"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
İtiraf ediyorum, hoşuma gidiyor. Bugüne kadar “Aşk” üzerine yazılmış yazıları okumaktan, google sayfasındaki arama çubuğuna “divan edebiyatı ve aşk”, “mitoloji ve aşk”, “tarihte aşk”, “aşk, aşık ve maşuk” gibi içinde “aşk” geçen ne varsa yazıp aşk denizinin uçsuz bucaksız sularında yüzebilmek gerçekten hoşuma gidiyor. Ben yeni tanışmış olabilirim Aşk ile, ama aslında Aşk, kainatın yaratılışından bile daha eski bir hikaye... Yer: Enes meclisi Zaman Yaradan’ın canları yaratıp onlara ruhundan üflediği an. Yaradan canlara sorar: “Elestü bi’rabbiküm?” - Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?” Canlar cevap verirler: “Kâlû:Bela” – “Evet, Rabbimizsin” Canların Rabbin bu sorusuna yanıtları “Bela” kelimesi ile olur. Yani ruhların insan bedeni içinde yeryüzüne gönderildiğinde belalarla ve özellikle de aşk belasıyla imtihan edileceği o zamandan belli olmuştur. Ve belayı arzulayan, insanın ta kendisidir. Önce diye bir şey yok idi ama Aşk hep var idi. İşte benim için de yaş 30, aşk belasıyla imtihan edilme zamanı. Aşk’ı çeviriyorum sayfalarda... Aşk, bir ateşmiş, daima yanar, yakar ve eritirmiş. Aşk, hasret çekmekmiş. Her gece aşığa duyulan özlem ile kül olan gönül, sabah olunca küllerinden yeniden doğarmış. Aşk, sırmış. Aşk u alaka bahsi daima gizli tutulmalıymış.Öyle ki gizli kalamayacak kadar aşikar, ama görülemeyecek kadar da gizli kalmalıymış. Aşk, iffetmiş. Nefsin istek ve arzularına yenik düşmeden diz dize oturup birbirinin gözlerinin içine bakabilmekmiş. Aşk, asillerin gönül devası; aptalların zihin cilasıymış.Korkaklara cesaret veren, cimrinin elini açan, zalimin zorbalığını gideren, kabalıkları yontan, ruha zerafet veren, kişiliğe asalet katanmış. Aşk’ta marifet seveni sevebilmek değil; o sevmediği zaman da sevmeye devam edebilmekmiş. Aşığın çektiği tüm o acılar, o ayrılıklar ve hasret ateşleri bir yandan aşığı yakarken öte yandan da pişirirmiş. Aşık böylece ham iken olgun, çiğ iken kâmil olurmuş. Aşk’ta sadakat şart imiş. Aşık, sevgilisinin aşkında sebat eder, direnir, hiç bir şey onu bu yoldan döndüremezmiş. Gerekirse aşkı uğruna bir değil bin canlar feda etmeye hazır olurmuş. Mesele aşkı uğruna ölmek değil, uğruna ölünecek aşkı bulmak imiş. Ve eğer dünyada aşkı tatmamış biri olur ise o kişinin dünya nimetlerinden nasibi kesilmiş demek imiş. Yedi kat göklerde bile bir aşıktan,gözleri sevgilisinin güzelliğini görüp dururken kalbinde biriken arzuların ağır yükü altında ezilen gerçek bir aşıktan daha değerli hiç bir şey yok imiş. Aşk hep var imiş, hep de var olacak olan imiş. Divan edebiyatında Aşk’ı okurken Fuzuli’ye rastladım. Fuzuli’nin Şikayetnamesi’ni aşka dair yeniden düzenledim. Elimden çıkan şikayetnameye buyurun: “Selam verdim, karşılık bekliyordur dediler almadılar. Gülümsedim, bize gülümseyen çoktur dediler bakmadılar. Size aşık olabilirmiyim, sizi sevmeme izin var mıdır dedim, Aşk eski hikaye, karnımızı doyuracak paradan , geceleri sıcak tutacak sevgiden haber ver dediler aşkıma