Hala çevrende bulabileceğin güzellikleri bir düşün ve mutlu ol. -Anne Frank |
|
||||||||||
|
Beni kendine esir etme, çık düşüncemden..” Sevgililer günü.. Ne kadar anlamlı ama anlamsız bir zaman dilimi… Tek bir güne ayrılan sevgi mi yoksa sevgisizlik mi? İnsanları sevmiyoruz aslında. Sevmek ihtiyacı yada sevme dürtüsü neden buna. Sevgi yok… Varsa bile bu yüzyılda yok. Yalnızlık hissetmesek ihtiyacımız yok kimseye. Bir nevi kıskançlık bizimkisi. Herkesin kolunda sevgilisi, mesajlaşanı, sevişeni, mutlu edeni… Aslında yok sevgili diye biri. Biz yaratıyoruz aklımızda onları ve sevgili diyoruz adına da. Yalnızlıktan kaçış için sığınağımız oluyor. İlk başta mutlu oluyoruz. Aranıyor, özleniyor, itinalı davranılıyoruz. Ne büyük mutluluk!.. Zamanla değişiyor her şey. Yeşil yaprakların sararıp düşmesi gibi günlük yaşamda kayboluyor ilişkiler. “Neden aramadı” haykırışları içimizi paralıyor. “Beni sevmiyor mu?” diyoruz. Değişen bir şey yok aslında. Nehir her zaman aynı hızla mı akar? Yada yağmur her zaman bereket mi getirir? Ona benziyor ilişkilerimiz. Başlarda gürlüyor sonradan kuraklık geliyor toprağımıza. Suyun akışı değişince mutsuzluk hakim oluyor her hücremize. En doğrusu değersiz değer vermek. Her daim beklememek. Gelmiyor kimse işte. Yalnızlık ömür boyu. Spinoza der ki “sevginin derecesi ölçüsüz sevmektir”… Öyle midir sizce de? Ölçüsüz bir şey olur mu? O zaman neden okulda bize her şeyi ölçmeyi öğretiyorlar. Bir de formülleri. Önce sevgiyi ölçüp sonra formül ize ediyoruz. Şirin olursam sevgisi artar. İyi öpersem bana tapar. Çok konuşmazsam değerli olurum. Aşk mı yaşıyoruz yoksa bir nevi savaş mı? Yapacaklarımıza karar vermeden hareket edemez oluyoruz zamanla. Elimize telefonu alıp onu aramak istediğimizde “çok yüz vermemek lazım” diyoruz kendimize. Halbuki aramalıyız; nedeni özlem!.. Mat olma korkusundan oyunu kuralına göre oynamaya çalışıyoruz. Ama onu da beceremiyoruz. İnsanoğlu en rahat anlaşılır ama en zor çözülür canlılardan bence. Her hareketimizin altındaki mana açık. Ama neden yaptığımızı (yada yapmadığımızı) biz bile anlayamıyoruz bazen. Seni özledim ufaklık. Ama sana mecbur değilim. Bağım-sorumluluğum çok az sana karşı. Yada azaltmaya çalışıyorum. Başka seçeneğim yok. Seni hayatımda daha uzun tutmak için kendimi üzecek cesaretim yok. Çok büyük cesaret lazım. Dağları delmek bile işe yaramaz bu devirde. Dağ olmak lazım gelen üzüntülere göğüs gerebilmek için. Sadece dışardan gelecek saldırılar değil sen bile bazen savaş açıyorsun bana. Herkesin derdi büyük ve aynı zamanda kendine dert. Seni anlamıyorum diyemeyeceğim. Anlıyorum ama beni ilgilendirmiyor dürüst olmak gerekirse. Ben kendimle meşgulüm herkes gibi; senin gibi. Senin sorumlulukların arasında parçalanıp eriyemem. Bende bir problemim kendi içimde. Çözemiyorsun beni; benim seni çözemediğim gibi. Çok irdelememek lazım olanları-olacakları-olması gerekenleri… Oldu bitti dönüşü yok. Ben dayanamıyorum ufaklık. Senin bana uzak durmana. Durmadan eleştirmene. Sigarama laf etmene. Laf dokundurmalarına. Senin aslında başkasının olduğunu bilmeye. Ben dayanamıyorum. Gücüm her geçen gün azalıyor. Güçlenmem için desteğine ihtiyacım varken sende ilgilenmez oldun benimle. Belki de zaten hiç ilgilenmedin, ben öyle sandım. İkilemlerden birine geldik yine. Karşı taraf bir şey yapmadan biz onun öyle olduğunu düşünebiliyoruz işte. Belki de sen gerçek (!) bir ilişki istemiyordun zaten. Paylaştığımız ne var ki. Birkaç anı, gülüşme, eğlence. O kadar. Hayatımızdan olan bitenlerden bile haberdar değiliz artık. Ne ben ne sen anlatmıyoruz artık. Anı iyi yaşamak için sorunları es geçiyoruz ama beni soğutuyor bu hal. Ne okuduğum bir kitaptan ne müzikten ne de başka ortak bir yaşam alanından konuşamıyorum seninle. Ortak bir şeyimiz yok çünkü. Benim ruhum aç ufaklık. Ve sen doyuramıyorsun benliğimi. Bedenim yetmiyor bana, içim aç benim. Dış dünyadan karşılarım istersem, açlığımı doyururum ama o zaman sevgili olmanın ne anlamı var ki ufaklık? Sadece tenime değecek bir ten olmamalı sevgilim. İçime değecek biri de olmalı. Seni özledim ufaklık. Aslında emin de değilim seni mi özledim hayalimdeki seni mi? Yakınlığına ihtiyacım var bu ara. Yine yalnızlık rıhtımında dolanmaya başladım. Yanıma gelen bir ışık da yok görünen. Sende yalnızsın ama en azından ailen var. Ben hepten yalnızım ufaklık. Birileri için değişmek zorununda olmaktan bıktım ufaklık. Neden olduğum gibi olmuyor. Neden olduğun gibi olmuyor? Neden? Galiba hep yalnız kalacağım. Anlaşılamamak yada anlaşılmamak için var gücüyle çalışmak benim derdim. Çok takıntılı olmak. Ayrıntılarla ana olayları boğmak. İçimden geldiği gibi yaşamaktansa tutuk olmak. Hikayelerimdeki kızlara benzeyen biri olacağım sonunda. Olmayacak olanı oldurmak isteyen.. Olmayacak mısın ufaklık? Benim Sevgilim olmayacak mısın? S.İlke KILIÇ 15.02.2005 – 11:10
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seda İlke KILIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |