İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
- Görünen o ki sert önlemler alma vakti gelmiştir! Kendilerine; “insan” denen yer yaratıklarının çöplerini layık gören, benliklerini kaybetmiş, pis kokan, hastalık taşıyan, iğrenç ÇÖPLÜK MARTILARI’na hadlerini bildirmek zamanıdır bugün! O çöpler ki biz asil DENİZ MARTILARI’nın tek yiyecek kaynağı olan denizlerimizi kirletmektedirler. Rahatımızı bozan kalleş KARGALAR da yine buralardan beslenmektedirler. Ama şimdi özümüze dönme zamanıdır. BİG-WAVE’in köpüklerinden doğan ilk martı-atalarımız kadar saf ve güçlü bir nesle sahibiz. Asla insan denen yaratıkların attığı yemlere muhtaç GÜVERCİNLER gibi olmayacağız! NE MUTLU TÜY’KÜM DİYENE! Konuşmalarını bitirirken kullandığı bu sloganla birlikte dalgakırandaki tüm martılar başlarını yukarı kaldırıp yüksek sesle zafer çığlığı attılar. Eskiden olsa hepsinin ağzında bir tüy olurdu. Zaten kolonilerinin TÜY adını almasının altında bu kutlama ritüeli yatıyordu. Fakat tüy yolmanın uçma kabiliyetlerinde yarattığı azalmanın ardından bu davranıştan vazgeçilmişti. Gerçii “Ne mutlu TÜY’küm diyene!” sloganının çalıntı olduğu yönündeki muhalefet dedikodusu hala devam ediyordu ama milli birlik duygularının bu denli had safhada olduğu şu günlerde açıkçası kimse bunu umursamıyordu. Umursamazlığı yaşam felsefesi edinmiş ve bunun sonucu veya nedeni olan zekâlarıyla şehirdeki diğer kuşlardan ayrılan KARGA kolonisi, kahvaltılarını yapıyordu. Zira kahvaltılarını yiyebilmeleri için önce yapmaları bir diğer değişle “kahvaltı etmeleri” gerekiyordu. Çevreci literatürüyle söylersek bir “geri dönüşüm mucizesi” ile karşılaşmıştı diplomatik girişimde bulunan Çöplük Martıları’nın heyeti... Çoğu kişinin (aslına bakarsanız onlar hariç herkesin) “ÇÖP” olarak nitelendirdiği şeyleri yemelerine ve bu konuda fazla seçici olmamalarına rağmen, önlerindeki manzara en basit anlatımla; diplomat olarak karşı tarafın ağız kokusunu çekebilme yeteneklerini sınayacak cinstendi. Durumu eşitlemek için olsa gerek heyetteki en kirli martı olan Harry öne çıktı. Üstüne her türden organik atığın ve yanmış plastiğin kokusu sinmişti. Grileşmiş, leş gibi tüylerini kabartarak, umumi tuvalatten farksız ağacın dibine doğru, bir kuş için paytak ama martlık için sıradan adımlarla ilerledi. Konu kargalar olunca iletişimde bazı zorluklar yaşanıyordu. Çünkü diğer kanatlıların aksine bir liderleri yoktu. Kimi muhatap alacaklarını bilmediğiniz için ortaya konuşmak zorunda kalıyordunuz ve fakat her zeki yaratık gibi onlar da ortaya söylenenleri üstlerine alınmıyorlardı. Belki de konuşma konusundaki isteksizliklerini kamufle etmek için böyle davranıyorlardı. Çünkü hepsine daha küçükken anlatılan bir hikâye vardı çok konuşan karga ve kaybettiği peynir hakkında... Çöplük Martısı Harry’nin; Deniz Martıları’nın saldırı planlarından, tehlike karşısında birlikte hareket etme gereğinden bahseden konuşması, kargaların hepbir ağızdan gülmesine yol açmıştı. Zaten birlikte yaptıkları tek şey buydu. Bu tavır karşısında kirli Harry ve diplomatik hüsrana uğrayan arkadaşları geldikleri çöplüğe geri döndüler. Aynı esnada Deniz Martıları’nın lideri Muhafazakâr Kanat, koloni içindeki muhalefeti yok etmeden herhangi bir savaşa girmemesi gerektiğine karar vermişti. Bu nedenle kendisine en çok karşı gelen birkaç martıyı, vapurlardan insanların attığı simitleri yemekle suçlamıştı. Böyle bir davranış ancak yalaka güvercinlere yakışırdı. Çatlak seslerin sürgün edilmesiyle birlikte artık herşey hazırdı. Önce şehir meydanını kendilerine mesken tutan güvercinlerin hakkından geleceklerdi. Önceliği onlara vermesinin asıl nedeni kolay lokma olmalarıydı. Savaşa bir zaferle başlamak kolonideki gücünü ve askerlerinin cesaretini arttıracaktı. Sabaha karşı 4:30 sıralarında şehir meydanındaki tüneklerinde pinekleyen ve mesainin başlamasını bekleyen güvercinler göğü kaplayan ve çığlıklar atarak ilerleyen martı sürüsünün sesine uyandılar. Tepki veren olmadı ilk başta... Çünkü bu hayvanlar nedendir bilinmez arada bir büyük sürüler halinde bir yerlere uçup sonra geri dönerlerdi. Bu sefer birşeylerin farklı olduğunu tepelerinde dönmeye başladıklarında anladılar. Sayıları gitgide artan dev sürü bir kasırga gibi daireler çiziyor ve çıkardıkları dehşet verici seslerle, arada bir meydanda bağış toplamak için müzik yapan körlere rahmet okutuyorlardı. Güvercinler gayrı ihtiyari bir araya toplanma güdüsüyle meydandaki büyük fıskiyenin oraya doğru uçuştular. Martılar da sessizleşmişti artık... Sadece süzülüyorlardı. Deniz Martılarının lideri Muhafazakar Kanat kalabalıktan ayrıldı ve sırtını az sonra doğacak güneşin istikametine verecek şekilde ilerdeki heykele kondu. Böylece az sonra başlayacak ve muhtemelen başladıktan az sonra bitecek savaşın ardından, arkasında doğan güneşle birlikte güzel bir kolaj oluşturacaktı. Güvercinler olup biteni anlayamıyorlardı. Anlayamadılar... anlayamadılar.... Anlamını bilmedikleri tuhaf bir ses çıkartan Muhafazakar Kanat saldırı emrini verdi. Sayıları birkaç bin olan denizciler birkaç yüz güvercinin üstüne kahramanca(!) çullandılar. Olup biteni görecek kadar uyanık olan insanlar manzara karşısında hemen Alfred Hitchcock’un KUŞLAR filmini hatırladılar. Güneş yüzünü göstermişti. Hayatta kalan birkaç güvercin direnmeye çabalasa da içten içe pes ettikleri belli oluyordu. Muhafazakâr Kanat güneşi tam arkasına almak ve gölgesinin savaş alanındaki ölülerin üstüne vurmasını sağlamak için son birkaç ayarlama yapıyordu ki aniden güneş ışınları kesildi. Bu bir bulut muydu? Yoksa umut mu? İkisi de... Gri tüyleri nedeniyle fırtına bulutundan farkı olmayan Çöplük Martıları’ydı gelenler. Tüm güçleriyle çırptıkları kanatlarından gelen ses meydandaki tüm gözlerin onlara çevrilmesini sağlamıştı. Muhafazakar, bu beklenmedik karşı saldırının yarattığı şaşkınlıktan hemen kurtuldu ve yeni bir komutla, güvercin kanına ve tüyüne bulanmış ordusuna havalanmalarını emretti. Sayıca üstündüler ama çöplükten gelenlerin çok daha iyi dövüştüğünü biliyorlardı. Muhtemelen insan artıklarıyla beslenmelerinin bir sonucuydu. İlk darbe çok sert oldu her iki taraf için de... Gökten sersemlemiş, yaralı hatta cansız martı bedenleri yağmıştı. Hayatta kalan 30 kadar güvercin hemen kendilerini az ilerdeki yıkık binaya attılar. Dakikalar ilerledikçe yorulan kanatlar nedeniyle savaş gökten yere inmişti. Savaşın başında her bir Çöplük Martısına altı Deniz Martısı düşüyordu güç dağılımı olarak. Sıkı dövüşen çöpçü martılar durumu 5’e 1’lere kadar getirdilerse de yorulmuşlardı ve güçleri tükenmek üzereydi. Kirli Harry ordusunu kaybetmemek için geri çekilmeye karar vermişti ki sırtında hissettiği keskin acıyla yere serildi. Muhafazakar Kanat sonunda Çöpçüler Kralı’nı bulmuştu. Onu safdışı edince moralleri iyice bozulan gri tüylülerin işi bitecekti. Aynı anda iki düşmanı safdışı etmişti. Artık karşısına kim çıkabilirdi ki? Sorusunun cevabını kafasına düşen karga dışkısı verdi. Dağınık halde yaşadıkları için sayıları pek bilinmeyen kargalar, tarihlerinde ilk kez bir araya gelmiş ve oluşturdukları güce kendileri bile şaşırmışlardı. Kargalar açısından bakılınca bir tür yemek savaşı sayılabilinecek bokbardımanın ardından yükselen dev sürü yeterli ivmeyi sağlayacaklarını hesapladıkları bir noktada durdu ve kendilerini yerçekiminin kollarına bırakarak ölümcül sortilerine başladı. Deniz martıları ilk sorti ardından büyük kayıplar verdilerse de hala zafere yakındılar. Muhafazakar, kendisini muhafaza etme ihtiyacı içinde meydandaki fıskiyenin kenarına sığınmış ve nispeten küçük bedenlerindeki enerji bitince kaçacaklarını umduğu kargalara karşı kendini korumaya almıştı. Bu sırada az önceki darbenin ardından bayılan kirli Harry gözlerini açabilmişti. Kargaların da işe karıştığını görünce son bir saldırı yapabileceklerine karar verdi. Çöp-daşlarına saldırmaları için haykırdı. Bu emre hayatta kalan bir avuç güvercin de uydu ve artık o kadar da beyaz olmayan deniz martılarının kalbine doğru saldırdılar. Bunu tam zamanında yapmışlardı çünkü kargalar geri çekilmek üzereydi. Kirli Harry’nin yaşadığını farkeden Muhafazakar Kanat kazanamayacaksa bile en azından düşmanını da yanında götürme düşüncesiyle saldırdı. Harry yarasına rağmen kendini kenara atmayı başarmıştı. Rakibini ıskaladığı için dengesi bozulan Muhafazakar ikinci kez saldırmak için yükseldi. Kirli Harry’nin gözüne yerdeki dondurma çubuğu ilişti. Farketirmeden onu gagasına aldı. Ve düşmanını karşılamak için fıskiye havuzunun kenarına tünedi. Muhafazakar Kanat yitip giden ordusuna baktı. Kanında dolaşan nefretin en üst seviyeye çıkması için birkaç saniye bekledi. Ardından bir kamikaze gibi aşağıdaki hedefine yöneldi. Ona saldırmaya çalışan birkaç kargayı bowling topu gibi dağıttı. Rüzgarı öyle güçlüydü ki kendi tüyleri kopmaya başlamıştı... Çarpıştılar.... Birlikte havuza yuvarlandılar. Kirli Harry son anda onu ısırmak için açılan Muhafazakar’ın gagasının arasına o Magnum dondurmasının çubuğunu yerleştirmeyi başarmıştı. Gagasını kapatamayan Muhafazakar’ın su dolan ciğerleri iflas etmiş ve çırpınan bedeni birkaç saniye sonra durmuştu... Kirli Harry sudan tertemiz çıktı. Hayatında hiç bu kadar temiz hissetmemişti. Karşısında yorgun, yaralı ama muzaffer ordusunu görünce ve zaferden emin olunca kendini koyverdi. Çarpışma sırasında göğüs kafesi parçalanmış ve kefesinden kurtulan ruhu uçup gitmişti. Yaralar sarıldı. Deniz Martıları şehirden kovuldu. Kargalar, Güvercinler ve Çöplük Martıları barış içinde yaşadılar. Tabii sonsuza kadar değil. Zira Kirli Harry’nin, gagasında parlak bir dondurma çubuğu taşıdığı heykeli yapılmıştı savaşın anısına... Parlak şeylere duyulan hisler ve heykellere karşı yapılan terbiyesizlik barışın katili olacaktı. Prens Barış Güvercin’in öldürülmesi ise sadace bir kıvılcımdı. Ama bu başka bir hikaye....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |