..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm insanlık bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Kent > Lemminkainen




19 Mayıs 2005
Tuonela  
Lemminkainen
En vitrinli caddelerden geçiyor. En lambalı sokaklar... Geçmişini hatırlatan çağrışımlar nesneleşmiş bazı dükkanlarda. Baktıkça dalıyor. Daldıkça nedamet. Nedametle bakıyor, baktıkça buhran. Çok eşli bir özlem miydi bu uyanan?


:CBAE:
- Güvende hissedebileceğim bir yer olsun. Korkuyorum. Peşimdeler. Yakalamalarına izin verme. Her şey çok hızlı gelişti, ne olduğunu anlayamadan. Sana geliyordum…
Deli bir rüzgar esiyordu. Hırkasının önünü kapatamamıştı, fermuarın kopçası rayında değil boşlukta sürüyordu, bozulmuş. Çekiştirip durmaktan sündürmüştü hırkayı. Sonbahar yaprakları gibi titriyordu. Kolları sımsıkı bağlıydı ama bu, gayretle çalışan kalbinin dengelemeye çalıştığı sıcaklığı kafesleyemiyordu içinde. Gözleri istemsiz kısılmıştı, kirpikler sarmaş dolaş. Dişlerini sıkmış, dudakları aralanmıştı. Bacaklarını birbirine sürterek yürüyordu, diz kısmının birbirine bakan tarafları aşınacaktı pantolonunun. Midesi yanmaya başlamıştı, acı-ekşi tatlar boğazını yakıp ağzına kadar tırmanıyordu. Soda olmasını diliyordu Karin’in evinde.
- Otur, soluklan biraz. Kimse götürmeyecek korkma. Sodanı getiriyorum, anlatmaya devam et.

Trafik ışıklarının olduğu bir dört yoldan geçiyordu. Kırmızı ışık yanarken takılmıştı sanki lambalar, meydan kırmızıya teslim. Sırasını sarıya vermeyecek gibi. Bunu bir uyarı olarak algılasa keşke. Kırmızı dur demek. Her yön kırmızı, geri dönmesi lazımdı. Kuşkulanacak durumda değildi Meldan, üşüyordu. Yol bomboş. Gitgide öfkeleniyordu rüzgar. Kafası yerde geçti karşıya. Kaldırım taşlarını çifter çifter geride bırakıyordu. Süratlendi. Dudakları kabardı hoşgörüsüz soğuktan ve rüzgardan. Topuk sesleri adımlarının ritmine yetişemiyordu. Kafasını kaldırdı yerden. Köprünün ortasına yaklaşmıştı. Alttan bir nehir geçiyordu. Korkulukları yoktu köprünün. Onun yerine bel hizasında duvar örülmüş boydan boya. Nehirden su değil balçıktı o akan. Suya bakmayı bıraktı apartmanın ilk katından sesleri duyunca. Caddeyi gören odalarında birbirine bağrışan bir çiftin silueti perdede. Adam elinde sigara balkona çıktı. Kadın hala avaz avazdı içerde.
- Neredeyse varmışsın evime, orası buraya çok yakın. Biliyorum o köprüyü. Yolun, yani o köprü dediğin noktanın altından geçen dereyi de. Nehir yatağında olmasını önemsemeden yolun kenarına dikmiş yapılarını insanlar. O kadar iç içeler ki nehirle, içinde balık yaşayabilse odasından suya olta sallayabilir adam kıyıdaki apartmanlardan. Bahsettiğim bu binalardan biri de bir cemiyet malı, bir cami.
Görünen o ki kadının zorladığı sinirlerini yatıştırmak için balkona çıkmıştı adam, fakat kadının da asabı bozuk, peşinden geldi adamın. Çiçeği yerde öfkesi burnunda çifti izlediğini fark etmemeleri için hemen köşedeki camiye girdi Meldan. Hem aynı zamanda biraz su bulup midesindeki sancı için bir hap içebilirdi orada. Gargara yutmaktan yorgun şadırvanı gördü. Gerisine bakmadan geçti avludan. Siyah kemerli tahta takunyalar açıkta duruyorlar. Ansızın devrilen çöp kutusunun gürültüsüyle irkildi. Meldan’ın oraya girmesiyle tedirginleşen ve dört yana kaçışmak için tetikte bekleyen kediler sermişti çöpü yere. Bir yığın plastik tabak ve çatal-kaşık dağıldı etrafa. Kim bilir kim ölmüştü ya da hangi velet erkek olmuştu o gün. Tekrar çeşmelere yöneldi. En dıştaki tabureye oturup yuttu hapını ve suyunu içti. Karşı apartmandaki çift sakinleşmiş olmalı, bağrış çığrış durmuş. Attı çantasını sırtına ve kalktı. Avludan yine sesler gelmeye başladı. Bu kez aldırış etmeyip dönmedi arkasına Meldan, yine kedilerin olduğunu zannederek. Oysa yerdeki plastik tabakları çiğneyerek gelenler kediler değildi.
- Söylesene Meldan, kimdi onlar?
- Bilmiyorum. Tarif ettirme onları bana, bilmiyorum. Dört kişi.

Tabaklardaki et parçalarına üşüşen kedilere huzur yoktu o gece. Nereden çıktığı belli olmayan dört uzun gövde kaçırdı onları bu defa. Dört uzun gölge düştü önüne yalnız giden kızın. Soluğu kesildi. Kendini savunabileceği hiçbir şeyi yok. Kaldırdı başını yerden, baktı yüzlerine. Koyu birer maske, baştan aşağı uğursuz kara. Bir elleri de arkalarında. Korkup koşmaya başlıyor kız köprüye doğru. Çığlık atmak bile gelmiyor aklına çıplak dehşetinden. Koşuyor sadece. Yetiştiler. Meldan tekrar sarılmış buldu kendini. Takipçiler yorulmuşa benzemiyorlardı. Sessizce beklediler birkaç dakika. Rüzgar kesilmişti. Hava soğuk. Meldan’ın önünde duran maskeli konuşmaya başladığında tekrar eser oldu rüzgar. Korku ve soğuk tüylerini diken diken etti. Sertliğiyle geren sevimsiz bir kadın sesiydi, Meldan’dan ona ait olmayan şeyi bırakmasını isteyen.
- Ne o sana ait olmayan şey? Nasıl kurtuldun ellerinden?

Dördü birden arkalarında sakladıkları çelik hançerleri çıkardılar. Arkadaki öne doğru çıktı, bir yandan da o kadın sürekli yineliyordu ona ait olmayanı bırakmasını, giderek ciddileşen ve yankılanan tonla. Arkadan öne çıkanın hançeri nefesiyle buğulanacak kadar yaklaşmıştı kıza. Yutkundu Meldan. Baygınlık geçirir gibi oldu kız, görünce hepsinin ellerinde o parlakları. Bir taraftan teslime hazır bir tükenmişlik fakat diğer taraftan da meydan okumak için hızla bedenini devralan yetkin bir güç hissetti. Raks eder kıvraklıkla kendine doğru inmek üzere olan hançeri kaptı elinden müstakbel maktülesinin. Artık kendi elindeydi, tüm parlaklığı ve keskinliğiyle. Yasladı düşmanını köprünün duvardan çeperine. Ellerini gördü, o da bir kadın. Karşı koyamıyor ama yardım da istemiyor diğerlerinden. Kurtulmaya çabalıyor, inceden inceye inlemeleriyle. Çırpınırken bembeyaz boynu açıldı kadının. Onlardan kaçarken yaklaştığı trafik lambalarının hâlâ kırmızıda olduğunu gördü Meldan, çeliğe yansıyan ışıkta. Kor kızılı uzun tırnakları ve çifter yüzüklü parmakları ile yumuşak elleri... Birden beliren duru ve billur boynu... Kıvranırken çıkardığı ağlar inlemeler... Boğuşurken bacaklarından ve bel çemberinden ödünç sıcaklığıyla, o ana kadar dudakları moraran Meldan’ın içine nefsine düşkün bir hararet yaydı kadın. Tüm bu endamıyla tam bir dişi, yüzünü görmediği bir şehvet hattatı. Trafik ışıklarından yansıyan kırmızılık, bu dişinin kırmızısıyla yer değişti Meldan onun açılan boğazına sürtünce hançeri. Bir hamlede kaldırdı ve köprüden aşağı, nehre attı onu, kanlar içindeki pelerinine sarıp. Diğer üçü hareketsiz izliyorlardı hâlâ. Elindeki kırmızı çeliği de attı suya ve koştu eve kadar. Onların kim oldukları merakından çok, olup biteni nasıl gerçekleştirdiğinin sersemliğine yumak gibi dolandı eriyen dimağı. Sanki kendi değil de bir başkasıydı. Sanki o da olayın içinde değil de seyrediyordu sadece. Sanki diğer üçü gibi...
- Makas var mı? Kes saçımı. Eşkalim poliste olabilir. Kes saçımı. Polis peşimde. Daha kötüsü ‘onlar’ da peşimde olabilir.     

Midesi ekşiyor bugün de. Çiğneme tabletlerinin yan etkileri nelerdi? Işıklı mağazalara bakarak gidiyor Karin’in evine. Kestirmeler karanlık ve tenha. Sessizlikti uzak durduğu. En vitrinli caddelerden geçiyor. En lambalı sokaklar... Geçmişini hatırlatan çağrışımlar nesneleşmiş bazı dükkanlarda. Baktıkça dalıyor. Daldıkça nedamet. Nedametle bakıyor, baktıkça buhran. Çok eşli bir özlem miydi bu uyanan? Masumiyeti onu evlatlıktan reddedeli üç deste mevsim geldi geçti. Kaç yüzük düştü, kaçını eritti. Değişiminin civası bu, altın değerleri kırık etti. Çatlamış toprağına Fergana’dan su mu taşıyacaktı yakası açık cinneti?
***
O gece bir keşmekeş vardı odada, nehrin kucağında. Kadının gelinliğinin üzerinde leke. Adam bu, doğadan yatkın sadakatsizliğe. Daha taze aşın kokusu dağılmadan... Daha iki aya gelecek misafir ağırlanmadan... Daha kâhin bir telvede çıkmadan... Adam bu, doğadan yatkın sadakatsizliğe. Nehrin yanındaki odada ani bir sessizlik. Kadının elinde ekmek bıçağı, adam yerde, gölgesi gitmiş. Bıçak düşer nehre. Odada bir tek gölge vardır artık. Tek başına bir gölge perdenin üzerinde. Tek kalmanın kahrıyla kaçar gölge. Sahibine itaatsiz. Kadın da yerde...

Cinayeti kim işledi Meldan? Seni kim öldürdü? Meldan ve öteki... Tek beden, çift ruh. Biri eski, biri yeni. Ötekini istediler ondan. Vermedi Meldan. Alev yağmuru yıkamada.
- Her şeyi baştan kabullendim. Bir şehir... Dere denilebilecek balçıktan bir nehir... Denize esir. Yeni ve özgür bir şehir benimsedim, rızamla. Vicdanım kılıç çeker, adam yollar sırayla. Eski acıtır ama acısı geçer zamanla. Ve yeni şehrim... ve bu da yeni nehrim, Tuonela.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Hangisi
Gönderen: Murat M. UĞURLU / İstanbul/Türkiye
29 Mayıs 2005
Gerçekler, düşlemler, kurgular, rüyalar ve yazılar. Hangisini daha çok seviyor, daha çok yaşıyor ve yaşatıyoruz. Hangisini ereklerimizin merkezine oturtuyoruz, Ve hangisinin içinde olmak istiyoruz ve diğerlerini reddediyoruz. Yazmak, aşkın tezahürü mü???




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Saklan!
Rabia


Lemminkainen kimdir?

İki kızıl nokta boynunda, karadulun zehri geçti şahdamarına.

Etkilendiği Yazarlar:
ducasse, h.ali toptaş, kierkegaard, s. plath, s.zweig, turgenyev, malraux, isk.pala, t.özlü...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Lemminkainen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.