Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe |
|
||||||||||
|
Ve ancak bizim kartal burunlarımızda buluyor layık olduğu yeri materyalist camcı Ispinoz’nın gözlükleri Nazım Hikmet Baruch de Spinoza 1632’de, Amsterdam’da, İspanyadan göç etmiş bir Yahudi ailesinin beş çocuğundan biri olarak dünyaya gelir. Henüz altı yaşında annesini kaybeder. Yahudi okulunda tanrıbilim ve ticaret öğrenimi görür. Uzun yıllar dinsel ağırlıklı bir eğitim görmüş olması onu kör inançlara yöneltmemiştir.. Dini ve ticari eğitim aldığı sinagog tarafından 1656 yılında 23 yaşında iken aforoz edilir, yalnızlığa itilir. Artık hayat onun için zorlaşmıştır. Aforoz edilmesinin siyasi ve ekonomik bir anlamı da vardır. Spinoza din çevreleriyle bağlarını kopardığı anda, aile mesleği olan ticareti de bırakmak zorunda kalır. Artık onunla kimse konuşmaz ve dört metreden fazla yanına kimse yaklaşmaz.. Bir gözlükcünün yanında gözlük camı kesme işinde çalışır.. Bir yandan da resimle uğraşır. 1663 yılında Laheye yerleşir. Aile mirasından kaçmış ve pansiyonlarda barınmıştır. Yılmamış, yaşamı boyunca kimseye boyun eğmeyerek, hiçbir bağışı ve hediyeyi kabul etmeyerek onuruyla hayatını kazanmıştır. 1661 yılında yazmaya başladığı “Ethica” isimli kitap yasaklanır. Kişilik olarak sahte görünüşler karşısında, yapıcılıktan yana, olumlayıcı bir tavır sergiler. Spinoza’nın üç önemli özelliği; alçakgönüllülük, yoksulluk ve dürüstlük, kısaca azla yetinmedir.. Bu özelliklerini olağanüstü amaçlarını gerçekleştirmek için kullanmış. Aslında o hiçbir çevreyle kaynaşmaz, hiçbir ortama uyum sağlayamaz. Filozof en uygun koşulları demokratik devlette ve liberal çevrelerde bulmaktadır. Hastalıklı bedeni, yontarken yuttuğu tozlara ve insanlardan gördüğü anlayışsızlıklara daha fazla dayanamayarak 21 Şubat 1677 te bu dünyaya veda etmiş, geride, dünya durdukça yaşayacak düşünceler bırakmıştır. Şimdi onun ileri sürdüğü zamanında açlığa yoksulluğa ve yalnızlığa itildiği düşüncelerinden bir kısmına göz atalım. -Mutluluk, erdemin ödülü değil, erdemin kendisidir. -Sevgi ne denli büyükse, kederi de o denli büyük olacaktır -Özgür bir insanın en az düşüneceği şey ölümdür. -Aklın kılavuzluğunda yaşayan biri için acıma kendi başına kötü ve faydasızdır. - Doğru bir fikri olan insan doğru bir fikri olduğunu bilir. - İyilik, sempatiden doğmuş bir aşktan başka bir şey değildir. •İnsan tutkuları yenerek tanrıya yaklaşır. •Kalpler silahla değil, sevgi ve yüksek gönüllülükle yenilirler. •Sevginin ölçüsü, ölçüsüz sevmektir. •Doğada "kötü" olarak nitelenebilecek hiç bir olay olmaz. •Bilgisizlik bahane edilemez. •Herkesin hakkı gücü kadar “Hükümetin en son hedefi ya da yönetim biçiminin temel amacı yurttaşlarını korku ile baskı altında tutarak zorlayıp sınırlandırarak zapturapt altına almak veya hükmetmek, tam bir itaati ve boyun eğmeyi sağlamak değil, fakat tam tersine, her insanı korkudan kurtararak mümkün tüm güvenlik içinde yaşayabilmesini sağlayarak özgürleştirmektir; başka deyişle varolmasını sürdürmek, sağlamlaştırmak ve kendisi ile başkalarına zara vermeden çalışmasına güç katmaktır.” “Alayla gülme arasında büyük bir fark gözetiyorum. Çünkü gülme tıpkı eğlenme gibi, kendi başına iyidir. Zevk almayı yasaklamak yalnızca lanetli ve hüzünlü bir hurafeciliğin işidir kesinlikle açlığı ve susuzluğu dindirmek kadar melankoliyi kovmaktan daha uygun bir şey olabilir mi? İşte benim ilkem ve bağlandığım yol budur…” 18. yüzyılın sonlarında Alman Romantikleri Spinoza'yı yeniden keşfederler. Lessing, özellikle de Goethe… Hegel, şöyle der: Spinozacı olmadan filozof olunamaz. Spinoza erdemin simgesi değil, ta kendisidir. Nietzsche, Spinozacı olduğunu itiraf eder. Althusser Marx için (daha doğrusu Marksizmi 'Hegelci diyalektikten arındırmak' için) ünlü "dolaşmasını" Spinoza güzergahından geçirir. Toni Negri, Spinoza'yı yalnızca "vahşetin bir çağrısı", devrimci şiddetin doruğu olarak onaylar. Son olarak Deleuze, Spinoza'nın "tüm filozofların hükümdarı" olduğunu yazar. Akıl ile duygular dünyası arasında Spinoza evrensel bir uyumun dünyasdır artık. Spinozacılık uzlaşmanın doruk noktası, hiç değilse anahtarı... Yazımızı Melih Cevdet Anday’ın felsefi bir şiiriyle bitirelim: Rahatı Kaçan Ağaç Tanıdığım bir ağaç var Etlik bağlarına yakın Saadetin adını bile duymamış Tanrının işine bakın Geceyi gündüzü biliyor Dört mevsimi, rüzgarı, karı Ay ışığına bayılıyor Ama kötülemiyor karanlığı Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için Bir öğrenegörsün aşkı Ağacı o vakit seyredin . Kemal DÜZ Zeyl: Türkiye’de Spinozacılığı düşünce hayatının pratiğine koyan, 12 Temmuz 2007 tarihinde 48 yaşında aramızdan ayrılan ODTÜ akademisyeni sosyolog, Ulus Baker’i birinci ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |