Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı |
|
||||||||||
|
Bugün televizyonu açtığımda hoş bir süprizle karşılaştım. Haşmet Babaoğlu yaşamdan dakikalara dönüş yapmış. Sevindim. Pazar günü adetlerim vardı benim. Haşmet gideli bırakmıştım. Pazar sabahları kalkar yaşamdan dakikalara bakar, sonra Kayseri'nin bence en güzel mekanı olan park cafe'ye gider orada pazar gününün tüm gazetelerini aromatik kahveler eşliğinde okur, sonra da internet cafeye gider pazar yazısı yazardım. Madem Haşmet dönmüş, pazar yazıları da dönsün dedim. Yeni yayın dönemimiz hayırlı olsun. Yeni yayın dönemine Haşmet Babaoğlu'nun bugünki pazar notlarının en son cümlesi ile başlayacağım. "Sevdiğimiz hep iki kişidir! Biri sevgilinin yanıbaşımızdaki halidir, diğeri bizden uzaktaki hali... Ve bu "iki kişi"yi her zaman farklı severiz." * * * Bu cümlede karşımızdaki kişiye duyduğumuz sevgiden bahsediyor. Peki kendimize duyduğumuz sevgi? * * * Kendimizden uzak başkalarına yakın olduğumuz zaman ki halimizle, Başkalarına uzak kendimize yakın olduğumuz zamanlardaki halimiz, Her iki halimizi de eş duygularla mı seviyoruz? Ya da sevmiyoruz? * * * Benim çocukluğum sobalı bir evde geçti. Sobalı evlerde evdeki oda sayısının önemi yoktur. Hava şartları sizi tek bir odada anonim bir hayatı yaşamaya mecbur bırakır. Herkes tek bir odada televizyon kumandasının mutlak hakimi evin reisinin izlediği şeyi izler, onun müsade ettiği kadar gürürtü çıkarabilirdi. Televizyon kumandasının 'mute' tuşuna basar gibi ''Susun! ''dendiğinde herkes susardı. Bazen annemle bir iki cümle konuşurdu babam, sonra sıkılır zap yapar benimle ve kardeşimle ilgilenirdi. Sonra reklamlar biter 'maraton' programı kaldığı yerden devam ederdi. Şansal ve Erman'a karşı hiçbir zaman şansım olmadı. Anlattıklarım benim için ne kadar önemli olsa da onlar konuşmaya başladığında ben susmalıydım. Sobalı evlerin monarşik düzeninde bu tarz kurallar vardır. Ve biz teba bu kurallara uymak zorundaydık. * * * Peki durum sahiden bu kadar kötü müydü? * * * Hayır. Bu anonim hayatı yaşadığımız odanın dışında bir başka hayat daha vardı benim için. Evimizin holü. Oturma odamızın kapısını açar oraya çıkardım. Tuvaletin ışığını yakarak içeridekilere, oturma odasının kapısının buzlu camından geçen sarı ampülünün ışığı ile ben tuvaletteyim yalanını söylerdim. Bazen kendinize yalan söylemememinizin tek yolu başkalarına yalan söylemektir. * * * Oturma odasının kapısı beni diğerlerinden ayıran bir zardı adeta. Onlardan uzak olduğum bu loş ortam tuvaletin sarı ışığı ile zardan geçen oturma odasının florasan lamba ışığının karışımı ile aydınlanırdı. Ne onlardan tamamıyla ayrıydım, ne de onların arasında. Bir tür loşluk hali * * * Bir gözüm hep kapıda kulağım hep içeriden gelecek seslerde olurdu. Kendinde holün ışığını yakıp 'ben sizden sıkıldım, burada biraz yalnız kalmak istiyorum' deme cesaretini bulamayan birisi ile tuvaletin ışığı arkasına gizlenerekte olsa ev içinde kendine özerk bir mekan bulmuş birinin karışımıydım ben. Kardeşlerimdeki kabullenmişliğin karanlığı yoktu bende ama krala karşı çıkan veliaht olma cesaretinin aydınlığına da sahip değildim. İkisinin bir karşımı. Loş bir korkaklık ve cesaret . * * * Orada ne yapardım? Sırtımı vestiyere yaslar karşımda duran ayakkabılığa bakardım. Ayakkabılığın üzerinde terlikler dururdu. Birbirinin aynısı üzeri deri kaplı altı kösele tabanlı misafir terlikleri. Yapısı itibariyle rahatsız objelerdi. O terlikler içinde hiçbir ayak rahat edemez. Bilinçli olmadan yapılmış ilginç bir seçimdi o terlikler. Şıklardı, kaliteliydi ama rahatsız. Biz misafirlerimizi hep bu şekilde ağırlarız. Kullanmadığımız salonumuzda yemediğimiz meyveler (muz, incir vs ) eşliğinde, ama samimiyetsiz soğuk bir atmosferde. * * * Ablamın terliği üzeri pembe ekoseli kumaştan yapılma birşeydi. Onun içinde duran ayak sıcacık ve yumuşacık bir yaşam alanı buluyor olmalıydı. O ayaklara sahip kişi gibi. Annemin terliği yumurta topuklu ufak tefek bir şeydi. Üzerinde bir fiyonk bulunurdu. O fiyonk bana hep renosans dönemi avrupası kadınlarının kıyafetlerini hatırlatırdı. Bellerini o dönemde kadınlar korsellerle sıkı sıkı sarar üzerilerine bellerini ince kalça ve göğüslerini kabarık gösteren o tuvaletleri giyerlermiş ya! Bu fiyonk geleneği o kıyafetler için tasarlanmış olmalı. Belli dar üstü ve artı kabarık bir aparat. Annem öyle piyono çalan Paris'teki leydilik okullarına gitmiş biri değildi. (hoş artık öyle okullar da kalmadı) Ama her kadının içindeki leydilik damarıydı belki onun fiyonk seçiminin nedeni. * * * Babamın terliği ise hepimizin terliğinden daha büyüktü. Öyle bir görünüşü vardı ki sanki hepimizin terliğini döver gibi dururdu. Kardeşim ve benim terliğim ise birbirinin aynısıydı. Sadece kardeşimin ki benimkinden bir iki numara küçüktü. Küçüklüğü dolayısıyla onun ki daha sevimliydi. * * * O hol benim kendime ait özerk alanımdı. O özerk alanda kendime ait müstakil bir terlikle yüzleşmek hep çok istemişimdir. Oysa olmadı. Ben kardeşimle birlikte aynı model terliğin iki farklı numarasını kullanmak zorunda kaldık. Babamın gönlündeki erkek evlat sevgisini ortaklaşa kullanmak zorunda kaldığımız gibi. * * * O loş holdeki yaşantımda düşündüğüm ve gördüğüm daha çok şey var. Ama bu haftalık bu kadar. Biliyorsunuz orada çok uzun sürede kalamam. Sonuçta herkes beni tuvalette zannediyor. Yakalanmamı istemezsiniz. Terlikler ve siz, benim suç ortaklarım kalın sağlıcakla ben içeri gidiyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal pismisoglu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |