Ağlamak da bir zevktir. -Ovidius |
|
||||||||||
|
Dün, içimdeki çocuk öldü… Genel görüş onu benim öldürdüğüm üstüne. Doğrudur. Eğer sadece bardağı taşıran o son damladaysa kabahat, bardağın içindeki onca suya karşın, suçluyum. Dün.. İçimdeki çocuk.. Öldü! Evet, belki de onu ben öldürdüm. Ama sanıldığı gibi umarsız bir acımasızlıkla değil, aksine içim parçalanarak! Ötenazinin hoş görülmediği bir kara parçası üzerinde konuçlandığımızı biliyorum ama bazen, fişi çekmek en iyi karardır... Dışarıdan sızan kötülük hasta etmişti onu. Mutsuzdu, yalnızdı ve acı çekiyordu... İkiyüzlülükten, çıkar dünyasının kağıt üstü hesaplarından, kurallarını alış-veriş dünyasına indirgeyen insanlardan nasibini almıştı ya o, bir daha iflah olmazdı. Bilmiyor muydum sanki! Her gün birçok kez ölüp ölüp dirilmesindense, onu bir kere ve gerçekten öldürmek daha insaflıca geldi. Artık daha fazla hırpalanıp yaralanamayacağı, hor görülemeyeceği bir yerde... Bundan sonra yıldızlardan medet ummayacak, yastıklara sarılıp uyumayacak, dertleşmek için ay ışığını beklemek zorunda kalmayacak... Sabah sağduyum tarafından kelepçelenerek vicdanıma hapsedildim. Öğleden sonra beni yüreğimin yargıcının karşısına çıkardılar. Duruşmada birkaç görgü tanığı, birkaç düzmece şahit vardı, bir-iki de, içimdeki çocuğu tanıyabilecek kadar ben olan dost.. Yani o aynı yalnızlık birkaç kişi eksikle yanıbaşımdaydı. Önce karşı tarafı dinledi genç yüreğimin erken yaşlanmış yargıcı. ‘Ne zamandır hastaydı’, dediler, ‘arada bir kendine gelir gibi oluyor, bir şeyler istiyor, ama bu katil -ki buyrun, bizzat ben kendim!- onun hiçbir isteğini yerine getirmeyerek onu daha da mutsuz ve hasta ediyordu’, diye eklediler. Sonra bana döndü yargıç yüzünde bir husum fırtınasıyla; ‘sen ne diyorsun peki’ diye sordu, ‘bu duruma?’. ‘Hastaydı’, dedim, ‘çok hastaydı. Öyle Akinetonlarla, kemoterapilerle, organ nakilleriyle falan iyileşecek gibi değildi. Başkaydı onun hastalığı. Eskisi gibi sığ suların mavisi bakamıyordu gözleri, uykularını bölen kabuslardı gözbebeklerindeki, unutmuştu bahanesiz gülmeyi. Gücü yoktu, hiç yoktu; neşesi kalmamıştı, hep mutsuzdu.. en mutlu sahnelerde bile melankoli kostümüydü sırtında taşıdığı. Yalnızca acı çekmek nedir bilir misiniz? Maskelerin arkasındaki gerçekliği olduğu gibi algılayıp da görmemiş gibi yapmanın ne kadar kanattığını insanı ve nasıl sinsi sinsi kemirdiğini umutlarını?!’. Sonra sustum.. oysa, avazı çıktığı kadar bağırıyordu suskunluğum. -Öncelikle içimdeki çocuğun- ve benim dostum olanlar, derin bir keder ama sarsılmaz bir güçle bakıyorlardı bana, yo yo bana değil, gözlerimin tam içine; kalbime belki... Onların verdiği güvenle ve daha sâkin, devam ettim: ‘Evet’, dedim, ‘arada bir canlanır gibi oluyor, hayat belirtileri gösteriyor, bir şeyler yapmak için çabalıyor ama başaramıyordu. Çünkü ne zaman gülümseyecek olsa, karabasanlar çöküyordu dudaklarının kenarına, çünkü acımasızdı tecrübeleri, onu en zayıf anında yakalamaktan memnun.. Ben, onu yeniden hayata