiği Havva da o! ve yine de yok. O taa ilk andan beri var olmuş; her şeye, herkese dokunup, dönüşmüş, her şeyin ve herkesin acısına, gözyaşına, kahkahasına dolana dolana büyümüş bir hayalet gibi. Sadece o böyle yazabilmek için yok olmayı seçebilir.”

- Sen ona aşıksın, dedi güzel kız.
Alaycı güldü oğlan:
- Bir hayalete mi? Ben onun varlığının tek şahidiyim, ama onun sayesinde bütün dünya benim varlığıma şahit olacak.
- Peki bir gün hayalet olmaktan vazgeçerse, o zaman ona aşık olur musun?
- Şimdi bunları düşünmek istemiyorum. O yok ve hiç bir zaman da olamayacak ama biz buradayız, dedikten sonra sarışın kızın dudaklarına ihtiraslı bir öpücük kondurmuştu oğlan.

İçin için hissettiği yokluğunu o gün saatlerce dolaştığı sokaklara damla damla dökmüştü, Naturel. Son bir damla olup, düştüğü yerden var olarak kalkmaya işte o gün karar vermişti. Her gün aynadaki buğulu hayaleti seve seve görünür kılmıştı. Kendinin olanı sahiplenmiş, sevmişti. Hala görünür olmakta zorlanıyordu. Kendinden önce görünecek bir şeylerden yardım istiyordu hep. Kimi zaman pürüzsüz cildinden bir parça, kimi zaman kıpkırmızı bir ruj, derin göğüs dekoltesi ve şimdi de giderek sahneye yapışmasına neden olan topuklu kırmızı ayakkabıları oluyordu yardımcıları.

Yok olmaktan vazgeçeli uzun zaman olduğunu düşündü kadın. Bas gitarist solosuna başlamıştı,o sakin ama güçlükle sahne gerisine doğru yürüyordu. Şarkının son bölümünü söylemek üzere yeniden öne doğru ağır adımlarla yanaştı. Babasına benzeyen adam sahnenin önünde resim çekmeye çalışıyor bir yandan da ona aşağıdan bir şeyler söylemeye çalışıyor gibiydi. Naturel, adamın şarkısına eşlik etmek istediğini düşünerek öne doğru eğildi ve devam etti.

Adam fısıltıyla:
“Kırmızı ayakkabılarının alkışlanmasını mı bekliyorsun! Sadece onları görüyorum.”

Naturel adımlarını müziğe uydurarak bir kaç adım geri attı. Kabinlerin arkasına kadar gerileyip ayakkabılarını çıkardı. Boyu en az on santim kısalmış, sevimli kız çocuğu olarak sahneye dönmüştü. Şarkısının son bölümünü yeniden tekrarlamak için arkadaşlarına işaret etti. Naturel’in sesi sınırlarından kurtulmuştu, yüzlerce yıldır bir dağın dibinde bekleyen alevden kayalar gibi yeryüzüne çıkmaya hazırdı. Bitirdiğinde tüm salon alkışlarıyla kutladı ve kutsadı onu.

Konser bittiğinde alkışlar susmuyor tüm seyirci ayakta onu yeniden sahneye gelmesi için zorluyordu. Üstüne basmaktan sıkıldığı siyah ispanyol paça pantolonunu hızla çıkarıp, spor şortunu giyerek çıplak ayaklarıyla döndü sahneye. Seyirci onu görünce alkışlar şiddetini artırdı. Naturel çıplak sesiyle şarkısına girdiği anda her şey sustu. Tüm salonda sadece onun sesi vardı. Bu plansız bir seçimdi, müzisyenler ne yapacaklarını bilemeden bir süre beklediler. Başıyla gitarist arkadaşına işaret ettiğinde adam ona uyumlu bir şekilde eşlik etmeye başladı. Bu şarkıyı yıllarca içinde tutmuş kimseyle paylaşacak cesareti kendinde bulamamıştı. Sanki en büyük sırrı kendiydi ve sırrını sadece notalara dökebilmişti.

Dinleyici şarkıyı kucakladı, aldı, kendi diline doladı.
Naturel başını öne eğerek selamını verdi, tekrar dikleştiğinde, büsbütün
Naturel'di.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fırtına
Azurit Yolu
Büyümek
Bir Robotun Güncesi
Yeni Gün

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbrahim [Şiir]
Aydan [Şiir]
Lgs - Liselere Geçiş Saçmalığı [İnceleme]


YILDIZ AKA kimdir?

İnsanı ve hayatı aşağıdaki yöntemleri kullanarak öğrenme çabası, bir çeşit ders çalışma. . . Kalemle vurgulama tekniği Anahtar kelime tekniği Özet çıkarma tekniği Zihinsel şema tekniği Pratiğe dökme tekniği Aralıklı çalışma tekniği

Etkilendiği Yazarlar:
Franz Kafka, Fyodor Dostoyevski, Harper Lee, Lev Tolstoy, İvan Gonçarov, Sabahattin Ali, Oğuz Atay


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © YILDIZ AKA , 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.