iltifat etmediler. Görünürde dost gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler. Dedim: - Ey arkadaşlar, bu ne yanlış iştir, bu ne yüz asıklığıdır, bu ne aşktan sevgiden bihaber dünyadır? Dediler: - Zaman zor zamandır. Bize menfaat sağlamayan dosta dost demeyiz biz. Aşk meşk eski hikayedir. Karın doyurmayan, yatakta sıcak tutmayan aşkı sevgiliyi neyleyelim biz. Dedim: - Aşk uçsuz bucaksız bir coğrafyadır. Öncesizdir, sonrasızdır. Zamansızdır, mekansızdır. Aşk şehirlerinde yalnızca barış hükum surer. Menfaat beklenmez ki aşık ile maşuk arasında… Ay, sevgilinin güzel yüzünü gösterirken bana; onun baldan tatlı sohbetiyle otururken dizi dizimde, gözü gözümde, ben neden yenik düşeyim nefsimin arzularına… Dediler: - Ey zavallı! Sen hangi devrin insanısın? İnsan maşukunu ele geçirince hiç bir şey yapmazsa bu nasıl aşk olur? Fırsat bir daha ele geçmez ki diye düşünülmez mi? Dedim: - Beni günaha çağıran sevgiliye sevgili demem ben, itaate çağırana sevgili derim. İffetsiz yaşanan aşk, saf ve temiz bir aşk olmaz ki. Hakiki sevgide hem güzellik hem de iffet vardır. İffetin hazzı şehvetten daha çoktur. Şehvette haz once gelir, sonra elem; iffette ise once elem gelir , sonra haz. Elbette ben de yakıcı arzular duyarım ta içimde. Ben de isterim sevdiğimi kollarımda. Ama o sevgiliyle konuşurken ve birleşirken bakışlarımız akan zaman da ne güzeldir… Dediler: -Daima faydasız mücadele edersin, gereksiz bağlarla bağlarsın kendini. Zaman farklı bir zamandır artık. Tek bir sevgili yoktur ki dünyada, olmaz ise biri, bulursun başka bir güzeli… Dedim: - Nasıl vazgeçer aşık sevdiğinden? Her gecesi ve her günü yalnızca bir tek kalbe adanmış, her hayal ve dua tek bir surete odaklanmışken vazgeçilir mi hemen sevdiğinden? Aşk ki sevgilidendir ona muhalefet olunmaz, ona ancak bir can ile değil bin can ile feda olunur. Dediler: - Sevilecek çok sevgili var çevrende, aç gözlerini de bak biraz. Her sevgilide aşkı bulur yaşarsın az biraz. Nasıl verirsin gönlünü tek bir güzele. Aklın hiç mi kalmaz diğerlerinde? Dedim: - Her türlü güzelliğe aşık olan, her güzelde gözü gönlü kalan aşıktaki aşk bölük pörçüktür, her güzele meylettiği için aşkta sadık ve sabit olamaz Oysaki ulaşmayı arzuladığı kimseye aşık olan ve ulaşmayı arzuladığı kimseyi doğru seçen aşık üstün olan aşıktır. Değilmidir ki tüm güzellikler Mutlak güzellikten bir sızıntıdır. Kainattaki tüm güzellikler o Mutlak güzelden ilham alırlar. Aşık olduğun o güzel olmasaydı, o güzeli de kuşatan Mutlak güzelliğin sırrına vakıf olman nasıl mümkün olurdu? Dediler: - Sen bu kafayla bir yere varamaz, bir yol tutamazsın. Leyla ile Mecnun eski bir masaldır. Zaman, masalların zamanı değil, Playstation, MSN, Facebook zamanıdır. Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim ve mey'us ü mahrum guşe-i uzletime çekildim. Şimdi derin bir iç geçirip Ahhh! Mine’l Aşk! diyorum. Aşk’ın elinden ... Aşk, hep senin yüzünden!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şebnem Pişkin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |