I
Bu şehri sana terk ediyorum
Dönüp bakmadan
Ve düşüp yaktığın yerleri aldırmadan
Oysa bu şehir
Sensiz ya da bensiz
Yedi tepeden ve taştan ve ağaçtan
Ve kuşlardan ve caddelerden
Ve sokaklardan ve sokaklardaki köpeklerden
Ve evdekilerden ve çocuktan
Anadan ve babadan
Ve tüm tanrılardan
Koskoca bir mezar olacaktı...
Şimdi bu şehri sana terk ediyorum
Göz yaşlarımı avuçlarımda saklayarak
Ki daha şimdiden
Gözlerinin rengini almışken yollar
Bu şehri sana terk ediyorum
Düşüp yaktığın yerleri aldırmadan
Düşülen sözlerle yaşam bulmuyor düşler
Yani yaşamak elde olmasa da
Yaşamamak sıkı sıkı avuçlarında
Yani yaşamak için cesareti yoksa insanın
Ölmeyi bilmeli en azından...
Ve sen
Seni sevdiğimi belki hiç anlamadın
Artık şimdi
Sana acıdığımı da anlamayacaksın
Ve duymayacaksın yüreğimin sesini
Bu şehri sana terk ediyorum
Sessiz
Sen bana değil, yüreğine ihanet ettin.
İstanbul, ey fahişeler kenti
Sevdiğimi sana kurban verdim
Ve seni de seviyorum
Korkma, terk ettiğim sen değilsin
Aslında benim...
Ama bilmem kaç milyonluk
Koca bir yalansın İstanbul
Yüreğimdeki izler senin armağanın
Ama terk ettiğim sen değilsin
Aslında benim...
Dillen ey fahişeler kenti, İstanbul
Söyle
Bir fahişenin yüreği taşır mı bu kansızlığı
Pazarlıksız beş paraya elden çıkarıldı yüreğim
İşte bu ve daha başka yüzlerden
Ve unutulmaz yüz üstülerden
Bu şehri sana terk ediyorum
Sana acıyorum artık
Ve sen bunu da anlamayacaksın
Yer gök şimdi gözlerinin rengiyse de
Ben gözlerimi kapatmayı biliyorum
Ve bu şehri sana terk ediyorum
Bakmadığım açık yeşillerden
Ve yaz mavilerinden geçiyorum
Kan çanağıyla yek bir yürek
Ve bu yürekten olma bir ruh
Yaşamak adıyla bir bedende hapis olunca
Ve ben vazgeçince
Sahip olmadığım her şeyden
Ve tekrar tekrar vazgeçmek için
Çalıp sahiplendiğim zaman
Yanlışlıkla girilen sokaktan dönülen hızda
Vazgeçiliyorum...
Bu şehri sana terk ediyorum
Korkma İstanbul, fahişeler kenti
Seni yaşayacak kadar sevdim
Hayatın bize yalan söylediği yalan
Biz hayata yalan söyledik İstanbul
Yalan üstüne yalan işte
Gidiyorum kokun hala üzerimde
Çünkü sen
Bir kokun olmayacak kadar ömürsüzdün
Bahar mevsiminin gülleri kokusuz
Ve renksiz
Katışıksız güzeli bilmez
Bahardan armağandır ona tebessüm.
Biz varken dört mevsim bahar
Gök mavi, güller kırmızıydı
Ama şimdi
Bu şehri senin
Yaşamak yüreğinden yoksun
İstanbul’un dilsiz gülü
Yüreğim zindanın zincirsiz
Ve sen
Firar edemeyecek kadar yüreksizsin
Senin de bir kokun olacak
İçlerimde çürümüş kemiklerinden yayılan
Ve yüzünde donup kalan
Baharın rahmeti tebessümden
Ben seni
Terk etmiyorum
İstanbul’un sessiz gülü
Sus!
Konuşma, inanırım
Ve yazık ki biliyorum
Ne söylersen yalan
Güller böyle kokmazlar...
Fahişeler kentinin renksiz
Ve sessiz gülü
Bu şehri sana terk ediyorum
Yalan olmasa, İstanbul
Sensiz ya da bensiz
Koca bir mezardır
Bu şehri sana terk ediyorum
İstanbul, fahişeler kenti
Üzülme
Biliyorum...
08.07.2003
II
Bu şehri sana terk ettim
İstanbul, Tanrılar şehri
Terk ettiğim sen değilsin
Aslında benim...
Biz seninle
Yasak meyvanın adını koymadan
Ve bacağı kırılacak şeytan
Daha yaratılmamışken
Tanrıların gazabına uğradık
Ve onlar da öyle inanıyorlar
Oysa onlar
Yalancı peygamberlerin tanrıları
Ve inanıyorlar ki;
Sen ve ben
Yeryüzünün en uzak köşelerine atılınca
Yarattıkları cennetten kovulmuş oluyoruz
Ey Havva
Unutma!
Sen yüreğine emanettin
Ve sen yüreğine emanetsin
Ey Havva
Yeryüzünün en uzak iki noktası
Tek bir noktadan ibarettir
Onlar bunu bilmezler
Ey Havva
Biz cennetimizin yaratıcılarıyız
Ve tanrılar cennete giremezler
Ama sen
İman etmedin...
Bu şehri sana terk ettim
Ve mabedinde yalnız gözdüm seni
Ağlarken, sessiz ve susuz
Ben Musa olamadım ama
Yunus kadar asiydim maviye
Sen Yusuf’un gömleğindeki lekesin
Yani, Züleyha kadar günahkarsın
Yolların düştüğü koca Nemrut
Karanlıktı ve ıslaktı mavi
Doruğunda Ademin ayak izi
Sen ellerinde kan çanağı kalbin
Oğlunu suya terk eden Nuh’sun
Ve kavminin helakı
Ellerine baktığı kadar gerçeksin
Sen bir ihanetsin...
Cehennemin tek kapısı
Bu şehri sana terk ettim
Unutmaya gittim beni
Ve tanrıları inkara...
Tattan ibaret tanrıların cebinde
Hangi kervanın izini kokladın
Sen gözleri baharken
Toprağa kızını diri veren Ömer’sin...
Onlar, yalancı peygamberlerin tanrıları
Gazapları da ancak varlıkları kadar gerçek
Sen maskeleri parçalayan İbrahimsin
Ve mabedin kapılarını üstüne örten Cebrail
Ne Muhammed olabildin
Ne de Ebu Cehil...
Sen adı konulmamış bir ihanetsin
Ve ben tanrılarının iblisi
Tanrıların kadar tanrıyım yani
Kıyamet günleri imanın kadar yakın.
Sen yasak meyvayı sunan elsin
Ve beslediği topraksın
Bir ihanetsin
Ademime
Ademlerine...
Sen adı konulmamış bir yalansın
Ve ben doğrularının yalanı
Gözlerin kadar maviyim yani
Cehennemin renksiz gülü
Cehennem ateşi
Susma
Konuş
Artık inanmıyorum...
Ey tanrıların kızı
Git, kapan yüreklerine
Sana hayat versinler
Ben İsa değilim...
Ey tanrıların kızı
Git...
Ben...
10.07.2003