döndürmek için bir şeyler yapmaya, sevgi, umut, insanlık adına, hayat adına iyi-güzel ve anlamlı olan ne varsa vermeye çalışıyordum ama, kötülük her yere sinmişti bir kere.. ve benim her iyi niyetli çabam, onu daha da kötürüm yapıyordu. Sonunda, onun için hiçbir şey yapmamaya karar verdim.......” Son sözler, genzimi parçalayarak çıkmıştı, bir yumruk bastırmıştı boğazıma, yutkunamadım bile.. ‘ Kendisini neyin hasta ettiğini bile bilmiyordu o, iyimserliği kötücül tüm tahminleri karşısında her şeye rağmen galip geliyordu. O, sokaklardaki çocuklarla futbol oynamak, tanımasa bile insanlara “günaydın, nasılsınız?” demek istiyordu. Oysa sokaktaki çocuklar bile alışmıştı yabancıları sevmemeye ve deli gözüyle bakılıyordu artık, yolda yürürken etrafına gülümseyenlere. Uzun zamandır görmediğimiz ya da -yine- hayata yenilip görüşmeye cesaret edemediğimiz insanları aramamızı, ziyaret etmemizi istiyordu. Diyelim ki yaptım, aradım istediği birini; “amacın ne?” diye bir küstahlıkla karşılaştığında kim toplayacaktı canındaki cam kırıklarını? Nasıl anlatacaktım ona nefreti! Ne sınırlarda, ne insan yüreklerinde cephelerin açılmadığı, yalnızca su tabancalarının olduğu, paranın insanı daha mutlu ve güçlü kıldığı değil, daha rahat ve daha insan kıldığı bir hayata; dostlukların aşkla, aşkların dostlukla dayanıştığı ilişkilere inanıyordu... Peki söyler misiniz bana; gerçekler sizi de acıtmaz mı bazen? Güneş’i dost sanan bir çocuğun karanlık çöktüğündeki hayal kırıklığı dolu mutsuzluğunu teselli edebilir misiniz? Ben edemedim, edemezdim! Ne gerçeklerin onu delik deşik etmesine izin verebilirdim, ne de bu hayatı, insanları ve insanlığı farklı bir pencereden seyrettirebilirdim ona. İşte bu yüzden, evet, tam da bu yüzden.. onun yaşadığı, yaşamakta olduğu ve yaşayacağı tüm acılara bir anda son verdim. Öldürmekse, kabul, katilim; suçluyum, o benim. Ya hayat, ya insanlar, ya her tarafımızı kaplayan duygusuzluk.. otomatikleşmiş beyinler, matematiksel zihniyetler, makineleşmiş yürekler, neredeyse noter huzurunda takas edilen sevgiler, sanatların en zoru ikiyüzlülük??... Diyelim, önünüzdeki kalemi kırdınız benim için, peki onların defterini kim dürecek?!!”, Demedim haykırdım. Tuzlandı yanaklarım, iyot kokusu sardı içimi o uzaklardaki martıların kanat çırpışlarından gelen esintiyle, denizi hissettim yüreğimde ve anladım ki o an.. denizlerde bir damla gözyaşıydın sen! Yani artık o kırmızı tokaların gölgesi bile düşmüyor yaşantımın üzerine; maviler kara pastellere bulandı kaldı, ne kadar beyaz katarsam katayım o kara mavilere.. Fırtınalı gökleri aydınlatamıyorum... Özledim, yedi harfe hiçbir duygunun, hiçbir yüreğin, hiçbir yaşamın sığdıralamayacağını bile bile... Sevgiyse sadece beş harf, ya da eş anlamlı daha birkaç kelime. Ne özleyerek, ne yürekten sevgileyerek dokunabilirim denizlerde yosun bağlamakta olan aşkla sırılsıklam-aşksız yüreğine!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ÖzgeCan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |