Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Ramazanda, Erzurum Üniversitesi’nin kantininde oruç yiyen çocukları dövmekten başka kötü tarafları yoktu(!) önceleri. Bir de kendilerinden başka herkesi, “vatan haini” ilan ederlerdi. Onlar ile konuştuğunuzda insana hoş bile geliyorlardı. Zaten toplu olarak bulundukları ortamlarda; biri konuşuyor, öbürleri sadece dinliyordu. Tartışma yok! Soru sormak yok! Ne de olsa fikir babaları, “Gözlerimi kaparım. / Vazifemi yaparım.” diye yazmıştı bir zamanlar.. İnsana hoş geliyordu lafları gelmesine de, biraz “boş” geliyordu. Tarihi, tarih kitaplarından değil, tarihi romanlardan öğrenmişlerdi(!) mesela. Hani 1965-1975 yılları arasında çevrilmiş “Yeşilçam filmleri” vardır ya. Filmi ilk defa izlediğiniz halde, sanki daha önce görmüşsünüz gibi gelir size. Sonra, daha önce gördüğünüz Hollywood yapımı filmden alındığını anlarsınız senaryonun. Tabii bu filmin senaryosu Hollywood yapımı değildi. Daha çok bir “İtalyan-Alman ortak yapımı” gibi geliyor bana. Biraz daha alaturka, içine bolca İslam motifleri katılmış... Ortam da müsait olunca film tuttu, iyi gişe hasılatı yapmış olacak ki, iktidar ortağı bile oldular. Fakat 1711 yılında, Prut ırmağı kenarında, Alman askerleri gibi giyinmiş ve silahlanmış Rus askerlerini gören Osmanlı Paşasının, “Üniformalar Alman, ama içlerindekiler Rus, Almanlar gibi savaşmayı öğrenmelerine fırsat vermeden işlerini bitirelim!” dediği gibi, işlerini çabuk bitirdiler. Gerçi kimsenin “Almanlar gibi savaşmayı” öğrenmek gibi bir niyeti de yoktu. “Teşbih de hata olmaz” demişler. Bizimkisi sadece benzetme. “Götürme” konusunda ise geçmiştekilere rahmet okutuyorlar. Bunların “Durmuş”u bile “iş malı götürmeye gelince” yerinde duramıyor! Üstelik eski kötü alışkanlıklarını da bırakmadılar. Adam dövmeğe devam ediyorlar, insanları “vatan haini” ilan etmeye devam ettikleri gibi.. “Vatan haini” ilan edenler ile, malı götüren, malum kişiyi cezaevinde kuş sütü ile besleyen, ekonominin ırzına geçenler aynı kişiler oldukları için, kendilerini pek ciddiye alan da kalmadı. Bu arkadaşları seçim sandığının tekrar önümüze konacağı güne kadar kendi hallerine bırakalım. Vakıf kursunlar, seramik satsınlar, ihale kapsınlar. Hatta bırakınız o yayladan bu yaylaya gezsinler. Çin’e bile gitsinler.... Can Macit
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Can Macit, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |