..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Polisiye > BARIŞ PEKİNCE




22 Temmuz 2024
Bölüm 1 Kapının Ardı  
Kapının ardındaki gerçek !

BARIŞ PEKİNCE


‘’İnsan karmaşıktır, bazen kendi dehlizlerinde saklambaç oynar. Orada gördüğüne sığınmak ister, kim olduğunu ne olduğunu bilmeden. Bazen bir çocuk saflığında uzanır ona, bazen de umarsızca saldırır bilinmezliğine. Aslında bulduğu kendisidir, araması çırpınması ise var oluşunun sessiz çığlıkları.''


:CCE:
‘’İnsan karmaşıktır, bazen kendi dehlizlerinde saklambaç oynar. Orada gördüğüne sığınmak ister, kim olduğunu ne olduğunu bilmeden. Bazen bir çocuk saflığında uzanır ona, bazen de umarsızca saldırır bilinmezliğine. Aslında bulduğu kendisidir, araması çırpınması ise var oluşunun sessiz çığlıkları. 23 nisan şiiri okuyacak çocuğun heyecanı vardır içinde yaşı, kariyeri ismi ne olursa olsun.

Yaşanmamışlıklarını deşelemeye başlar önce, sorgular her şeyini herkesi irdeler hep, ayıklanmış görmek ister kendini ve kimi zaman bencilliğin girdabına kapılır kabullenmese de. Kabuk bağlamış yaraları batar gözüne, keşkeler kovalar belkileri, umut itiraz eder yan odadan, nedenler nasıllar hep bir ağızdan seslenir bizde varız diye. Sorguladığı kendisidir aslında hep bir isim arar sıfat koymak ister bilinmezliğine. Açlık, sevgi, aşk demek ister aslını unutur gölgenin sarhoşluğu alır götürür onu uzaklara. Uzaklar kamaştırır gözlerini, kutup yıldızı onundur artık Jüpiter komşusu. Oysa aynalarla yüzleşmeye korkar, benliği kavrulurken bile hesapsız gel diyecek bir dost eli ister. Onun içindir ki kategorisi yoktur sevginin adı da kimliği de kendisi yalnızdır ama sofraya katıktır, göz yaşına mendildir ya da bir bir elmanın yarısıdır, yeter ki diğer yarısını yüreğinde hazmedecek biri olsun.’’

Takvimler 13 Şubat 2016'yı gösteriyordu üzeri çizilmiş soluk masa takviminde. Yüzünde aşıkların o meşhur gülümsemesiyle işaretledi 14 Şubat tarihini. Masasının altında yanından hiç ayırmadığı çantasına uzandı ve usulca küçük el aynasını çıkardı. Saçlarını toplayarak makyajına baktı. Ruj pek kullanmıyordu, solmuş yüzüne biraz allık sürdü, tokasını düzeltti ve telefonundan kankası Özlem'in numarasını tuşladı.

- Kız, aramadın bugün hiç, unutmadın değil mi? Kamil'le beraber üçümüz Alışveriş merkezinde yemek yiyeceğiz demiştik ya, sinemaya da gidelim olur mu?

Yeni oyuncak almış kız çocuklarının sevinciyle yaptılar akşamın planını. Kâmil’i seviyordu Leyla, hep özlemini çektiği güvenip yuva kurabileceği biri gibi görüyordu onu. Hayatında karşılaştığı birçok erkekten farklıydı, şefkat ve merhamet doluydu. Belki de o yüzden Kamil’in kollarına güvenle sığınmış, masum bir kız çocuğu gibi bırakıvermişti avucuna hayatını ve sırlarını. Sevil’in sesiyle çıktı daldığı düşüncelerinden;

- Leyla, benimde kanım ısındı arkadaşım bu çocuğa, başka bakıyor sana. Bugün yemek iyi oldu evet ama ben sinemaya gelmeyim baş başa olun kızım. Ne öyle çanta gibi hep yanınızda! Kara kedi gibi araya girmek istemem, hem hediyesini de almıştır belki.

Saat 17.00 olmuştu, kalktı çalışma masasından ve parmak uçlarında geçerken kendini süzdü koridordaki boy aynasından. Sonra da baraj kapakları açılınca fışkıran su gibi attı kendini caddeye. Yürümeye başladı evine doğru, seviyordu yürümeyi, kendini en özgür hissettiği güvende bulduğu anlardandı. Yaşadığı onca şeyin sonunda düşünmek için kendiyle ve ruhuyla yüzleşme şekliydi bu uzun yürüyüşler. Tenhadan değil ana caddelerden insan kalabalığının arasında süzülerek yürürdü özellikle. Yalnız geçen zamanlarına inat kalabalıktan biri gibi karışırdı insan seline.

Mağaza vitrinlerine durup bakardı, hele gelinlik gördü mü mutlaka durur izlerdi imrenerek. Saflığın, bembeyaz bir geleceğin üniforması gibi gelirdi ona gelinlikle. Yalnız yürürdü genellikle ama bazen Kâmil ona eşlik ederdi. Küçük yer dedikodu çok olur diye el ele tutuşmadan yürürlerdi yan yana. Bazen de kimsecikler yoksa Kâmil koluna girerdi kısa anlarda ve bu Leyla'ya müthiş güven verirdi. Kayıp giden yalnız yıllarının acısını çıkarırcasına sımsıkı tutardı onu saran kolları.

Stefan Zweig'ın Geçmişe Yolculuk kitabındaki yarım kalan aşkları tarif eden cümleleri gibiydi o anlar ‘’Hayır, sakın bir şey düşünme şimdi, hiçbir şey isteme, arzulama, böylece kal, düş görür gibi belirsize doğru bırak kendini, yabancı bir selle sürüklen, birbirinize dokunmadan ama yine de birbirinizi hissederek, birbirinizi arzulayarak ama ulaşamadan, yazgıya doğru salınarak ama sonra dönüp kendi kaderine boyun eğerek. Böylece kal yalnızca, bu bitmeyen alacakaranlıkta, saatlerce, sonsuza kadar, düşlerle sarıp sarmalanarak.’’

Ayakkabı boyacısı yaşlı adamın önünden geçerken telefonun çalma sesiyle sıyrıldı Leyla zihninde daldığı köşe kapmaca oynayan düşüncelerinden. Arayan Sevil'di bu kez Ankara'da bir kamu kurumunun merkezinde memurdu. Sırdaşıydı, o da Leyla ile Burdur'da ki yetiştirme yurdunda birlikte kalmışlardı. İkisi de yetiştirme yurdu kontenjanından işe başladıktan sonra hiç kopmamış ve sürekli aramışlar vakit buldukça da yüz yüze buluşup görüşmüşlerdi. Sevil arkadaşının ses tonundaki olumlu değişimi fark ediyordu;

- Kız, arıyorum neden açmıyorsun? yine seninkiyle mi birlikteydin yoksa, merak ettim ne oldu? nasıl gidiyor? sende sıkılıp bunalıyor musun işten? ya bu devlet memurluğu bana göre değil galiba.

- Soğuk sevimsiz yüzler, sevimli görünenler de başka niyetlerde zaten. Anasını satayım sahipsiz buldular ya başladılar gelir gelmez. Yetiştirme yurdundan geldiğimi öğrendiler hemen, oh ne ala ana baba yok kimsesi koruyanı ok diye hemen kart horoz gibi üşüşüyorlar. Leyla, hele biraz eli yüzü düzgün gördüler mi yılışık yılışık iltifatlar, akşam yemeğe davet edenler inan bıktım arkadaşım, ne zormuş kadın olmak!

Sevil birkaç gündür konuşamadığı ne varsa kusar gibi ardı ardına anlatıyordu Leyla’ya. Nefes alma fırsatı bile vermeden devam ederken Leyla girdi araya;

-- Yok ya, Cebimdeydi telefon geç duydum çaldığını tatlım. Yürüyordum eve doğru oyalandım vitrinlere bakarken. Canım bilirsin gelinlik gördüm mü kalıyorum öylece araba farı görmüş tavşan gibi biliyorsun ya.

-- İyiyiz merak etme Kâmil ile akşam buradaki arkadaşım Özlem'i de alıp yemeğe oradan sinemaya gideceğiz. Her şey iyi gidiyor şimdilik, mutluyum galiba kızım. Herhalde öyle bir şeydir mutluluk, daha önce tatmadık görmedik ki tanıyıp bilelim kitaplarda filmlerde anlatıldığı kadarıyla biliyoruz ama yaşamak başkaymış.

İkisi de duraksadı bir an geçmişe yolculuk yapar gibi daldılar ve suskunlaştılar biran, tamam diyerek alelacele kapadılar telefonu. Leyla hayattan çalınan bir tutam mutluluğu avucunda saklayan ve biri görürse kaybederim korkusu yaşayan çocuklar gibi ürkekçe başını öne eğerek devam etti yoluna.

Şubatın soğuğu ve kararmaya başlayan hava ile kömür isi birbirine karışmıştı, yürüdüğü yol şehrin Ankara girişinden merkezdeki evine doğru uzanıyordu, tepelerde gecekondudan bozma tek katlı evler görünürdü o güzergahta, karaelmas mahallesiydi buranın ismi. Baktı kafasını kaldırıp öylece sislerin kömür isiyle düetine. Telefonunu cebine koyarken ürperdi bir an, manzara korku filmi platosu gibiydi, kömür ise kaderiydi isi gibi bu şehrin diye düşündü.

Karşısındaki kaldırımdaki durakta bir kız çocuğu ile babası oturuyordu. Babası çocuğun elini yüzünü sıkıca kapamış sarmış onları alacak otobüsü bekliyordu. İzledi o manzarayı bir süre, bir kız çocuğu için en güvendiği el baba eli diye düşündü iç geçirerek, tekrar yürümeye koyuldu ama zihni onu yıllar öncesine götürmüştü çoktan.


Tarih Şubat'ın 21'in gösterdiğinde ise aynı yürüyüş yolundan yine evine doğru gidiyordu. Kâmil ile konuşmuşlar ve akşam yemeği için onu eve davet etmişti. Bu sevinçle evine giderek telefonla Sevil ile görüşmüşlerdi. Hızlı adımlarla eve gelmişti bu kez, sevdiği adama yemek için aldığı malzemeleri mutfak tezgahına bırakırken, bir yandan Sevil’e gelecek misafirini anlatıyordu.

-Oyalama beni, hadi yemek yapmam lazım. Hah bir saniye kapı zili çalıyor! kim bu saatte? dur bakayım kapatmam lazım, diyerek kulağındaki telefonu kapayıp mutfak tezgahının üstüne bıraktı.

Sevincini kapının ısrarla çalan zili bozmuştu, ‘’saat yedi bile olmadı kim bu? ’diye içinden geçirirken kapıya bakmak için yürüdü ağır adımlara. Son günlerde elinden düşürmeden okuduğu kitapta tarif ettiği gibi ''Güneşin merhametli ışıkları göğü kolaçan ediyordu, yelkovan akrep ile işbirliği hazırlığında zehirli bir günü ona musallat etmek üzereydi.''



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın polisiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sunum

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
"Gerçeğin Hiç Bir Şeye İhtiyacı Yoktur, O Hep Yanı Başımızdadır. ''


BARIŞ PEKİNCE kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © BARIŞ PEKİNCE, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.