Ben bir öğretmen değil, bir uyandırıcıyım. -Robert Frost |
|
||||||||||
|
-II- (kim koymuş çelişkinin adını yaşam diye) …selamsız geçtik tüm köyleri… ilk köyde “yukarı ki köyde cenaze var” haberinin ardına düşüp …araba soluk soluğa ben soluksuzdum…ya sigarayı nasıl içerdim sigara üstüne..??.. …güneşi bir çok filmden çıkarıp asmışlardı sanki göğe …her ağacın ardında ayrı şekilde …her gölgenin ardında daha da beyaz… …hazirandı…bu ayda da ölünmez ki… zaten demiş ya ozan “HAZİRANDA ÖLMEK ZOR” nasılda ölüp gitmiş...??. …hazirandı…okullar çocuklarını tatile göndermiş kendileri uykuda… …hazirandı…tarlalarda insandan karıncalar…işçileri kadından…başlarında kral karınca…doğaya ters diye geçirdim içimden… …hazirandı ve tenhaydı selamsız geçtiğimiz köyler… …mezarlıklar köy girişlerinde olur…çıkışlarında yada…mezarlıklar sessizdi ve bu sessizlik korkularımı büyütmekteydi git gide…devasa korkular içimde…ben sırılsıklam… …nihayet onun eski çam ormanlarının olduğu tepe gözüktü…kızarmaya durmuş kirazlar al al… ardından mevsimlerin ve yılların rengini çalıp götürdüğü kiremit damlar… …köy nihayet…mezarlıkta yeni kazılmış toprak arıyor gözüm korkarak ve her yokta biraz daha ferahlayarak yok…yoktu yeni bir mezar…affetmiştim gülümsemelerimi…salıvermiştim… …”siz gidin dönüşte beni buradan alırsınız” diye uğurladım arkadaşları... …köyün en aşağısındaydı ev…dut ağacının altındaki divan yenilenmişti…üzerinde yeni bir kilim… zamanı değildi kara dutun galiba ondan yoktu burada…karatavuklarda yoktu…hırsızlar… …duvarlar elden geçmişti… taşlarda daha bahar yağmurlarının ağartısı …güller daha da bir başka güzeldi…ellerimi sürterek geçtim ıtır ıtır fesleğenler içinden…yerler tertemiz… birileri ekmek pişiriyor olmalı kokusu keskin ve güzel… …masa üstünde sürahi geçen yıl bıraktığı yerde sanki… kitaplar dağınık biri yarım bırakılmış belli arasında bir kalem…altına çizgiler ve notlar düşülsün diyedir kesin (ben kendimden bilirim)…ve sahaftan aldığım kitapları arabada unuttuğumu hatırlıyorum hayıflanarak … …ince ve duru bir “hoş geldiniz”… …utanıyorum izinsiz girmiş gibi…”merhaba” diyorum sıkılgan biraz… …”buyurun oturun…gelir birazdan babam”…o kız…o siyah beyaz karedeki…sevgi öğretmenin yanındaki… …”dostum” diyorum… bir şeyler açıklamak zorunluluğuyla…gülümsüyor…biliyorum kokuyor gülümsemesi…beklendiğimi bilmenin rahatlığı doluyor içime…ilk tanışmamızdan konuşuyoruz… köylü kulaklarında yollanılan selamlardan…kitaplardan…şiirlerden…şairlerden ve memleket meseleleri… ve eski hızlı yanını dostumun ve tabi ki küskün yanını…göçleri göçlere ekledilerimiz ortak yanımız… birde görüşümüz… …”bu iğde ağacını ziyarete geliyorum aslında her yıl”…iğde ağacı yaşlı… bir yana eğik…”annem ekmişti bunu”… susuyor ardından nefes alımları yavaşlıyor…derinleşiyor…durgun akan sulara benzetiyorum… susuyorum atlasam boğulacakmışım gibi korkuyorum konuşmaya…derin bir iç çekişin ardından acı bir gülümseme…sigaraya uzanıyor eli…”çocuklarımı salladım bu iğde ağacında…bize yetişmedi…sallandık ama o sallayamadı” gözlerimiz yaşarıyor… sigara dumanında buluyoruz bahaneyi… …öğretmenmiş buda…eşi de öğretmen…eşi haziranları uğurlayıp gelirmiş buraya çocuklar bu yıl babalarıyla geleceklermiş… bu acele edermiş her yılki gibi… iğde ağacı koymuş hasretinin adını aslında aşık gibi babasına biraz… bir anne aşkı…çocuğunu yalnız koymanın burukluğu… bununda iki çocuğu varmış… bir kız bir oğlan…sol memesine kayıyor gözüm istemeden…ihanet edermi buna da… buda sevgi öğretmen gibi…annesi gibi.............................. …sormaya utandım…”eşin gözlerine bakmaya korkuyor mu” diye…bunun da gözleri uçurum…aşık olduğum öğretmenim geliyor aklıma… ilk aşkım…yüzüm kızarıyor…başımı öne eğiyorum… elleri tebeşir kokar mı bununda ??… …”kim gelmiş” diye sesleniyor gülerek ve ş harfini uzatarak uzatabildiğince…ellerinde bir demet hardalla…bu gün keyifli dostum…”hardal salatası yapacağım sana…zeytin yağlı…bol limonlu… balık geldi bu sabah…rakımızda var”…gülüşüyoruz… …hoş geldin i arada kaynattı derken utandırıyor beni…güneşten daha sıcak bir hoş geldin… kucaklaşarak… …çay geliyor masaya… “ÇAY DEMLEME DEMEDİMMİ BEN SANA… KAÇIRDIN ADANIN BÜTÜN TAVŞANLARINI… GÖZLERİM NE KADAR ISSIZ BAKSANA…” …can yücel…diyoruz ikimiz bir ağızdan…sözleşmiş gibi ve bakıp bir birimize devam ediyoruz gülüşmelere… …çay gerçekten çok güzel…çayı pek içmemem çayı sevmememden deyil aslında… her pişen çayı beğenmememden… belki de elden ele değişiyor çayın tavı tadı ve demi…kabalık olacak ama bir çay daha isteyeceğim ben…belki bir daha…tavşan kanı derler ya…tadını bilmem ama rengi o renk ve berrak… …kitap listesini uzatıyorum hepsinin yanı işaretlenmiş…fazladan birkaç kitap eklemişim listeye…arabada kaldığını dönüşte verebileceğimi söylüyorum…zaten aranıyormuş fark ettirmeden bize…parası diyor… kızmak geliyor içimden…”keşke her kes kitap okusa bende getirsem”…çocukluk yıllarımdaki musa dan bahsediyorum ona yazları dağlardan kar getirip satarak parasıyla köy çocuklarına kitap götüren musa…hikayesini anlatıyorum kısaca …parayı reddettiğimi anlatmak istiyorum aslında…anlaşıyoruz… …dostum kalkıyor müsaade isteyerek…hissediyorum az sonra masaya konacak şeyleri…”babam içkisini kendi elleriyle hazırlar” diyor düşüncelerimi aralayarak…balıklar zaten fırındaymış kiremitler dolusu… gelirken burnumu sızlatan ekmekte o fırında pişmiş olmalı… hardal haşlamak kolay… …acıkmışız da…bir kedi çiçeğin dibindeki yerini çoktan almış arada bir sırt üstü debelenip keyif yapıyor güneşe karşı…bizim kadar aç değil anlaşılan… …masa hazırlanıyor …fesleğenler ekiliyor balıkların üzerine…ve üzüm olarak yola çıkan… imbiklerden süzülen…yol üstü geçerken bir yerlerden biraz anason alan su… rakı olarak boşalıyor bardaklara… yolculuğunun sonuna gelmiştir…şerefelerle uğurluyoruz son yolculuğuna yudum yudum…başımızı ağrıtacak yok oluşu …içimizi yakacak sabaha karşılarda biliyoruz…şerefe…çın çınlarında bardakların…arada bir demlenmek iyi geliyor aslında aşırıya kaçmadan çakır etmek keyifleri ve türkülerin yanına türküleri katmak yavaş sesle sıkılarak birazda… …hafiften bir müzik…bir kerkük türküsü… “… HÜSEYNİKTEN ÇIKTIM ŞEHER YOLUNA CAN AĞRISI TESİR ETTİ KOLUMA YARADANIM MERHAMET ET KULUNA YAZIK OLDU YAZIK BU GENÇ ÖMRÜME…” Ahmet KAYA söylüyor… “…yazık oldu çocuğa…”diyor…suskun…sadece bakışlarımızla onaylıyoruz…sigara dumanını çekip ciğerlerimize… …ölüm geliyor aklıma…kimseye yakışmayan ve her zaman erken olan… …yukarı ki köylerin birinde bir cenaze olduğunu…birazda korktuğumu …(özürler dileyerek) sadece ölümü dostuma yakıştıramadığımdan…diyorum…hüzün bulaşıyor tebessümlere…”yaşam bu”…diyor…haklı… ama ben sevindiğimi söylüyorum dostumun değil de bir başkasının öldüğüne…biraz acı katarak salıyoruz gülüşlerimizi… …ben sevinirken dostumun yaşadığına…bir başkası dostunu kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor ölesiye… …çelişki bu… …KİM KOYMUŞ ÇELİŞKİNİN ADINI YAŞAM DİYE… asi & mavi feridun
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © asivemavi36, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |