..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Fýrtýnalar insanýn denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aþk ve Romantizm > Derviþe Güneyyeli Kutlu




14 Nisan 2008
Masal-ý Aþk -ý-  
Derviþe Güneyyeli Kutlu
Doðanur, dikkatle baktýðýnda hortum içinde bir þey olduðunu fark etti, fakat ne olduðunu bir türlü kestiremiyordu. Birden bir gök gürültüsü duyuldu. Gökyüzünde þimþekler çakýyor, sanki garip bir yaratýk kulaðýnýn dibinde inleyerek baðýrýyordu. Çakan þimþeklerden biri gelip hortuma vurdu. Yeryüzünde bir patlama oldu. Doðanur atýndan savrularak yere yuvarlandý. Baþýný kaldýrdýðýnda ...


:CJDC:
Bir var’mýþ; vardýðý yer çok yakýnmýþ.
Bir yok’muþ; yokluðun yeri sanýlandan uzakmýþ.
Yürümüþ, yürümüþ.... Günler günlerin sýrtýndan atlamýþ, kuraklýk çoðaldýkça çoðalmýþ. Susuzluk, gýrtlaðýndan benliðine dayanmýþ...

Adýmlarý yavaþlamýþ, bedeni çökmüþ, göz altýndaki halkalar derinleþmiþ... Bakýþlarý anlamsýzlaþmýþ, gelecek kaygýsý tükenmiþ, yarýna dair hayallerini kuraklýðýn bir köþesinde unutup gitmiþ ama kuraklýk gitmemiþ bir türlü yakasýndan. Yakasýndan boðazýna yapýþmýþ. Genç adam, nefes alamamaya baþlamýþ. Kuraklýk daha sýký abanmýþ boðazýna, sarsmýþ, sallamýþ; genç feleðini þaþýrmýþ. Gözleri bilye gibi dýþarýya fýrlamýþ.

Bu boðuþma bir süre daha sürmüþ...

*

-     “Bir cinayet daha mý!”
-      Ne oldu Doðanur?
-     Yine birisi öldü...
-     Nasýl anladýn?
-     Nasýl anlamayým. Her ölenin ardýndan bir ölüm kokusu yayýlýyor bu köyün üzerine. Neredeyse köyün adý deðiþecek “Daðlar Köyü” deðil “Ölü Köy” olacak burasý.
-     Neden benim burnuma gelmiyor!
-     Ne bileyim. Neden senin burnuna gelmiyor Halûk?

Sustular... Sus’amaya kalkmadýlar... Sus’ayan, Su’s Yolu’nu tutup geri dönemiyordu çünkü.

Halûk, Doðanur’un komþu köyden yeðeniydi. Ölüm kokusu konusu açýlýnca ikisinin de keyfi kaçtý. Bahçede oturmayý býrakýp eve girdiler...

*

Ertesi gün haber bütün köye yayýldý. Doðanur’un burnuna gelen ölüm kokusuydu. -Ölüm kokusu, ölenin hemen ardýndan yayýlmaya baþlýyormuþ havaya. Bütün köyü sarýyormuþ. Komþu köylere gitmiyormuþ oysa bu koku. Köylülerin düþüncesine göre yolculuða çýkanlar köyün güneyinde yaþamlarýný yitiriyor, esen rüzgâr Daðlar Köyü’ne ulaþýyor ama Kýzan Daðý’ný aþýp diðer köylere ulaþamýyormuþ.- Ölen gencin ardýndan ailesi feryat figanlarla aðlaþýyor, fakat gidip cesedini almaya cesaret edemiyorlardý.

Ölenin adý Adem’di. Arkadaþý Esat, tanýdýðý Nusret ve tanýmadýðý üç kiþi, daha önce bu yola çýkmýþ, fakat geri dönen olmamýþtý. Ýþin korkunç tarafý, ilk üç ölen gencin yakýnlarý gençlerin cesetlerini almak için yola çýkmýþlar ama daha ilk adýmdan boðazlarýna bir düðüm oturunca nefessiz kalýp geri dönmüþlerdi.

Gidip dönmeyenin ardýndan yapýlan cenaze deðil aðýt töreniydi artýk.

*

Akþam olmuþtu... Güneþ yýldýzlarýn saklambaç oyununa katýlýp saklanmýþtý dað eteklerinin arkasýna. Sabaha kadar sürecekti bu oyun. Daðlar o kadar güzeldi ki. Daðlarýn arasýnda kalan bir köydü “Daðlar Köyü”. Bu nedenle bu isim verilmiþti köye. Köyün doðusunda güneþin doðduðu en yüksek dað heybetli bir þekilde dimdik dururdu. Güneþ zorlansa da, sabahlarý, daðý ikiye bölüp ulaþýrdý tepeye. Sabahlar, doðudaki Doð Daðý yüzünden geç gelirdi Daðlar Köyü’ne.

Köyün batýsýnda ise Tepe Daðý vardý. Kýsacýk boyuyla güneþin batmasýna bir türlü izin vermezdi. Köyün güneyindeki Gün Daðý da Tepe Daðý’yla hemen hemen ayný yükseklikteydi. Kuzeydeki Kýzan Daðý ise Doð Daðý gibi koskocaman bir set gibi kapatýrdý Daðlar Köyü’nü. Diðer köylerin çoðu Kýzan Daðý’nýn ardýnda kalýrdý.

Daðlar Köyü’nün bir baþka özelliði de, köyün tam ortasýnda Doð Daðý’nýn yüksek tepelerinden akýp köye ulaþan dereydi.. Köylüler su geçimini bu dereden saðlamakla kalmýyor, dere komþu köylere de derman oluyordu.

Bu dereye raðmen köyün gençlerinin nedensiz yere susuzluða kapýlýp güney yoluna çýkmalarý bir muammaydý. Yolculuða çýkan gençlerin tümü yirmi bir yaþýndaydý. -Gençler, “Doð Daðý’nýn suyu kötü... Gün Daðý’nýn ardýnda çok daha güzel bir dere var. Ben onu bulacaðým.” deyip o dönülmez yolculuða çýkýyorlardý. Ecelleri sanki bu alçak daðýn ardýnda onlarý bekliyordu.- Köydeki ölümlerin artmasý köylüleri endiþelendiriyordu. Ýnsanlar oðullarýnýn yirmi birinci yaþýný büyük bir korku içinde bekliyorlardý. Her genç çýkmýyordu bu yolculuða. Yine de sayýdaki çoðalma endiþeleri artýrýyordu.

*

Doðanur, ölümün kokusunu duymanýn verdiði garip bir duygu içindeydi. Anlam veremediði bir hareketlilik vardý yüreðinde. Ayþe anne Doðanur’un gergin hallerini görünce sordu:
-     Ne oldu kýzým?
-     Bilmiyorum anacýðým. Bu ölümler büyük soru iþaretleri býrakýyor bende. Neden ölüyor bu gençler? Gün Daðý’nýn ardýnda gerçekten bir dere olabilir mi? Doð Daðý’ndaki su da gün geçtikçe azalýyor. Bu su kaynaðý tükenirse hem biz hem de komþu köyler ne yaparýz?
-     Aman kýzým, ne diyorsun sen! Deredeki suyun bittiði yok, sana öyle geliyor. Ben doðmadan öncelere dayandýðý kadar benden sonraki nice nesillere de derman olacak bu dere.
-     Niye korkuyorsun anam? Bu yolculuða çýkanlar yirmi birinci yaþ günlerinde gidiyorlar, üstelik de hepsi erkek. Ben hem kýzým hem de daha on dokuz yaþýndayým.

Ayþe annenin alnýndan bir anda terler boþandý. Doðanur on dokuz yaþýnda görünüyordu ama annesi onu doðum kütüðüne iki sene geç yazdýrmýþtý. Üç gün sonra Doðanur yirmi bir yaþýný dolduracaktý. Ayþe anne odasýna gitti, usul usul duasýný yaptý. Kýzýnýn gidenlerden deðil gitmeyenlerden olmasý için kurban keseceðini fýsýldadý. Ne de olsa yüreði deli dolu bir ateþ parçasý olan Doðanur ilk giden kýz olabilirdi!

Doðanur gülümseyerek evin balkonuna çýktý. Evini, en çok da bahçesini severdi buranýn. Ýçinde mandalinasý, portakalý, limon aðacý olan rengarenk çiçeklerle bezenmiþ bir cennet parçasýydý evin bahçesi. Balkonu ise geniþti ve köyün yolunun hemen karþýsýndaydý. Doðanur, burada oturduðu zaman hem doðayla baþbaþa kalýyor hem de gelen geçeni rahatlýkla görebiliyordu. Derken evin önündeki bu yoldan yürüyerek geçen biri takýldý gözüne... Gözlerini bir an bile bu yüz’den ayýrmadý. -Ýri, sürmeli ve yemyeþil gözleri, buðday teni, upuzun ve endamlý boyuyla sanki kitaplardan çýkmýþ bir roman kahramanýydý.- Kalbi durdu mu yoksa deli gibi mi çarpýyor hiç anlamadý, tek bildiði kalbi artýk bedeninin sol köþesinde deðildi. Bir an göz göze geldiler:
-     Merhaba Doðanur...
-     Merhaba Günesay...
-     Nasýlsýn bakalým?
-     Ne olsun. Ýyi diyelim iyi olalým.
-     Hep iyi ol köylü kýzý. Haydi görüþmek üzere...
-     ...

Köyün en yakýþýklý ve havalý delikanlýsýydý Günesay. Köydeki, hatta komþu köylerdeki tüm kýzlar ona hayrandý. Ama Doðanur onu yakýþýklý olduðu için deðil, yardýmseverliði, güleryüzü ve neþesiyle tanýyýp sevmiþti ta evvelinden. O güldüðünde dünya da ýþýl ýþýl oluyordu sanki, bir yaþlýnýn elinden tutup ona yardým ettiðinde evren kötülükten kurtulup dört bir taraf sevgiye bulanýyordu. Hani kötülükleri kovan ve dünyayý kurtaran insanlar vardý ya Doðanur’un gözünde de Günesay öyle bir kahramandý iþte.

Balkona oturmadý, aþaðýya bahçeye indi. Çiçeklerin, aðaçlarýn arasýnda gezindi. Limon aðaçlarýnýn mandalinalarýn arasýnda derin derin nefes aldý, çiçeklerin yanýna yanaþýp okþadý, sevdi, onlarla hoþ beþ etti. Derken burnuna yine o sevmediði koku gelmeye baþladý. Ürperdi, gün yerini akþama býrakýrken köyü, bu cennet kokularýndan cehennem kokusuna soyunmasý Doðanur’u inanýlmaz etkiliyordu. Az sonra Günesay evin bahçesinin kapýsýnda göründü:
-     Senin de burnuna geliyor mu bu koku?
-     Evet.
-     Anlamýyorum. Nasýl olur bu? Neden bu kadar genç ölümün peþinden gidiyor böyle?
-     Sen gitmeyeceksin, deðil mi?
-     Benim oralarda iþim yok. Belki yaþým 21 ama benim aradýðým bir þey yok. Köyün suyu da çok iyi Allah’a þükür. Ýnsan sadece bu gençleri öldüren þeyi merak ediyor.
-     Haklýsýn, ben de Ayþe annemle konuþuyordum bu konuyu az önce. Merak ediyorum, onlarýn ölümüne sebep olan þey ne?
-     Neyse... Köy kahvesine gidip arkadaþlarýma bakayým. Birkaç gündür kimse yolculuða çýkmýyordu. Ölen kim merak ettim.
-     Görüþürüz Günesay.
-     Görüþürüz Doðanur. Haydi kal saðlýcakla...

Vakit ilerledikçe ölüm kokusu daha bir yayýldý etrafa. Komþularýn dediðine göre, köyün sonunda kalan yaþlý Aksun teyzenin tek oðlu sabahýn erken saatlerinde köyden güneye doðru yola çýkmýþ, annesine de hiçbir þey söylememiþti. Akþamýna ise bu ölüm kokusu yayýlmýþtý köye. Aksun teyzeye gizliden gizliye baþýn saðolsuna gitti herkes. Kimse bir þey söylemiyor ama herkes neden orada bulunduklarýný biliyordu. Aksun teyze hiç konuþmuyor, gözlerinden sadece durmadan yaþlar akýyordu.

*

Ertesi gün köye güneyden bir at arabasý geldi ve aksun teyzenin evinin önünde durdu.. Bembeyaz atlar ve süslü bir arabadan çok þýk bir bayan indi ve Aksun teyzenin evine girdi. O mahallede oynarken bu olayý gören çocuklar, birkaç dakika içine köye bu yeni gelen misafirin haberini yaymýþlardý bile. Herkes güneyden gelen bu misafiri merak etmiþti. Ölen gençlerin hepsi güney yolculuðunda yitirmiþlerdi hayatlarýný. Komþular yine Aksun teyzenin evinde toplandýlar. Erkekler ise büyük bir merakla kahvehanede buluþmuþ, gelecek haberleri bekliyorlardý. Bu kez üzüntünün yerini merak ve korku almýþtý. Bu genç kýz nasýl olmuþtu da güneyden gelebilmiþti buralara, hem de tek baþýna.

Sapsarý saçlarý, kahve gözleri ve uzun, narin boyuyla bir prenses gibiydi sanki. Adý, Ayber’di. Ayber, Gün Daðý’nýn içinden deðil doðusundan geldiðini, gelirken Aksun teyzenin oðlu Dumar’la karþýlaþtýðýný, gencin annesine bir mesaj býrakýp oradan kaçtýðýný söylüyordu. Dumar, “Anneciðim, çok üzgünüm, böyle olsun istemezdim ama kendime engel olamýyorum.” diye haber yollamýþ ve ortadan kaybolmuþtu. Ayber, Dumar’ý bir daha görmemiþti.

Köylüler, “Burnuna bir koku gelmedi mi hiç?” diye sorduklarýnda ise Ayber’den “Hayýr” yanýtýný aldýlar. Oraya gelmiþ ve her þeyi dinlemiþ olan Doðanur’a göre, bu köyde doðup büyümemiþ olanlar bu kokuyu alamýyorlardý.

Ayber o gece Daðlar Köyü’nde kalýp dinlenecek ve ertesi gün geldiði yoldan; Gün Daðý’nýn içinden yol alýp yine daðýn doðusundaki köyüne gidecekti.

Haber kahvehanede oturanlara hemen ulaþmýþtý. Köyün gençleri bu genç kýzý çok merak ediyorlardý. Merak edenler arasýnda Günesay da vardý. Günesay, daha fazla dayanamacaðýna karar verdi ve oturduðu yerden kalktý. Gidip sarý saçlý güzeli görecek ve Dumar’la tam olarak neler konuþtuklarýný öðrenecekti. Kimse onu engelleyemedi. Günesay, dediðini yapan bir delikanlýydý. Aksun teyzenin evine geldiðinde çok yanaþamadý, orasý kadýnlar hamamýna dönmüþtü. Sadece bir ara upuzun sarý saçlarýyla fark etti Ayber’i. Uzaktan çok güzel görünüyordu. Hem güzelliðinin hem de Dumar’la konuþtuklarýnýn meraðýndan dolayý ertesi gün Ayber’le konuþmaya karar verdi. Bir süre daha Ayber’i izledikten sonra geri döndü.

*

Sabahýn erken saatlerinde uyandý. Kalktý, en güzel kýyafetlerini giydi. Ýçi kýpýr kýpýrdý. Sarý saçlý güzelle konuþacaktý. Aynanýn karþýsýna geçti, traþ oldu, þöyle bir baktý, hani az yakýþýklý deðildi. Kendi kendine gülümsedi. Evden çýkarken annesiyle karþýlaþtý, annesinin elinde kahvaltýlýklar... Annesinin elinden bir peynir ve bir dilim ekmek aldý, annesinin yanaðýna bir buse kondurdu ve ýslýk çalarak dýþarý çýktý.

Doðanurlarýn evinden geçerken genç kýzý bahçedeki otlarý temizlerken gördü. Çiçeklere zarar vermemek için büyük bir itina ve özenle çýkarýyordu otlarý, sonra da çiçekleri okþayýp þarkýlar söylüyordu. Çok tatlý görünüyordu, keyfini bozmamak için ona seslenmedi. Evin önünden geçip gitti, giderken Doðanur Günesay’ý fark etti. Nasýl oldu da kendisine seslenmemiþti. Hemen ayaða kalktý, Günesay’ýn arkasýndan baktý. Genç adam hýzlý adýmlarla uzaklaþýyordu.

Saatler geçti, Günesay bir türlü geriye dönmedi. Doðanur çok korkmuþtu. Güneye doðru yol almýþtý Günesay. Acaba o da mý gitmiþti! Gidip dönmeyenlerden mi olmuþtu! Oysa gitmeyeceðini söylemiþti! Bütün iþlerini býraktý, artýk daha fazla bekleyemeyecekti. Annesine bir þey demeden evden çýktý, ahýra gidip güneþ atýný aldý, eðerlerini taktýktan sonra ata bindiði gibi hýzla güneye doðru yol almaya baþladý. Güneye giderken görünen son ev Aksun teyzenin eviydi. Eve baktýðýnda Ayber’in at arabasýný göremedi. Belki de Ayber, giderken Günesay’ý da almýþtý. Aksun teyzenin evine geldiðinde durdu, kadýna seslendi. Aksun teyze dýþarýya çýktý. Ayber’i sordu Doðanur, sonra da Günesay’ýn buradan geçip geçmediðini. Aksun teyze:

-     Kýzým birkaç saat önce Günesay geldi, Ayber de gitmeye hazýrlanýyordu. Birlikte dýþarýya çýktýlar, saatlerce yürüdüler, konuþtular.. Günesay, caným oðlum Dumarýmla ilgili pek çok soru sordu Ayber’e. Ayber bildiði kadarýyla her þeyi anlattý oðlana. Sonra öðlen oldu, oturup birlikte yemek yedik. Günesay bana Ayber’le gideceðini, bu gençlere ne olduðuna bakacaðýný söyledi.

Doðanur’un nutku tutulmuþtu. Günesay’ýn ölümünden, onu kaybetmekten çok korkuyordu.
-     Ne zaman yola çýktýlar Aksun teyze?
-     Yarým saat ya olmuþ ya olmamýþtýr. Ayber’in hazýrlanmasýný bekledi Günesay. Benimle de epey sohbet ettiler. Sonra da vedalaþýp gittiler.
-     Teþekkürler Aksun teyze. Bak þimdi ben de peþlerinden gidiyorum. Anneme iyi olduðumu, beni merak etmemesini ve birkaç güne kadar döneceðimi söyler misin?
-     Tabii kýzým.

*

Hava iyice kararmýþtý. Kurt ulumalarý, rüzgârýn dallarda býraktýðý ses Doðanur’un içini ürpertiyordu. Normalde böyle þeylerden korkmayan genç kýz artýk her þeyden korkuyordu, en çok da Günesay’ý kaybetmekten...

Atýyla giderken bir an duraksadý: “Ne yapýyorum ben? Belki de Günesay, Ayber’le gidebilmek için Aksun teyzeye bahane uydurdu.” Ýçi titredi. “Ya gerçekten öyleyse, ya Günesay gençlerin hallerini öðrenmek için deðil de Ayber’in gönlünü kazanmak için onunla çýkmýþsa bu yola.” Geriye dönmesinden baþka çare yoktu. Onun yüreðini zorla kazanamazdý. Sevgi biraz da fedakârlýktý Doðanur için. Bencil bir sevdayla sevemezdi onun narin yüreði.

Atýndan indi, saatlerce dört nala koþan at yorulmuþtu. Onu yakýnýndaki bir aðaca baðladý. Doðanur da baþka bir aðacýn dibine oturdu. Çok yorulmuþtu. Kendini kaybedercesine derin bir uykuya daldý.

*

Günesay’la Ayber birbirlerine çarçabuk ýsýnmýþlardý. Günesay’ýn havalý, aðýr tavýrlarý Ayber’i etkilemiþti. Günesay’ýn da kendisinden hoþlandýðýnýn farkýndaydý. Bu yolculuða birlikte çýkmaya karar verdiklerinde Ayber, Günesay’a yarý yola kadar eþlik edecek, daha sonra kendi köyüne doðru yol alacaktý.

Her ikisi de at arabasýnýn önüne oturdular, Günesay eðerleri eline aldý, dönüp Aksun teyzeye el salladýlar ve yola koyuldular. Çok hýzlý gitmiyorlardý. Sorduklarý sorularla birbirlerini daha yakýndan tanýmaya çalýþýyorlardý. Ayber, güzel ve alýmlý olduðu kadar zeki bir kýzdý. Kýsa sürede bu çalýþkan, dürüst ve yakýþýklý gencin kendisine âþýk olduðunu anladý. Kendisi de bu gençten çok hoþlanmýþtý. Onunla mutlu ve baþarýlý bir ömrü birlikte geçirebilirdi.
-     Nereden aklýnýza geldi böyle bir yolculuða çýkmak?
-     Sizin sayenizde oldu bu.
-     Nasýl?
-     Dumar’ý gördüðünüz yeri bana gösterebileceðinizi ve olayý çözmemde büyük bir yol kat ettirebileceðinizi düþündüm.
-     Ama oraya geldiðimizde yola yalnýz devam etmek zorunda kalacaksýnýz.
-     Olabilir. Oraya kadar sizinle gitmek de benim için bir zevk. (Her ne kadar Ayber’den çok etkilenmiþ olsa da köyünün gençlerinin neden öldüðünü bulmasý gerekiyordu. Ayber’le vakit geçirmek için çýktýðý bu yolculuk vakit ilerledikçe gerçek maksadýna ulaþýyordu. Günesay, delikanlýydý ama içindeki bu duygunun bedensel bir heves olduðunun farkýndaydý. Ona göre gerçek aþk bu kadar basit deðildi.)
-     Demek beni yalnýz býrakacaksýnýz?
-     Nasýl yani?
-     Yani, beni bu yolculuðumda yalnýz býrakacaksýnýz. Benimle birlikte köyüme gelmeyeceksiniz.

Günesay duraksadý. At arabasý da onun bir el hareketiyle durdu. Ayber’in yüzüne baktý. Gerçekten çok güzel bir kýzdý, hatta bugüne kadar gördüðü en güzel kýzdý. Alýmlý ve zekiydi. Üstelik zengin olduðu da giyiminden ve at arabasýndan anlaþýlýyordu. Onunla gitse hayatý o küçücük köyün dýþýna taþacak, bambaþka bir yerde yeni bir hayata baþlayacaktý; hem de bu prensesler kadar güzel kýzla. Ayber dönüp Günesay’ýn gözlerinin içine baktý. Günesay ne olduðunu anlamadan kendini Ayber’in dudaklarýnda buldu. Ýçinden bir þeyler akýp gitti.

Hava iyice kararmýþtý. Geceyi orada geçirip sabahleyin Dumar’ýn göründüðü yere gitmeye karar verdiler. Günesay birkaç odun bulup ateþ yaktý. Atlarý at arabasýndan kurtarýp bir aðaca baðladýlar. Ýkisi de tatlý birer uykuya daldýlar.

*

Doðanur irkilerek uyandý. Hava yeni aydýnlanýyordu. Hemen atýný eðerledi. Günesay’a ulaþmasý gerekirken burada uyuyup kalmýþtý. Kendi kendini içerledi. “Ben tam bir aptalým! Ne için yola çýktým ne için durdum. Olacak iþ mi bu!”

Atýnýn eðerini taktý, atýna atladýðý gibi dört yola doðru yol aldý. Aslýnda tam olarak ne tarafa doðru gideceðini bilmiyordu. Tek bildiði Ayber’in dað yolunun ortasýna kadar dümdüz gittiði ve daha sonra doðuya doðru saptýðýydý. Yola çýkalý yarým saati geçmeden sönük bir kömür parçasý buldu Doðanur. Atýndan indi, kömürlere baktý, söndürüleli çok olmamýþtý. “Evet, doðru yoldayým. Onlara yetiþmeme az kaldý.” diye düþündü.

Peki onlarý bulduðunda ne yapacaktý, onlara ne diyecekti? Kendisi de bilmiyordu. Ama Günesay’ýn yaþadýðýna dair bir ipucu bulmak Doðanur’u gerçekten mutlu etmiþti.

*



-     Yoruldunuz mu?
-     Hayýr. Sadece biraz baþým aðrýyor.
-     Neden? Hasta mý oluyorsunuz?
-     Sanýrým gece dýþarýda uyumak pek iyi gelmedi.
-     Yapabileceðim bir þey var mý Ayber Haným?
-     Yo, teþekkür ederim. Varlýðýnýz ilaç vazifesi görüyor zaten.

Günesay gayriihtiyari gülümsedi. Ayber, Günesay’ýn koluna sarýldý ve baþýný omzuna dayadý. Günesay, ne yapacaðýný bilmez bir ruh hali içerisinde girmeye baþlamýþtý. Ayber’e karþý bedensel bir çekim, tensel bir aþk duyuyor ve buna engel olamýyor, bu tutku arttýkça susuzluðu da artýyordu.
-     Hava ne kadar sýcak. Yine susadým.
-     Evet, sýcak ama bu kadar susamanýz biraz garip deðil mi?
-     Nasýl yani?
-     Bir rahatsýzlýðýnýz mý var acaba? Neredeyse litrelerce su içtiniz yol boyunca.
-     Yo, bir rahatsýzlýðým yok ama yol beni susatýyor. Nedenini bilmiyorum.

Günesay, anlam veremediði bir susuzlukla boðuþmaya baþladýðýný, boðazýnýn yaðmurun dokunmadýðý kurak bir topraða döndüðünü hissediyordu. Ayber’in güzelliði ise onu deli ediyordu artýk.
-     Günesay, beþ dakika sonra Dumar’ý gördüðüm yere gelmiþ olacaðýz.
-     Tamam.
-     Onun nereye gittiðini bilmiyorum. Onu bulamayacaðýný da biliyorum Günesay. (Ayber, ilk defa Günesay’a “Sen” diye hitap etmiþti. Günesay’ýn içi titredi.) O yüzden sana bir kere daha söylemek istiyorum. Benimle gel, benim dünyama gel. Birlikte yaþayalým. Ýnan yanýmda çok mutlu olacaksýn.

Günesay’ýn baþý dönmeye baþlamýþtý. Ayber’in söylediklerini yarý rüya yarý gerçek gibi dinliyordu. Buna raðmen son bir çýrpýnýþla direndi.
-     Teþekkür ederim Ayber. Sen çok güzel bir kýzsýn. Eminim seninle çok güzel þeyler yaþardýk ama benim bulmam gereken bir gerçek var.

Gözleri biraz aralanýr gibi oldu. Bunlarý söylemek Günesay’a iyi gelmiþti. Ayber son kez Günesay’ýn yüzüne baktý. Ellerini tuttu ve eðeri çekerek at arabasýný durdurdu. Günesay’a doðru uzandý. Gözlerinin içine bakarak:
-     Benimle gel, piþman olmayacaksýn.

dedi. Ayber’in soluðunu soluðunda hissetmek neredeyse Günesay’ý kendinden geçirecekti. Ama direndi ve bir çýrpýda at arabasýndan yere fýrladý.
-     Teþekkür ederim Ayber. Gitmek zorundayým. Belki bir gün çýkar gelirim, kimbilir.
-     Kimbilir. Belki gelirsin bir gün.

At arabasý hýzla Günesay’ýn yanýndan uzaklaþtý. Günesay biraz daha ayakta durduktan sonra yere yýðýldý. Ayber’e iyi olmadýðýný göstermemek için doða üstü bir çaba göstermiþ ve baþarýlý olmuþtu. Aksi takdirde genç kýzla gidecek ve köyün gençlerine ne olduðunu asla öðrenemeyecekti. Sürünerek az ilerideki bir aðacýn gövdesine yaslandý. Kendinden geçmiþti.

*

Doðanur, ateþ küllerini bulduðu andan itibaren yerdeki tekerlek izlerini takip etmeye baþlamýþtý. Gittikçe onlara yaklaþtýðýndan emindi. Yüreði sanki yerinden çýkacak gibiydi. Onlarla karþýlaþtýðý zaman “Burada ne arýyorsun?” diye sorarlarsa, ölen gençlerin ölüm sebeplerini bulmak için bu yolculuða çýktýný söyleyecekti. Gerçeði saklayabilecek böyle bir yalan bulduðu için çok mutluydu. Oysa yüreðinin bir yarýsý, içindeki aþký Günesay’ýn görmesi için yanýp tutuþuyordu.

Atýyla yol alýrken aðaçlýk alandan düz bir alana çýktý. Birkaç kilometre ileride yine aðaçlýk alan baþlýyordu. Ýleriye baktý. At arabasýný görür gibi oldu, ama bu görüþ birkaç saniye sürdü. At arabasý saniyeler sonra sola doðru saptý ve ortadan kayboldu. Doðanur, onlara yetiþemeyeceðini düþünüp korkuya kapýldý. Atýný daha hýzlý sürmeye baþladý. Bu sýrada bir rüzgâr çýktý, rüzgâr gittikçe þiddetleniyor, âdeta Doðanur’un atýyla ilerlemesini engelliyordu. Biraz sonra gökyüzü kararmaya, boþ arazide bir kasýrga oluþmaya baþladý. Doðanur gözlerine inanamýyordu. Göz göre göre Günesay’ý kaybediyordu.

Kasýrga gittikçe büyüyor ve kocaman bir hortuma dönüþüyordu. Bu dev gibi hortum Doðanur’u içine almaya çalýþýyor. Doðanur, birkaç dakika hortumla boðuþtuktan sonra hortumun dýþýna çýkmayý baþardý. Genç kýz bu kez hortumu takip etmeye baþladý. Hortum hem büyüyüp güçleniyor hem de at arabasýnýn kaybolduðu yere doðru gidiyordu.

Doðanur, dikkatle baktýðýnda hortum içinde bir þey olduðunu fark etti, fakat ne olduðunu bir türlü kestiremiyordu. Birden bir gök gürültüsü duyuldu. Gökyüzünde þimþekler çakýyor, sanki garip bir yaratýk kulaðýnýn dibinde inleyerek baðýrýyordu. Çakan þimþeklerden biri gelip hortuma vurdu. Yeryüzünde bir patlama oldu. Doðanur atýndan savrularak yere yuvarlandý. Baþýný kaldýrdýðýnda hayatýnýn en büyük yaratýðýný gördü. Bu yaratýk dev bir boðaydý. Boða onu fark etse unufak edecek, öldürecekti. Ýlk defa ölümden korktu. Evet, buraya ölüm için gelmiþti. Diðer gençler gibi o da ölüp gidecekti. Demek ki gençlerin ölüm nedeni bu boðaydý. Dev boða, burnundan dumanlar çýkararak ayaðýný topraða sürüdü. Gök gürlemeye ve þimþekler uzaktan uzaða çakmaya devam ediyordu. Sadece hortum ve kasýrga, yerini bu koca boðaya býrakýp sönüp gitmiþti.

Boða kýzgýn ve sinirli bir þekilde aðaçlara doðru yürüdü. Doðanur, yerde sürünerek boðaya doðru gitti, aðaçlarýn bulunduðu yönde bir insan hayali görür gibi oldu. Toz dumanýn arasýndan o gölgeyi görebilmek için ayaða kalkmaktan baþka çaresi yoktu. Ayaða kalktýðýnda gözlerine inanamadý. Günesay, bir aðaç gövdesine yaslanmýþ, baygýn bir halde yatýyor, dev boða ise tam karþýsýnda duruyordu. Boða uzanýp boynuzuyla vurduðu gibi Günesay’ý sýrtýna attý. Doðanur çýðlýk çýðlýða koþmaya baþladý. Boða geriye dönüp Doðanur’a baktý. Bu sýrada kasýrga tekrar çýkmýþ, ardýndan da yine o korkunç hortum oluþmuþtu. Hortum genç kýzýn arkasýndan ona doðru yaklaþmaktaydý.

Boða kýzgýn bir ayak vuruþla topraklarý alt üst edercesine Doðanur’un üstüne koþmaya baþladý. Doðanur, artýk yaþamýn sona erdiðini düþünerek arkadasýndaki hortum ve boðanýn arasýnda kalakaldý. Boða genç kýza vuracaðý anda sýçradý ve genç kýzýn arkasýndan gelmekte olan hortumun içine girdi. Hortum genç kýza bir þamar vurarak onu metrelerce öteye fýrlattý, sonra da aðaçlarý yara yara kayboldu. Kasýrga dinmiþti...

*

Genç kýz, yüzünde bir yumuþaklýk ve sýcacýk bir nefes hissetti. Gözlerini açtýðýnda güneþ atý yüzünü okþuyordu. Yavaþ yavaþ kalktý, atýna yaslandý. Gördüklerinin bir rüya olduðuna kanaat getireceði sýrada ilerideki kýrýk aðaçlarý gördü. Yüreðinden bir þeyler kopup gitti. Günesay’a ne olmuþtu? O dev boða onu öldürmüþ müydü? O boðanýn gittiði yeri nasýl bulacaktý.

Birkaç dakika daha dinlendi. Sonra usulca atýna bindi. Yapacaðý en mantýklý þey boðanýn kýrdýðý aðaçlarý takip etmek olacaktý. Atýyla kýrýk aðaçlarýn arasýndan geçmeye baþladý. -Yürünen bir yol mu, sýrat mý; varýlan cehennem mi, sevgili mi; yaþanan bir macera mý, sýnav mý?- Bir an gözlerinin dolduðunu hissetti. Ta küçüklükten yüreðine serpilen bu aþk tohumu genç kýzla birlikte büyüyüp geliþmiþ, bütün benliðine yayýlmýþtý. Oysa Günesay için hep köylü kýzý kalmýþtý Doðanur. “Olsun” dedi genç kýz. “Beni sevmese de olur, yeter ki iyi olsun, yaþasýn. Varsýn bana ait olmasýn.” Aþk, bencillik deðildi genç kýz için; fedakârlýklarýn en büyüðüydü.

Kýrýk aðaçlar bitmek bilmiyordu. Dev boða ve hortum neredeyse koskoca ormaný ortadan ikiye bölmüþtü.

“Acaba ölen gençler neredeler?” diye geçirdi aklýndan. “Yine bu dev boða mý aldý onlarý da? Umarým geç kalmam, Günesay ölmeden yetiþirim.” Genç oðlaný boðadan nasýl kurtaracaðý ise meçhuldü.

Kasýrgadan eser kalmamýþtý; tabii kýrýk aðaçlarý ve bölünen ormaný saymazsak. Etrafý bir sessizlik almýþtý, gün yavaþ yavaþ kararmaya yüz tutmuþtu. Doðanur, aslýnda çok yorgun ve açtý. Ýki gündür aðzýna bir lokma bile girmemiþti. Az ileride bir yemiþ aðacý gördü. Oraya doðru ilerledi. Bu küçücük aðacýn üzerinde sayýsýz meyveler vardý. Atýndan indi, uzanýp meyveyi kesti. “Zehirliyse de varsýn böyle öleyim, ne yapayým?” deyip meyveyi aðzýna attý. Çiðnemeye baþladýðý anda kendini tutamayarak güldü. Sonra gülümsemesi kahkahaya dönüþtü. Bu bildiðimiz küçük domatesti. Ýki günün ardýndan boðazýndan geçen domatesler hayatýnýn en güzel yemeði olmuþtu. Baþýný uzatýp saðýna soluna baktý. Kendini boðanýn iz býraktýðý kýrýk aðaçlara o kadar kaptýrmýþtý ki etrafýna bile bakmamýþtý. Çok kötü bir yer deðildi. Burada sýra sýra domates aðaçlarý ve otlar vardý, etraf yemyeþildi ve uzaktan sessizliði bozan hafif bir ses geliyordu. Evinin özlemiyle içini çekti. Sesin geldiði yere doðru yürümeye baþladý. Biraz dinlenmesi, güç toplamasý ve plan kurmasý gerekiyordu, aksi takdirde boðayla karþýlaþmasý sonucu deðiþtirmeyecekti. Günesay’ý boðanýn elinden nasýl kurtarabileceðini düþünürken, bir yandan da domates yiye yiye yürümeye devam etti. Ýlginç bir þekilde kulaðýna þýrýltý sesleri gelmeye baþladý. Yürüdükçe bu sese daha çok yaklaþýyordu. Domateslerin bile dindiremediði iki günlük susuzluðu aklýna gelince adýmlarýný hýzlandýrdý. Derken gözlerine inanamadý. Gençlerin, “Gün Daðý’ndaki dereyi bulup köye taþýyacaðým, köyümüzün bu temiz suya ihtiyacý var.” deyip dönüþü olmayan yola çýktýklarý dere tam karþýsýnda duruyordu. Koþarak derenin yanýna eðildi ve kana kana su içti. Bu su hayatýnda içtiði en güzel suydu. Hayat suyuydu, mucizeydi, bir lütuftu. Ardýndan gelen güneþ atý da derenin yanýnda durup susuzluðunu giderdi. Doðanur suyunu içtikten sonra derenin yanýna oturdu. Derenin kaynaðýný bulmalýydý. Belki suyun köye nasýl gideceðinin yolunu bulur, köyü bu temiz suya boðar ve gençlerin bir daha yola çýkmalarýna engel olurdu. Ýçi aydýnlandý. Ama bu uzun sürmedi. Tek baþýna koskoca bir dereyi köye ulaþtýracak güce sahip deðildi.

Ayaða kalktý, düþüne düþüne yürümeye baþladý, bu sýrada büyük bir oyuðun yanýna geldi. Bu oyuðun üzerinde iki tane boynuz izi vardýr. “Evet, bu o dev boðanýn boynuzlarý. Kimbilir kiminle dövüþürken býrakmýþtýr bu imzayý buraya.” Oyuðun az ilerisinde dev gibi bir kayalýk vardý. Neredeyse bir dað büyüklüðündeydi bu kaya parçasý. “Acaba Gün Daðý dediðimiz dað, bu kaya parçasý mý?” Doðanur artýk ne düþüneceðini bilemez haldeydi. Tam bu sýrada derin bir soluk alýþ duydu, baþýný kaldýrýp arkasýna baktýðýnda kýzgýn boðayla karþý karþýya geldi. Artýk dünyanýn sonu gelmiþti. -Ölüm böyle bir anda geliyor olmalýydý, en beklenmedik, en can alýcý anda…- Kýzgýn boða ayaðýný topraða sürüyor, Doðanur’un kanýný içmeye hazýrlanýyordu. Bu sýrada kýz kaçacak, saklanacak bir yer arýyordu. Tam o anda az ötesinde duran oyuðu fark etti. O oyuða saklanabilirdi belki. Son sürat oyuða doðru koþmaya baþladý, arkasýndan kulaðýna dev boðanýn yeri, göðü inleten ayak sesleri geliyordu. Tam oyuða saklanacaðý an boða oyuða bir boynuz vurdu, oyuk ikiye ayrýldý. Doðanur bu kez Gün Daðý olduðunu düþündüðü kayalýða doðru koþtu. Dev boða baþýný salladý, boynuzlarýný Doðanur’a doðru savurdu ve tam bu anda korkunç bir gürültü iþitildi. Boða boynuzlarýný Gün Daðý’na geçirmiþti. Daðdan çatýrtý sesleri duyuldu, dev boða inlemeye, baðýrmaya baþladý. Doðanur bu ses karþýsýnda dayanamadý ve kulaklarýný kapattý. Boða acý çekiyordu. -Tüm dehþetine karþýn bir yaratýðýn bile acýsýný duyabilmek yüreðinde, nasýl bir olaydýr? Oysa kaç kiþi yaný baþýnda duran insanlarýn dahi yaþadýklarýný hissedemez, anlayamaz.- Daðýn içinden gelen çatýrtý sesleri gittikçe yükseldi. Sonunda koskoca dað çatýrtýlar içinde ikiye bölündü. Daðýn bir parçasý boðanýn üstüne düþtü.

Dev boða artýk kimseye zarar veremeyecekti. Ölü bedeni kýzýl bir gölün içinde kalmýþtý. Doðanur da düþen taþlardan birinin altýnda kalarak bayýldý.

*

Kendine geldiðinde ne kadar süre bu halde yattýðýný kestiremedi... Susuz dudaklarýna bir damla su istedi. Dere az ilerisindeydi. Kýmýldamaya çalýþtý. Ayaklarý kayalýða sýkýþmýþtý. Yavaþ yavaþ çýktý ve sürünerek suya ulaþtý. Aklýna bir anda Günesay düþtü. Acaba neredeydi? Yaþýyor muydu? Onu da bulmak, kurtarmak zorundaydý. Bir süre dinlendikten ve susuzluðunu giderdikten sonra yakýnýndaki küçük domatesleri ve yabani otlarý yedi, bir kýsmýyla da yaralarýný sardý. Kýsa sürede iyileþti ve ayaklandý. Hemen Günesay’ý bulmak için yola koyuldu.

Düþen kayalarý aþtý, derenin yaný baþýndaki kayalýk dað devam etmekteydi. Dað ikiye bölünmüþtü. Ama ipince bir ýþýk vardý sanki daðýn arasýnda. Doðanur o ipince yolun içine girdi. Yüreði onu o ýþýða doðru sürüklüyordu. Bir süre yol aldý tam ümidini kaybetmeye baþladýðý anda koskocaman bir kaya parçasýnýn önüne geldi. Artýk çok yorulmuþ ve bitkin düþmüþtü. Sabrý kalmamýþ ve sevdiði genci bulamayacaðýný düþünmeye baþlamýþtý. Kýzgýnlýk içinde önündeki kayaya tekme vurdu. O anda derinlerden bir ses duyuldu. Birisi genç kýza çaðýrýyordu:
-     Doðanur...
-     Kim o?
-     Doða nur
-     Beni kim çaðýrýyor?
-     Doð anur!..

Bir gök gürültüsü duyuldu... Karþýsýnda az önce dimdik duran bu koskoca kaya parçasý ortadan ikiye ayrýldý. Doðanur -þaþkýnlýk ve korku karýþýk bir halde- olduðu yerde donakaldý. Gözlerine inanamýyordu. Deprem olmuþtu sanki... Ýçeriden dýþarý taþan ýþýk Doðanur’un gözlerini kamaþtýrýyordu. Elini alnýna götürdü, iri gözlerini kýsýp yolunu görmeye çalýþtý. Hiçbir þey görememesine karþýn yürüyordu. Sadece yüreðini dinliyordu. Ayný deprem sarsýntýsý içinde her an uçup gidecekmiþ gibiydi kalbi. Ne zaman öleceðini bilmemenin ama öleceðinden emin olmanýn verdiði uçsuz dehþet.

Bir süre ilerledikten sonra içerideki ýþýða alýþmaya baþladý. Gözleri eskisi kadar kör deðildi, ya da körlük onda yeni bir göz yaratmýþtý, bilemiyordu doðrusu. Yürüdüðü yola baktý. Upuzun bir ýþýk yolu, saðý solu toprak renkli kaya... Ne saða dönen bir yol vardý ne de sola. Dümdüz, ince, ýþýklý ve buna raðmen boðucu bir yol.

Yürüyüþünün ardý arkasý kesilmiyordu.
-     Evet, bu benim ecel yolum olsa gerek, diye geçirdi aklýndan. Ölüme adým adým. -Oysa kim ölüm zamanýný bilir ki, bilip de kim öleceði ana göre kendini hazýrlar ve öleceði anýn hesabýný yapýp kaç kiþi iþlerini ertelemeden, yüreðini unutmadan yaþar bu hayatý?- Allahým, neden öldürüp de kurtarmýyorsun beni bu ýstýraptan? Ölüp rahatlayayým artýk!

Soluk alýþý hýzlandýkça Doðanur’un caný aðzýna dayanýyordu. Ha çýktý ha çýkacak derken Güm! Koskoca bir kapýnýn üstünde buldu kendini. Ölüme o kadar odaklanmýþtý ki önüne bakmayý býrakmýþ ve karþýsýna çýkan kapýyý görmeyerek üzerine çarpmýþtý.-Oysa kim öleceði an’a odaklanýp yaþamayý býrakýyordu?-

Koskocaman bir tahta kapý. Ýþlemeli, oylum oylum, demir bir kilit, paslý, görkemli ama oymalarý, hatta iþlemesi bile sade... Sanki süs için deðil bir mesaj vermek için yapýlmýþtý bu oymalar. Ellerini uzattý, milim milim gezintiye çýktý elleri...
-     Kim bilir kaç yüzyýl önce, kim tarafýndan yaptýrýldý bu kapý? Ve kimbilir kimin göznuru ile oyulup bugüne taþýndý. Ve onca göznurunun ardýndan nasýl öldü kimbilir? -Oysa kim yaptýðý eserin ardýndan yaptýðýný seyretmeden öleceðini kabullenebilir? Kim ölmese de yaptýðýna ölecekmiþ gibi anlamlý ve ince bakabilir?-

Doðanur, arkasýna baktýðýnda ýþýklý, uçsuz yolu gördü. Önünde ise bu dev kapý duruyordu. Okunacak bir mesaj vardý belki kapýda, ama dilini bilmediði bir yazýyý nasýl ve ne kadar okuyabilirdi ki bir beþer? Kapýnýn saðýna doðru gitti... Kapý yine bir kayanýn üzerindeydi. Belki de yolun sonuydu bu. Kapýnýn ardýnda sadece kaya vardý, kendini kandýrýyordu. Buralarda, geriye dönüp gidemeden ölecekti belki de... Ya da dönüþ yolunda onu yemeyi bekleyen baþka bir canavar vardý belki. Kimbilir.

Bir an elleriyle yüzünü silkti, sarstý. “Ne yapýyorum þimdi?” diye sordu kendi kendine. Hayal kuracak ya da ölümünü bekleyecek deðildi ya! Kapýnýn sol yanýna gitti. Kalbinin sol yanýna varmýþ gibi kulaðýna küt küt atan bir kalbin sesi geldi. Kulaðýný kapýnýn sol yanýnýn bittiði duvara dayadý. Kalp atýþlarý çoðalýyordu. Topraktan duvara dokundu. Nedensiz bir el hareketiyle duvarý kazmaya baþladý. Parmaklarý acýyor, yaralanýp kanýyordu, o ise duvarý kazmaya devam etti. Duvar yavaþ yavaþ þekil deðiþtiriyordu. Sonunda sert bir yere rastladý. Son gücüyle bir yumruk indirdi oyuða, kalbine yumruk yemiþ gibi yere serildi. Nefessizlik içinde öksürmeye baþladý. Gözlerinin karardýðýný, bilincini yitirdiðini hissediyordu, buna engel olamýyordu. “Buraya kadarmýþ.” diye düþündü. “Meðer en son darbeyi ben kendi kendime indirerek ölecekmiþim.” -Oysa kim kendi sonunu hazýrlar ki ölümü beklerken?-

*

Uyandýðýnda yerde yatýyordu. Ne kadar süre böyle kaldýðýný kestiremedi. Gece de gündüz de aynýydý bu oyukta. Upuzun ýþýklý yolun sonunda bir kapý, kapýnýn solunda Doðanur’un kalbi... Yavaþ yavaþ ayaða kalktý, rahat olmasa da nefes alabiliyordu. Yumruk vurduðu yere baktý, rengi altýna çalan bir kese ucu gördü. Uzandý, torbayý aðrýyan elleriyle bu kez dikkatlice çekmeye baþladý. Çektiði belki de kalbiydi, ölümünün kendi elinden olmasýný istemezdi.

Birkaç dakika sonra elinde altýn bir kese, þaþkýn þaþkýn bakar vaziyetteydi. Kesenin iplikle kapalý aðzýný yine dikkatli ve usul usul araladý. Altýnýn içinde tahtadan bir anahtar duruyordu. Doðanur’un gözleri aydýnlandý birden, karþýsýnda duran dev kapýnýn anahtarý olmalýydý. -Asýl hazinenin altýn kese olduðunu düþünen ne büyük yanýlgýya düþerdi.- Yine kalp atýþýnýn hýzlandýðýný hissediyordu. Kapýyý açtýðýnda ne göreceðini, neyle karþýlaþasaðýný bilemiyordu ama korkmuyordu -belki ölümden bile- ... Tahta anahtarý keseden çýkardý, kapýnýn önünde durdu. Anahtarý deliðe dikkatlice soktu. Krik... Krik... Cýrrr, diye bir kapý gýcýrtýsý. Heyecan içinde kapýyý araladý, baþýný uzatýp bakmak istese de bunu yapmadý, kapýyý sonuna kadar açacaktý.

Kapýyý sonuna kadar açtýðýnda içeriden gelen kýrmýzý ýþýkla arkasýndaki sarý ýþýk birleþti. Tam durduðu noktada turuncu bir ýþýk demeti oluþtu. Ellerine baktý, sonra bedenine; kendisi de bakýr kýzýlý bir turuncu olmuþtu.

Bir yerden rüzgâr esiyordu sanki. Rüzgâr gittikçe þiddetlenmeye baþladý. Kendi kendine sarýldý ama bedeni canýný oracýkta býrakýp uçacaktý sanki. Bir anda gelen rüzgâr fýrtýnaya dönüþtü, Doðanur fýrtýnanýn içinde kayboldu. Her yer toz dumana döndü, derken fýrtýnanýn etkisiyle kapý hýzlýca kapanýrken Doðanur da rüzgârýn etkisiyle gözlerini kapadý.

*

Gözlerini açtýðýnda yine bakýr kýzýlý renkte bir odada buldu kendini. Bakýr kýzýlý renk birkaç saniye içinde saman rengine dönüþtü. Bu renk deðiþimi olurken gözlerinin önünde büyük bir saman yýðýný oluþtu, hemen ardýndan dumanlar çýkmaya baþladý, arkasýnda çatýr çatýr ateþ sesi ve yangýn saman yýðýnýn arasýndan yükseldi. Doðanur korkuyla yerinden kalktý, yangýný durdurmak için saðýna soluna bakýp bir þeyler bulmaya çalýþtý ama etrafýnda toprak bir yol ve yolun etrafýndaki bu geniþ taþ odadan baþka bir þey yoktu. Hemen koþarak saman yýðýnýný dolaþtý ve alevlerin çýktýðý yere vardý. Bir de ne görsün! Günesay, sýrtý saman yýðýnýna yaslanmýþ, elleri baþýnda, gözleri kapalý bir þekilde oturuyor; ellerinden ateþler çýkýyordu.

Doðanur, ne yapacaðýný bilemez bir halde öylece kalakaldý. Günesay’ýn dudaklarý kýpýrdadý, kelimeler yavaþ yavaþ dökülmeye baþladý:
-     Kim o?
-     Benim!
-     Sen kimsin?
-     Doðanur.
-     Yo, sen Doðanur olamazsýn! Doðanur Daðlar Köyü’nde kaldý. Burasý alevlerin imparatorluðu.
-     Hayýr, peþinden geldim Günesay. Sen Gün Daðý’na gelirken ben de arkandan gelip seni takip ettim.
-     Niçin?
-     ...
-     Sen Doðanur deðilsin.
-     ...
-     Doðanur, Daðlar Köyü’nde...

Doðanur’un gözleri yaþarmýþtý. Kendini toparlamaya çalýþtý, elinin tersiyle gözlerinden düþen iki damla yaþý sildi ve Günesay’ýn yanýbaþýna gitti. Alevler gözlerini yakýyor, istemediði derecede ýsýndýðýný hissediyordu ama Günesay’ýn yanýndan uzaklaþmadý.
-     Günesay, þimdi senin elini tutacaðým. Korkma olur mu?
-     ...

Günesay’ýn elini tuttuðunda elinin tersiyle sildiði gözyaþýnýn tuzu küçük bir alev parçasýna dokundu ve o alev parçasý hemencecik söndü.

Doðanur, hayatýnda ilk defa Günesay’a dokunmanýn verdiði bir titreme yaþadý. Sevdiði genç þu an bilmediði bir alevin içinde ama ellerinin arasýndaydý. Gözyaþlarýný daha fazla tutamadý, hýçkýrarak aðlamaya baþladý. Sevdiðinin ölmesini, onu kaybetmeyi düþünemiyordu. -Oysa kim yanýndakilerin ölümünü aklýna getirir her an, ve kendi ölümünün üstüne çýkar durmadan?- Doðanur aðladýkça gözyaþlarý Günesay’ýn vücuduna deðdi, yaþlarýn dokunduðu yerlerdeki ateþler sönmeye baþladý. Doðanur, sevdiðinin ölümünden korkmanýn verdiði kendinden geçiþ aðýdýyla Günesay’a sýmsýký sarýldý. “Öleceksem, sevdiðimin yanýnda öleyim. Sevdiðim ölecekse ben de onunla bu hayat denen yolculuða son vereyim...”

Büyük bir gök gürültüsü, ardýndan deli gibi bir yaðmur... Her yer sýrýlsýklamdý. Taþtan oda, topraklaþtý, topraktan oda yaðmur suyuna akýp karýþtý, oda kayboldu. Yaðmur suyu ateþi kucakladý, baðrýna bastý, ateþten hýçkýrýklar çýktý, usul usul söndü. Doðanur bitkin, Günesay yorgun... Kendilerinden geçtiler. Elleri bedenlerine sýmsýký sarýnmýþ, öylece kaldýlar.

*     *     *




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aþk ve romantizm kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Söyle Bana Aþk mý? (- I - )
Deðiþtirilemeyecek Kader Anlarýndan Biri: Berceste
Söyle Bana Aþk mý?
Yürek Vuslatý Ýsterse
Ruhumdan Uzak
Aþksýzlýðýn Ne Olduðunu Gel Bende Gör
Masal - A Aþk II
Aþkýn Sýrat Köprüsünde Tango
Baþak Saçlý Kýz

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Aþikar Bir Sýrdýr Öz
Güneþ
Akarsu
Bir Uçurum Vakti
Aþkýn Sýrat Köprüsünde Tango
Kar Taneleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Felâketim Olsun Tadýn [Þiir]
Aklar ve Karalar [Þiir]
Kimsin? [Þiir]
Saklambaç [Þiir]
Ben Seyri [Þiir]
Ak Köpükle Yakamozun Hikayesi [Þiir]
Dönüþüm/s/üz [Þiir]
Vakit Geldi [Þiir]
Ruhum/a Da/yandý [Þiir]
Yüreðine Ne Kambur Ne Çýbandým [Þiir]


Derviþe Güneyyeli Kutlu kimdir?

Yüreðine sevgi fazlasýyla katýlmýþ, üstüne bir de þiir eklenmiþ; bir Ruya doðmuþ gülücük kokulu. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Murathan Mungan, Nazlý Eray ... Ve etrafýmda görüp etkilendiðim her þey...


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Derviþe Güneyyeli Kutlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.