Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Daire’yi anlatmaya kalktığınızda karşınıza çıkan en büyük sorun nereden başlayacağınızı bilememeniz olur. Malum dairenin bir başlangıcı yoktur. Madem dairenin bir başlangıcı yok o halde biz işe bizim başlangıcımızdan başlayalım. Yukarıdan bir yerden bir yağmur damlası durgun bir suyun yüzeyine düşer. Düşer düşmezde dünyanın en mükemmel şeklini oluşturur. Daire’yi. Sonra bir başka yağmur damlası daha düşer, sonra bir başkası… Fakat yağmur damlalarının düştüğü havuz tektir, dolayısıyla belli bir süre sonra her bir yağmur damlasının oluşturduğu daire bir başka yağmur damlasının oluşturduğu daire ile kesişir. Aynı bizim dünyamız gibi. Her birimiz gökten bir yağmur damlası gibi düşeriz yeryüzüne. Kendi müstakil dairemizi, kendi dünyamızı oluşturmak üzere. Ancak yağmur damlalarının düştüğü havuz tek bir havuz olduğu için zaman içinde diğer yağmur damlalarının kişisel daireleri ile bizim dairemiz kesişmek zorunda kalır. Yani hayatlarımız kesişir. Yukarıdan bir yerden bu manzarayı izleyen, özelde her birimizin kişisel dairesini görür, genelde ise suyu dalgalandığını. Hayat işe bu su dalgalanmasıdır. Bu kısa girizgâhta hayatı daireye benzettik. Daire öyle bir geometrik şekildir ki, hem hayatın her noktasında karşımıza çıkar, hem hayatı tanımlar, hem de çok daha fazlasını. Platon Tanrı'nın geometri ile konuştuğunu söyler. Eğer Tanrı gerçekten geometri ile konuşuyorsa, daire bir konuşmadan ziyade bir şiir gibidir. Az cümle ile çok mana anlatabilen bir şiir. Hayatın her noktasında karşımıza çıkar, geometrinin bu en haylaz şekli. Bir kuş dairesel gözüyle ağaçlara bakar yukarıdan. Ağaç yukarıdan daire şeklinde görünür ona. Çünkü yaprak ve dallar güneş ışığından en fazla verimi bu şekilde alacağını bilir. O kuş yukarıdan çişini yapıp bırakırsa, düştüğü zemin düzgün bir zeminse dairesel bir şekil alır. Sonra o kuş yuvalarını daireler şeklinde inşa eder. Sadece kuş yuvaları değil, hepimizin evi olan evren dairesel inşa edilmiştir. Gezegenler dairesel rotada hareket ederler. Doğada var olan çoğu şey, yapısal olarak dairesel olmaya meyilli olarak hareket eder. Tek istisna ile. İnsan... İnsan doğaya kareyi armağan edendir. En arı kristalleri saymazsak insan yapımı olmayan hiçbir şey kare değildir. Dikdörtgen olan şeylerin bile sayısı sınırlıdır. Oysa insanların yaşadığı yerlerde yapılan her şey dörtgenler halindedir. Çünkü insanlarla dörtgenler arasında sıkı bir ilişki vardır. Dörtgenlerin tarihi bir bakıma uygarlığın tarihidir. Dörtgenlerin en önemli özelliği ölçülebilir olmasıdır. Mesela bir karenin tek kenarını bildiğinizde o kare hakkında her türlü bilgiye sahip olabilirsiniz. Kare sınırlılığı ifade eder yani. Ona dair her şey kurallarla belirlenmiştir. Özgürlüğü yoktur karenin. Kare toprak mülkiyetidir, kanundur, sınırlılık, kare uygarlıktır, insanlıktır. Oysa daire, felsefi anlamda karenin zıttıdır. Bir kuş gibi, hiçbir yere sahip değildir ama her yer onundur, sonsuzdur o. İbn-i Meymun kitabında onun içine aldığı alanı asla tam olarak ölçemezsin, sadece yaklaşık olarak hesaplarsın der. Dedim ya, tanrı geometri ile konuşuyorsa, daire ile bir şiir yazmıştır. Onu bilinmez kılmıştır. İnsan ise yaramaz çocuk. İllaki bilinmeyeni bilecek, hesaplanamayanı hesaplayacak. Bunun için çareler aramıştır. Ve aranan çare M.Ö 1650 yılında Mısır’da bulunmuştur. Mısırlı kâtip Ahmes Rhind Papirüsünde dairenin alanı ile ilgili şu formülü vermiştir bizler. “Çapın dokuzda birini kes. Kalanının üzerine kare çiz. (bir kenarı dairenin yarı çağının 8/9’u olan kare) karenin alanı dairenin alanıdır.” Bu çözüm bugün bizim kullandığımız dairenin alanı hesaplamasına binde dokuz yüz doksan sekiz oranında yaklaşmıştır. Yani binde iki hata payı ile doğru sonucu veren bir çözüm olmuştur. Ama burada bizim için önemli olan çözümün güzelliğinden ziyade, çözümün içindeki Tanrı dilidir. Platon haklıysa, Tanrı geometri aracılığı ile bize şöyle seslenmektedir. Daireyi, yani kendini insana, insana verdiği karesel irade ile tanıtmaya çalışıyor. İnsan kendinden yola çıkarak, daireyi kareye benzeterek onun hakkında fikir ediniyor ancak asla tam orak çözüme ulaşamıyor. Belirli bir hata payı ile sonuca ancak yaklaşabiliyor. Çünkü insan kareseldir. Ve sınırları vardır. Dairenin alanını tam olarak hesaplamak