Sanat hem bir coþma, hem bir yadsýma iþidir. -Camus |
|
||||||||||
|
Münazaraya katýlacak olan iki sýnýftan üçer konuþmacý seçilecekti. Bu kiþiler sýnýflarýnýn temsilcisi olacaktý. Bizim sýnýftan seçilen üç kiþiden biri de bendim. Çünkü, yazýlý ve sözlü anlatýmým çok iyiydi. Ýlkokuldaki sýkýlganlýðýmý atmýþtým üzerimden. Çok kitap okumam nedeniyle, hem iyi bir okuyucu, hem de iyi bir konuþmacýydým. Münazara konusu “Çok gezen mi bilir,çok okuyan mý?” idi. Bir sýnýf gezmeyi,diðer sýnýf okumayý savunacaktý. Bana göre çok okuyanýn çok bileceði tartýþma bile götürmezdi. Arkadaþlarým da benim gibi düþünüyorlardý. “Çok okuyan bilir.” Diyen grup mutlaka kazanacaktý. Çekilecek kura sonucu, savunacaðýmýz konu belli olacaktý. “Ýnþallah bizim gruba okumak çýkar.” Diye dua ediyorduk. Kura çekildi ve bize “Çok gezen bilir. “ Tezini savunmak düþtü ne yazýk ki. Moralimiz bozuldu. Biz, “Çok gezen bilir. “ demekle nasýl münazara kazanacaktýk?Daha doðrusu çok gezenin çok bildiðini jüri üyelerine nasýl kabul ettirecektik? Çok gezenin çok bileceðine kendimiz inanmýyorduk ki, baþkalarýný inandýralým. Biz niye okuldaydýk? Öðrenmek için deðil mi? Çok gezen çok biliyorsa, niçin gezmiyor da okula geliyorduk?Rakiplerimiz münazarada bize ” Okumanýn yararýna inanmýyorsanýz, niçin okula geliyorsunuz?” derlerse, ne cevap verecektik? Velhasýl, münazarayý kazanmak, bize göre olanaksýzdý. Bu düþüncemizi öðretmenimize söyledik. Kazanamayacaðýmýz þimdiden belli olan bir münazaraya niye katýlacaktýk? Öðretmenimiz bizim gibi düþünmüyordu. “Önemli olan aldýðýnýz tezi iyi savunmaktýr,etkili konuþmaktýr. Konuþmasý etkili ve güzel olan bir kiþi, yoðurdu kara diye jüri üyelerini ikna edebilir. Ýki grubun da kazanma þansý eþit.” diyordu. Bu sözler bize hiç de inandýrýcý gelmiyordu. Kara kara düþünmeye baþladýk. Tenefüslerde kafa kafaya veriyor, gezmekle çok þey öðrenebileceðimizi jüri üyelerine nasýl kabul ettireceðimizi düþünüyorduk. Son dersten sonra birimizin evinde toplanýyor,kitaplarý,ansiklopedileri karýþtýrýyorduk. Dersleri bile boþlamýþtýk. Aklýmýz, fikrimiz münazaradaydý. Bazý yetiþkinlerden yardým almayý planlýyorduk. Hazýrladýðýmýz raporlarý mý diyeyim, bilgileri mi diyeyim,devlet sýrrý gibi saklýyorduk. Bize rakip olan arkadaþlarýmýzla karþýlaþtýðýmýzda, hiç bakýþmadan,selâmlaþmadan geçiþiyorduk. Centilmen birer yarýþmacý olmayý henüz öðrenememiþtik. Karþý grup ,bize göre daha rahat görünüyordu. Nasýl olsa münazarayý onlar kazanacaktý. Çok okuyanýn çok gezenden daha iyi bileceði tartýþma bile götürmezdi. Bunlarý düþündükçe, karþý gruba hýrsýmýz daha da artýyordu. Öðretmenimiz Þükrü Bey bize çok yardýmcý oluyordu. Ancak; ayný yardýmlarý rakiplerimize de yaptýðýný bildiðimiz için, bu yardýmlarýn bize bir yararý olmayacaðýný düþünüyorduk. Mikrofon heyecanýný üzerimizden atmak için neler yapmamýz gerektiðini anlatýyor; mimiklerimizi , ellerimizi nasýl kullanabileceðimizi örneklerle açýklýyordu.” Münazarayý kazanmak o kadar önemli deðil; önemli olan, centilmence yarýþmak.” Diyordu. Bize göre ise, önemli olan kazanmaktý. Münazaraya veliler de gelecekti. Bir salon dolusu insanýn karþýsýnda mikrofonda konuþmak kolay mýydý? Ben elime daha hiç mikrofon almamýþtým. Gerçi bir piyeste rol almýþtým, ablamla müsamerede þarký söylemiþtim ama, bu farklýydý. Hiç de güzel olmayan sesim, ablamýn güzel sesi arasýnda kaynayýp gitmiþti. Ama münazara baþkaydý. Çok heyecanlýydým. Heyecanlý olduðumuzu öðretmenimize söylediðimde bize þunlarý söyledi: “Mikrofonu elinize aldýðýnýzda,salonda karþýnýzda gördüðünüz insanlarý kabak tarlasý gibi düþünün, ya da mezar taþý. Bir de, konuþmaya baþlamadan önce heyecanýnýzý atmak için, kürsüye þöyle bir dokunun. Kürsüyü çeker veya iter gibi bir hareket yapýn. Bu hareketle heyecanýnýz boþalacak ve rahatlayacaksýnýz.” Öðretmenimizin “ kabak tarlasý” benzetmesi bizi çok güldürmüþtü. Hatta biraz rahatlatmýþtý. Öðretmenimizin konuþmasý iþe yaramýþtý. Günlerce hazýrlandýk münazaraya. Yardým almak için gittiðimiz birine,bizden önce rakiplerimizin de gittiðini öðrenince moralimiz bozuluyordu. Hatta sinirleniyorduk. Ayrýca;yararlanmak için baþvurduðumuz her kitapta okumakla ilgili bilgiler ve güzel sözler vardý. Gezmekle ilgili bir þey bulamýyorduk. Örneðin; “Kitap en iyi arkadaþtýr.” diye yazýyordu. Bir düþünür; “Tanrým! Bana kitap dolu bir evle,çiçek dolu bir bahçe ver “ diyordu. Baþka bir düþünür; “Okullar dolmayýnca hapishaneler boþalmaz” diyordu. Eðer biz okumayý savunuyor olsaydýk, kazanacaðýmýz kesindi. Tek umudumuz, ünlü gezgin Evliya Çelebi idi. Bir de Macellan. Ýkisi de gezerek, görerek birþeyler yapmýþlardý. Münazara günü geldi çattý. Her grup kendi teziyle ilgili afiþleri, dövizleri, resimleri duvara asýyordu. Biz bir duvara asýyorduk, onlar karþý duvara. Bizim hazýrlýðýmýz onlarýnkinden daha azdý. Onlarýn hazýrlýklarý bizim hazýrlýðýmýzýn hemen hemen iki katýydý. Resimler, afiþler hazýrlamýþlardý. Neredeyse duvarýn yarýsýný kaplýyordu. Gezmekle ilgili ne bulabilirdik ki? Sanki bizim kaybedeceðimiz daha þimdiden belli oluyordu. Suratlarýmýz biraz daha asýldý, moralimiz biraz daha bozuldu. Her grup kendi tezine uygun rozetler hazýrlamýþtý. Salona giren her konuða, her gruptan bir görevli kendi rozetini takýyordu. Bizim rozetimiz bir yelkenliydi. Bu yelkenli; Macellan’ýn dünyanýn yuvarlak olduðunu ýspatlamak için yaptýðý deniz yolculuðunu çaðrýþtýrýyordu. Saðolsundu Macellan.(!) Yoksa biz neyi resmedecektik rozette? Okumayý savunacak olan rakiplerimizin rozetinde; Pisa Kulesi ve altýnda, kulenin devrileceðinden korkan bir çocuk vardý. Öyle ya! Cahillik kötü þeydi. Çekül doðrultusundan haberi olmayan birinin ,Pisa Kulesinin yýkýlacaðýndan korkmasý çok normaldi. Çok okuyan kiþi, bunu pekâla bilirdi. Bu anlamlý rozet canýmýzý sýkmýþtý. Acaba onlara bu aklý kim vermiþti? Rakiplerimizin kolay lokma olmadýklarýný zaten biliyorduk da, rozeti ve duvardaki afiþleri görünce lokmanýn asla yutulamayacaðýný daha iyi anlamýþtýk. Ve münazara baþladý. Salon týklým týklým doluydu. Kalabalýðý görünce heyecaným daha da arttý. Öðretmenimizin “kabak tarlasý “ benzetmesini hatýrladým, heyecanýmý yenmek için. Ama pek iþe yaramadý . Salondakiler resmen insandý. Ne mezar taþýna, ne de kabak tarlasýna benzer bir halleri yoktu. Salondaki birkaç yüz kiþinin gözleri üzerimizdeydi. Babamý görebilmek için þöyle bir göz gezdirmek istedim salona .Bana bakan gözlerden ürktüm ve baþýmý önüme eðdim. Heyecandan titriyordum. Þükrü Bey açýlýþý yaptý. Ýlk konuþmacý karþý gruptandý. Onu dikkatle dinliyor,notlar alýyorduk. Onlarýn sözlerine, hele hele bize yönelttikleri sorulara o an cevap hazýrlayacak,sýra bize gelince bunlarý aktaracaktýk. Onlarýn “doðru” dediðine ne yapýp edip “ yanlýþ” diyecektik. Sadece demekle olmayacaktý tabi. Konuklarý, özellikle jüri üyelerini söylediklerimizin doðruluðuna inandýrmamýz gerekiyordu. Bizim grubun sözcüsü bendim. Her yarýþmacý birer kez konuþacak; son olarak da grup sözcüleri kürsüye çýkýp, gruplarýna yöneltilen sorularý cevaplayacaklar ve karþý grubun fikirlerini çürüteceklerdi. Bunu da grubumuz adýna ben yapacaðým için, bir bakýma iþ bende bitecekti. Son konuþmacý bendim. Bu, bizim için bir fýrsat, bir þans olabilirdi. Tabi, becerebilirsem. Sorumluluðum çok büyüktü. Bunun farkýndaydým. Güzel ve etkileyici bir konuþmayla iþi bitirebilecektim. Rakip arkadaþlarýmýzdan biri “Allah’ýn ilk sözü oku’dur , Allah bizden okumamýzý istiyor.” dedi ve salondan büyük alkýþ aldý. Sýra bana geldiðinde; “Allah’ýn ilk sözü okudur. Doðru. Allah Kur’an-ý Kerim’i okuyun diye emretmiþ. Þimdi soruyorum size: Ýçinizden hanginiz Kur’an-ý Kerim’i okumasýný biliyor?” deyiverdim çocuk aklýmla. Konuklardan büyük alkýþ aldým.( Konuþmama baþlamadan önce; heyecanýmý yenmek için, öðretmenimin tavsiye ettiði gibi, kürsüyü þöyle bir elimle iter –çeker gibi hareket yapmayý da unutmadým.) Bu alkýþ bana cesaret verdi. Yine rakiplerimizin “Cahillerden her kötülük gelebileceði” sözlerine de; ( O günlerde gazetede okuduðum ,hocalarýnýn arabasýný yakan, üniversite kapýlarýnda olay çýkaran öðrencileri hatýrlatýp) “Bunlarý yapan okumuþlar mý,yoksa cahiller mi?” deyiverdim. Sanki içimden bir ses beni yönlendiriyordu. Ve arkasýndan Macellan’ýn, dünyanýn yuvarlak olduðunu okuyarak deðil gezerek ispatladýðýný söyledim. Birçok icadýn okuyarak deðil; gezip görerek,araþtýrma,inceleme yaparak,gözlem yaparak gerçekleþtirildiðini söyledim. Arþimet’in suyun kaldýrma kuvvetini , Edison’un elektrik ampulünü, Cristof Colomp’un Amerika Kýtasýný okuyarak bulmadýðýný söyledim. Konuþmama biraz ara verdiðimde veya cümleler arasýnda alkýþlar geliyordu. Bu alkýþlar büyüyor büyüyor, sanki bir hamamda yankýlanýyordu. Alkýþlardan, konuþmamýn gayet iyi gittiðini anladým. Uzay,Güneþ,Yýldýzlar ve Ay hakkýnda bilgilerin okuyarak deðil, gezerek elde edildiðini, yeryüzü haritalarýnýn gezerek ve görerek çizildiðini söyledim. Þu anda hatýrlayamadýðým baþka þeyler de söyledim. Bu arada heyecaný falan unutmuþtum. Konuþmama devam edecekken, konuþma süremim bitmesi nedeniyle ,jüri baþkanýnýn süremin bittiðini bana iþaret edeceðini anlar anlamaz da, “Daha söyleyeceklerim bitmedi ama sürem bitti” dedim. Zamaný iyi kullanabilmek de puan getiriyordu çünkü. Bana ayrýlan sürede konuþmamý bitiremez, konuþmam yarýda kalýrsa, puan kaybedecektim. Konuklara saygýlar sunup grubuma döndüm. Alkýþlar bir müddet daha devam etti. Galiba konuþmam beðenilmiþti. Jüri üyelerinin deðerlendirme aþamasý bana yýl kadar uzun geldi. Son konuþmamý yaptýktan sonra, biraz umutlanmýþtým. Belki de münazarayý biz kazanacaktýk. Þükrü Bey sonucu jüriden aldý ve mikrofona geldi. Münazaranýn galibini açýkladý. Aman Allah’ým! Münazarayý bizim grup kazanmýþtý. Dünyalar bizim olmuþtu. Ayrýca konuþmacýlardan birinci ve ikinci sözcü seçilmiþti. Tezini en iyi savunan konuþmacý ben seçilmiþtim. Birinci sözcü olduðum için bana bir de ödül verdiler.( Atatürk’ün Nutkunu.) O anda düþündüm kendi kendime: Ben birinci sözcü seçilmemi çok okumaya borçluydum. Eðer çok kitap okumamýþ olsaydým, güzel konuþma becerisini kazanamazdým. Dolayýsýyla de birinci sözcü seçilemezdim. Gezmenin bilgi edinmede daha önemli olduðunu, okumak sayesinde ispatlamýþtýk. Aslýnda bu bir çeliþkiydi. Demek ki yine de, çok okuyan çok biliyordu. Konuklar daðýlýrken, çýkýþta onlarý uðurladýk. Hepsi teker teker elimizi sýktýlar , tüm yarýþmacýlarý kutladýlar. Konuklarýn büyük çoðunluðu bana, sanki söz birliði etmiþler gibi” Kýzým sen avukat ol.” diye temennide bulundular. Matematik öðretmenimiz ve ayný zamanda okul müdürümüz beni tebrik edeceðine, o kalabalýk arasýnda bana “Kâmuran, Matematiðe iyi çalýþ. “diye öðüt verdi. Bu bana göre, “Siz bunun iyi konuþmacý olduðuna,birinci sözcü seçildiðine bakmayýn .Matematiði zayýftýr” anlamýna geliyordu. Bu uyarýnýn yeri ve zamaný mýydý þimdi? Bir gün matematik dersinde, yüzüme tükürmüþtü bu öðretmenimiz. Suçum da, kalemimi masadan yere düþürmekti. Tükürmek, öðretmenimizin huyuydu. Kýzýnca tükürürdü. Onu hiç sevmezdim. O kalabalýk içinde ve benim en mutlu anýmda “Matematiðe iyi çalýþ.” diyerek beni utandýran öðretmenimin dersini sevmem ve baþarmam zor olacaktý. O dersi baþarmam için önce hem o dersin öðretmenini hem de o dersi sevmem gerekecekti. Acaba öðretmenim bunu bilmiyor muydu? Ve ne yazýk ki o yýl da Matematikte baþarýlý olamadým. Kýrýk not almaya devam ettim. Matematik öðretmenimizin sýfýrýn altýnda notu da vardý. Eksi bir,eksi iki gibi. Birkaç kez bu eksi notlardan ben de aldým. Fakat bu eksi notlarýn ne anlama geldiðini öðretmenime sorma cesaretini gösteremedim. Yýl sonunda da kýrýk notum, not ortalamam yüksek olduðundan affedildi ve “ortalama ile” sýnýfý geçtim. Münazarada birinci sözcü seçilince; konuklarýn “Kýzým sen avukat ol!” övgüleri ve temennileri beni uzun bir süre etkiledi. Doktor olmak istiyorken, “Yoksa avukat mý olsam?” diye kendi kendime sormaya baþladým. O günden sonra, kendime olan güvenim daha da arttý. Fýrsat buldukça okumaya devam ettim. Buna baðlý olarak, hem yazýlý anlatýmým, hem sözlü anlatýmým geliþti. Bana bu alýþkanlýðý ve zevki kazandýran Þükrü Yazýcý öðretmenime minnet borçluyum.... Sonra ne mi oldum? ( Ýleride ben ne doktor,ne de avukat olacaktým. Öðretmen olacaktým. Tesadüfen seçtiðim öðretmenliði yirmi yedi yýl severek,zevkle, bitmeyen bir azimle yapacaktým. Ve yýllar sonra bir Öðretmenler Günü Töreninde mikrofonda konuþurken; daha önceden hazýrlamadýðým, o anda içimden geliveren ve o anda zihnimde yazýverdiðim þu dizeler dudaklarýmdan dökülecekti: Gururluyum! Çünkü ben öðretmenim. Ulu Önder Baþöðretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün mesleðindenim!)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |