Koskoca beş gün izinliydim. Evde ders çalışmak, dinlenmek, yenilenmek için izin istedim. Ders çalışmak işin sıkıcı, evde yalnız olmayışım da güzel kısmıydı. Yavuz da ders çalışacaktı ve O'da izinliydi.
Çalışmaya başlamak için pazartesiyi bekledik. Haftasonu bizimdi. Sıkıcı derslere teslim edemezdik iki güzel günümüzü. Pazartesi günü geç kalkıp, nefis bir kahvaltı yapıp başladıkçalışmaya. Hafif asık suratlar, çalışacak bir sürü sayfa, çözülecek sorular insanın canını sıkmıyor değildi. Ama insanın sevgilisinin her an elinin altında olması güzeldi. Öpmek istediğimde yanı başımda, sırtım kaşındığında, naz yapmak istediğimde, yemeğin tuzu hakkında yeterince fikir sahibi olmadığımda, üşüdüğümde, sıkıldığımda, hep yanı başımda olması keyif vericiydii. Sonra, yan daireden yüksek sesli konuşmalar geldiğinde dedikodu yapacak birinin olması, bulaşığı durulayacak, Oktay Usta’nın yemeklerini denediğimde tadına bakacak, izlediğim filmdeki kızın saçı hakkında yorum yapabileceğim, Deniz Arman haber sunarken dili sürçtüğünde bakışıp gülümseyebileceğim biri, hep sıcaklığını duyabileceğim kadar yakınımdaydı.
Yalnızlıktan ne kadar da bıkmış usanmışsam, yakınımdaki bir nefes beni bu denli mutlu edebiliyordu. Düşündüğümde fark ettim de hiçbir insanla bir hafta evden çıkmadan vakit geçirmemişim. Belki yaşadığım bu mutluluk, daha önce böyle bir keyfi tatmamış olmamdandır.
Haftanın ortalarına doğru daha az ders çalışmaya daha çok keyif yapmaya başladık. Günde altı yedi öğün yemek yiyor, -bunu güya sağlıklı olmak adına yapıyor-, geç vakitlere kadar uyuyor, birde gün içinde öğlen uykusu denen şeyi deniyorduk.
Ara sıra yapmalıymış insan bunu. Kısıtlı zamanlarda yeterince tadı çıkmıyormuş aşkın.
]
Kısıtlı Zamanlar
Haftanın ortalarına doğru daha az ders çalışmaya, daha çok keyif yapmaya başladık. Günde altı yedi öğün yemek yiyor, -bunu güya sağlıklı olmak adına yapıyor-, geç vakitlere kadar uyuyor, birde gün içinde öğle uykusu denen şeyi deniyorduk.