ise bu sınırın dışında kalıyordur. İlerleyen yıllar dairenin alanını ve çemberin çevresini hesaplamakla ilgili yeni yöntemler geliştirmemizi sağladı. Bu yolda kimler kafa yormadı ki. Arşimet’ten Leonardo da Vinci’ye kadar birçok bilim adamı daire üzerine kafa yormuştur. Arşimet dönemi bilim adamlarının düşüncesi, çokgenden yola çıkarak dairenin alanını hesaplamaktı. Dairenin içine bir altıgen çizdiler onun alanını hesapladılar. Sonra sekizgen, ongen, o kadar çok kenar sayısına sahip çokgen çizdiler ki zaman içersinde, artık çokgen neredeyse daireydi. Ama işte yine aynı sorun vardı. Neredeyse. Oysa insan neredeyseyi değil tam sonucu istiyordu. Bu konudaki en başarılı fikir tabi ki Da Vinci’den geldi. Benim idolüm bu adam. Her şeye o kadar farklı bir gözle bakabiliyor ki! Sanatçı bir bilim adamı olduğu o kadar belli ki! Her zaman her konuda kimsenin göremediğini kimsenin düşünemediğini düşünebiliyordu o. Ve bu konuda çok değişik bir düşünce ve dâhiyane bir çözüm buldu. Çözümü şu; “Kalınlığı yarıçapının yarısı olan bir tekerleğin varsa, tekerleği tam bir tur çevir. Tekerleğin yüzeyde bıraktığı dikdörtgen izin alanı tekerleğin dairesel yüzünün alanına eşittir.” İnanması güç ama bu çözüm bizim bugün kullandığımız çözüm kadar doğru bir çözüm. Ama biliyorsunuz biz bugün dahi dairenin alanını yahut çemberin çevresini tam olarak hesaplayamıyoruz. Ancak pi sayısında 3,14… kullandığımız kesir miktarının çokluğu nispetinde sonuca yaklaşabiliyoruz. Şu gün için çözüme, 51 milyar basamak kadar yakınız. Pi sayısında 3’ten sonra gelen 51 milyar basamağı biliyoruz. Son yapılan çalışmalarda, Amerika’da bir organizasyon düzenleyip, internet üzerinde o an bağlı olan tüm bilgisayarların gücünü birlikte kullanarak bu değeri trilyonlara çıkarılacağı söyleniyor. Bunun için gerekli alt yapı çalışmaları tamamlanmış, gerekli ödenekler ayrılmış, son gözden geçirmeler yapılıp kampanyanın başlatılması bekleniyormuş. Peki, niye böyle bir şey yapıyoruz. Dünyanın çevresini hesaplarken 3.14 rakamını kullanırsa gerçekten yaklaşık bir inç’lik bir sapma meydan getirmiş olacaksak, neden 51 milyar basamak buluyoruz? İşte bunun yanıtını vermek hiçte kolay değil. Bu insan olmakla ilgili bir şey. İnsanın karesel yapıdan kurtulma, sınırlarını aşma çabası denilebilir. Daireye meydan okuyuştur pi sayısının tamamını bulmaya çalışma. Bunun mümkün olmadığını bilsek de bulmaya en yakın olma noktasına ulaşmayı istiyoruz. Çünkü Van Der Rohe’nin işaret ettiği, "Tanrı ayrıntılarda gizlidir" sözüne inanıyor ve ayrıntılara bakmak sırları keşfetmek istiyoruz. İşte bu noktada pi sayısı gerçekten bir fenomendir. Çünkü pi sayısı hiçbir zaman sadece bir sayı olmamıştır. Evrenin garip bir anahtarıdır o. En olmadık yerlerde karşımıza çıkar. Sadece çemberin çevresini hesaplamakta değil, iletişimde, ses sistemlerinde, mimaride, falcılıkta, hatta denizin dalgalanması da, pi sayısı gizlidir. Bunları formüle etmeye kalktığımızda mutlaka onu kullanmamız gerekir. Ama pi’yi sakın sadece bu kadar zannetmeyin. Dediğim gibi, pi evrenin gizemli anahtarı, gizli bilgilerin tutulduğu kasanın şifresidir. Henüz çözülememiştir ama, onun içinde bir şeylerin gizli olduğu aşikardır. Bunu çözmek için yüzlerce gizem avcısı pi sayısının rakamsal ifadesini kelimesel karşılığını aramıştır. Dünya üzerinde birçok insan Tanrı’nın pi sayısı ile bizlere bir takım mesajlar gönderdiğini düşünmekte ve bu mesajı deşifre etmeye uğraşmaktadır. Son olarak size pi sayısı ile ilgili yüzlerce gizemden ikisini söyleyeceğim. Giza Piramidi'nin bir kenarının uzunluğunun yüksekliğine oranı pi sayısını verir. Hem de o dönemlerde hesaplanan pi sayısından çok daha yüksek doğrulukta. Haydi piramitlerdeki gizemler zaten biliniyor, onu zaten uzaklılar yaptı diyorsanız şunu dinleyin. İbranice’de çemberin çevre uzunluğu oof, vaf, he harfleri ile yazılır. Oof , vav harfleri ile okunur. Pi sayısı, yüz yıllarca yüzlerce bilim adamını kendisinin peşinden koşturan pi sayısı, çevre uzunluğu kelimesinin yazılışındaki harflerin rakamsal değerinin okunuşuna bölümü ile bulunabilir. Yani pi sayısı öyle muzip bir sayıdır ki, daha kendisini sorarken sorunun içinde göz kırpar bize, yani gören gözlere.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal pismisoglu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |