Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Alman kültür ve dilinin Goethe ve Schiller'den sonra yetiştirdiği en büyük temsilcilerinden olan Bertolt Brecht, eşi Helene Weigel'in yönetiminde Berliner Ensembel'i kurdu; Kuramı kendine ait olan Epik Tiyatro anlayışıyla yazdığı oyunlarını burada sahneledi. Brecht, dram türü dışında ayrıca düzyazı ve şiirleriyle de başarılıdır. Toplumcu bir dünya görüşünü temsil eden Brecht, yapıtlarında tiplemelerinin insanca olmasına hep dikkat etmiştir. Bu insan idealize edilmemiş, tüm çelişkileri ve zaaflarıyla kanlı canlı insandır. İronik (alaycı ve mesafeli) bir üslupla, toplumu, eleştirel düşünmeye ve bilinçlenmeye yönlendirmek ister. Brecht oyunları ne kadar seviliyor? Geçen yıl Alman Süddeutsche Zeitung’da yer alan bir haberde (1), 14 Ağustos 1956’da ölen Bertolt Brecht, ölümünden 40 yıl sonra da en çok oynanan Alman yazarlarından biri olmaya devam ettiği bildiriliyordu: Köln’deki Alman Tiyatrolar Birliği’nin yaptığı bir istatistiğe göre, Alman tiyatrolarında 94/95 sezonunda Brecht 20 oyunuyla temsil edilmekte; dolayısıyla “Brecht Yorgunluğu” diye bir olay var gibi görünmemekte imiş. İstatistiğe göre, ilk sırayı, toplam 11 kez sahnelenen “Üç Kuruşluk Opera” almaktadır. Oyunu tam 134 834 izleyici görmüştür. Bu parça, yıllardan beri Brecht temsilleri bağlamında, “hitliste”nin başını çekiyor; bunda Kurt Weill tarafından bestelenen müziğin payı olabilir. İzleyicinin ve yönetmenlerin beğenisini kazanan diğer iki oyun ise, 8 kez sahnelenen ve bir Brecht meseli olan “Arturo Ui’nin Engellenebilir Yükselişi” ve 6 kez sahneye konulan “Sezuan’ın İyi İnsanı”. Adı geçen gazete, ayrıca Brecht ve eşi Helene Weigel tarafından 1947’de kurulan Berliner Ensemble’ın gelecek sezonda, diğer oyunların yanında şu Brecht temsillerini programa aldığını belirtiyor: “Bay Puntila ve Uşağı Matti”, “Baal” ve “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Tiyatro, Brecht’in 40. ölüm yıl dönümü için bir anma etkinliği gerçekleştirmemiş, çünkü tarih, tiyatroların tatilde olduğu bir zamana rastlamıştır. Buna karşın 1998’de Brecht’in 100. doğum yılı kutlamaları var. Sayısız kutlamalar ve çok sayıda toplantılar düzenlenmesi planlanmış. Söylenenlere bakılırsa, Berliner Ensemble‘in ölen direktörü Heiner Müller’in görevlendirmesiyle, Rolf Hochhuth bir Brecht oyunu yazacakmış. Türkiye’de Brecht Türkiye’de Brecht ve çevirisi konusunda bir otorite olarak kabul edebileceğimiz Ahmet Cemal, köşe yazılarında sık sık O’ndan söz eder. Eserlerinin yeni baskısı ve ağırlıklı konusu üzerine kaleme aldığı bir yazısında şunları belirtir (2): “Bertolt Brecht’in 1989 yılında, Suhrkamp Yayınevi tarafından bütün eserleri kapsamında olmak üzere gerçekleştirilen büyük Berlin/Frankfurt yorumlu basımı, yazarın eserlerine ilişkin zengin yan bilgileri de içeriyor. Örneğin bu baskının 5. cildinde, ‘Galilei’in Yaşamı’na ayrılan bölümde, eserin Brecht tarafından ayrı tarihlerde kaleme alınan her üç metnine, Danimarka, Amerika ve Berlin metinlerine yer verilmiş. Bu metinlere eklenen bilgilerin yardımıyla, çağının sorumluluğunu bütünüyle taşımayı amaçlayan bir oyun yazarının belli bir oyununu, konuya ilişkin ilk düşüncelerinden metinlere kadar uzanan süreçte adım adım izleyebilmek olası.” Nazi Almanyası döneminde, bilim ve bilim adamlarının konumuyla yoğun olarak hesaplaşırken, “bilimin toplumsal ilerleme bağlamında hangi koşullar altında bir değer taşıyabileceği, sorumluluğunu çalıştığı alanla sınırlayan bilim adamının, toplumun bir parçası kimliğiyle sorumluluğunu ne ölçüde yerine getirmiş sayılabileceği gibi sorular, anılan dönemde Brecht’in düşüncelerinin odak noktalarıdır.[…] Bugün çoğu Brecht uzmanlarına göre yazarın oyunları arasında başyapıtı olan ‘Galilei’nin Yaşamı’, yaşamın güncelliğini yakalamayı sanatçı olarak taşıdığı sorumluluğun gereği sayan bir büyük tiyatro adamının, bir düşünceyi çok büyük bir bilgi birikiminin yardımıyla ne denli sonrasız ve evrensel yörüngelere oturtabildiğinin en yetkin örneklerinden biridir.” (3). Ahmet Cemal’e göre, yaşadıklarına tanıklığın, çevresinde ve dünyada olup bitenleri sanatın diliyle belgelemenin çabası ve bu çabada ifadesini bulan sanatçı sorumluluğu bilinci, belki de Brecht’in kendisinden sonraya bıraktığı asıl önemli mirastır. Brecht’i anlamak Edebiyat eleştirmenleri, Brecht’i anlamak ve sahip çıkmak, “yalnızca onun yazdığı oyunları çok yetkin düzeyde oynamakla eşanlamlı değildir” görüşündeler (4). Hatta bu yönelimin, Brecht’e aykırı düşmek, ondan uzaklaşmak, kurtulmak anlamına geldiği dile getiriyorlar. Örn. Kent Oyuncuları, “Beş Paralık Opera”yı [Üç Kuruşluk Opera], Dormen Tiyatrosu “Bay Puntila ile Uşağı Matti”yi, “Brecht büyük bir tiyatro yazarıdır. Onun oyunlarını sahnelemek önemli bir görevdir” anlayışıyla sergilemişlerdir. Seyirci bu “renkli” gösterilerden başı dönmüş ve aptallaşmış olarak çıkmıştır (5). Klaus Schuhmann’ın, O’nun şiirleri üzerine yaptığı tespitleri, “epik tiyatro” anlayışı için de geçerli saymak yanlış olmaz: “Ozan Bertolt Brecht’in gerçek yazınsal düzeyini konuya yaraşır biçimde saptamak yine de bu çok yönlü düşünürün ve yazarın temel amacının, temel istemini göz önüne alarak, bu şiirleri iki tarihsel dönemin kesişme noktasında yer alan bir çağın yazınsal ürünleri olarak anlayarak olasıdır. Böyle bakılırsa Brecht’in şiirleri ileri kentsoylu [burjuva] ‘sanat ürünleri’ nin pek çoğundan yalnızca (tarihsel gerçek anlamında) daha zengin değil, daha inanılmaya değer niteliktedir de. Bunun en önemli nedeni de, ozanın ‘dur durak tanımaz bir bireyselleşme’ nin estetik alanda reddini yeğlemekle kalmayıp, değiştirilmeye gereksinimi olan bir dünya olarak tanıdığı dünyayla karşı karşıya gelmeyi seçmesidir.” (6) Türkiye’de Bertolt Brecht ve Epik Tiyatro’nun anlaşılmasında en önemli katkıyı sağlayanların başında gelen Zehra İpşiroğlu, bu alanda hem kuramsal hem de eleştirisel düzeydeki çalışmalarıyla tanınır. Brecht hakkında ayrıntılı bilgiler verdiği Tiyatroda Devrim (1988) adlı çalışmasından sonra, 1992’de yayımladığı Tiyatroda Yeni Arayışlar’ da da Brecht’e geniş yer ayırır. Düşünmeyi öğreten bir yazar olarak nitelediği Brecht’in ilk oyunları, çeşitli Brecht yorumları, epik tiyatronun önemli bir biçem özelliği olan yabancılaştırma efekti üzerine bilgiler verir. İpşiroğlu, Brecht tiyatrosunu ana hatlarıyla şöyle betimler: “Brecht 1930’larda kendi tiyatrosunun dramatik tiyatronun tersine, canlandırıcı değil, anlatıcı (epik) tiyatro olarak tanımlıyor. Brecht’in tiyatrosunda yazar, gördüğü ya da duyumsadığı dünyaya benzer bir dünya canlandırmaya çalışmaz, yalnızca kafasında kurduğu, tasarladığı bir dünyayı anlatır izleyicilere. Bu dünya sahnede koro, pandomim, dans, müzik, projeksiyon gibi açıklama ve anlatma işlevini vurgulayan öğelerle somutlaştırılır. Duygusal yaklaşımı önleyerek konuyu düşünsel düzeye aktaran bu anlatıcı öğeleri Brecht ‘yabancılaştırma etkileri’ olarak tanımlar. Yabancılaştırma yoluyla yazar, yönetmen ve oyuncu anlatılan konuyu benzetmecilikten öylesine uzak bir açıdan yoğururlar ki, izleyici anlatılanları anlayabilmek için sürekli düşünmeye yönlendirilir. Brecht yabancılaştırmayı ‘Anlaşılması amaçlanan olgunun alışıldık, bildik olandan soyutlanarak şaşırtıcı, beklenilmedik olana dönüştürülmesi’ olarak açıklar.” (7) Yapılan yanlışlar Adı geçen kitabın “Türkiye’de Brecht” bölümünde, “Kafkas Tebeşir Dairesi”, “Anna’nın Yedi Ana Günahı”, “Sade Vatandaş Şvayk”, “Galileo Galilei’nin Yaşamı”, “Bay Puntila ve Uşağı Matti” ve “Üç Kuruşluk Opera” eserlerinin ülkemizde sahnelenmesi üzerine yazdığı eleştirilerini buluyoruz. İpşiroğlu’nun önemle durduğu hususlardan biri, Brecht’in yorumlanmasında karşılaşılan güçlüklerdir. Özetlersek, bu güçlükler şunlardır (8): 1. Brecht’in oyunlarının benzetmeciliğe dayanan dramatik bir anlayışla sahnelenmesi; 2. O’nun öğretici yanının aşırı derecede vurgulanması; 3. Tüm oyunlarda egemen olan ince güldürü anlayışının bütünüyle gözardı edilmesi; 4. Ya da tersine O’nun politik yanını görmezlikten gelip, sadece güldürüye ağırlık veren sulandırma anlayışı; 5. Özden kopuk bir biçimciliğe saplanılması. Brecht çevirilerinin de bu yanlış yorumlarda etken olduğuna inanan İpşiroğlu, bunların aslından değil de, İngilizce ve Fransızca’dan yapılmış olmasına değinir (9). Bu bakımdan, Brecht’in “Tiyatro İçin Küçük Organon” (10) adlı eserinin çevirmeni Ahmet Cemal’in MitosBOYUT yayınevi için aslından gerçekleştirdiği örn. “Galilei’nin Yaşamı” çevirisinin önemi artmaktadır. Brecht’in tüm eserlerinin Berlin-Frankfurt Basımı içerisinden, tüm oyunlarını içeren on üç cildin çevirisi girişimi de sevindiricidir. Bu girişim, Ahmet Cemal’in verdiği bilgiye göre, “tek tek oyunlara ilişkin bütün tamamlanmış ve tamamlanmamış metinler, her oyunun oluşum öyküsü, çeşitli belgeler, satır açıklamaları vb. gibi Berlin-Frankfurt basımında yer alan bütün malzemenin de çevrilmesini gerek[tir]iyor.” (11) Sonuç olarak; yetmişli yıllarda bir moda olan ve siyasal yönü biraz fazla vurgulanan Bertolt Brecht, ancak yeni yeni anlaşılmaktadır. Selim İleri, O’nun halâ güncel kalmasını şöyle açıklar: “Kısacık sayılabilecek bir ömre sığmış onca esere dönüp baktığımızda, ancak okuyabildiklerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, Bertolt Brecht her şeyden önce keskin bir zekâ anıtıdır. Belki de asıl bu noktadan büyülüyor okuru. […] ‘Eser’in ‘zaman’la ilişkisini en iyi bilen tiyatro yazarıdır. Değişik oyunlarını yeniden yeniden yazması, günün açımlanması için ‘metni’ bir fırsat sayması belki ‘klasik’ anlayışa ters düşebilir, ama tiyatroda her şeyin zamana, yaşanılan zamana ışık tutması açısından elbette örnek alınası bir seçimdir.” (12) Brecht’in çevresi ne anlatıyor? Türkçede “nükte” (ince anlamlı şakalı söz) sözcüğü ile karşılayabileceğimiz Anekdot, Yunanca »yayımlanmamış« anlamına gelir. Bir anlamda »yayımlanmamış« »yaşanmış«tır ve tanınmış önemli kişiliklerin, önemli konular üzerine hazırcevap ve nükteli sözlerine dayanır. Anekdot genellikle, bu kişiye herhangi bir biçimde meydan okuyan birinin nükteli bir tarzda alt edilmesiyle sona erer. Bu anlatı türünün biçemi, epik tiyatro kuramının en önemli uygulayıcısı olan Bertolt Brecht'in benimsediği öğretici-eğitici edebiyat anlayışına uygundur. Özellikle Die Geschichten vom Herrn Keuner [Bay Hiç'in Öyküleri] adlı yapıtında bunu görürüz. Bu öykülerin her biri, bir fıkra kadar kısa ve çarpıcıdır. İki hamlede şah-mat hızında hemen sonuca ulaşılabilecek bir biçemle, bu öykülerde dünya görüşü, estetik anlayışı, tanrı inancı vs. gibi konularda Brecht'i bir başka açıdan tanıma olanağını buluruz. Brecht'in sözcülüğünü yapan Bay Hiç, adındaki kişi, alçak gönüllülüğe karşın, bilgece bir tavırla kendine yöneltilen sorulara yanıtlar verir; bu yanıtlar düşündürücü olduğu kadar, bütüncül bakıldığında, espiriyi ihmal etmez. Aşağıda vereceğimiz örnekte olduğu gibi, O'nun mizahını biraz Nasrettin Hoca'nınkine benzetirsek yanlış olmaz: »Adamın biri, Tanrı var mıdır diye Bay K.'ya sorar.Bay K. şöyle der: »Bu soruna vereceğim yanıtın senin davranışını değiştirip değiştirmeyeceğini düşünmeni isterim. Değiştirmeyecekse, soruyu sormamış kabul edebiliriz. Yok değiştirecekse, o zaman, zaten karar vermiş olduğunu söyleyerek sana en azından yardımcı olabilirim: Senin bir Tanrıya ihtiyacın var.« (13) André Müller ve Gerd Semmer, Brecht'in çevresinden derledikleri anekdotları, bu tarz bir biçemle sunuyorlar okura. Ya da Brecht'in biçemi anekdotlara yansıyor. En az Bay K. öyküleri kadar çarpıcı espriler içeren anekdotlarda, Brecht'in özel yaşamı üzerine ip uçları, çevresiyle ilişkileri, çağdaşı edebiyat, sanat ve felsefe otoriteleri hakkındaki görüşleri ve değerlendirmeleri yansımaktadır. Ayrıca tutkuları ve sevmedikleri ile birlikte yaşama pırıltıları buluyoruz. Bu anekdotların biçemine gelince: Yayımcılar tıpkı Bay Keuner'in Bay K. olması gibi, Brecht'i Bay B. yapıyorlar. Aynı şekilde diğer tüm kişilerin bilinen soyadları tek bir harfle kısaltılmış, daha az bilinen ön adlarıyla anılıyorlar. Kent adları da buna dahil. Bu tür kısaltmalara karşılık, anekdot türünde adet olduğu gibi, gerek kişiler ve gerekse kentler karakteristik yönleriyle vurgulanıyorlar; örn. filozof ve edebiyatçı Georg L.[ukácz]. Doğu Almanya'nın adı "yeni devlet", Avusturya'nınki ise "kardeş ülke"dir. Berlin kenti hep "başkent" diye anılır. Brecht'in yapıtlarının adları da doğrudan verilmez; ancak o yapıtları tanıyanların bilebileceği bir biçimde, en karakteristik figürü ya da olayı ile belirtilirler; örn. Kafkas Tebeşir Dairesi "Kafkas çocuk hırsızlığı", Galilei Galileo "17. yy.da yaşamış İtalyan doğabilimci üzerine yazdığı oyun", Cesaret Ana "evlilik dışı üç çocuğu olan işportacı kadın" biçiminde verilir ve figürlerin milliyeti (Finli, Çinli, İtalyan, Romalı) özellikle belirtilir. Bu anekdotlar Almanya’da yayımlanınca büyük bir ilgiyle karşılaştı. Kısa sürede üç baskı yapan “Bay B.’nin Başına Gelenler” kitabını Türkçeye kazandırmaya çalıştık (14). Neler yok ki bu anekdotlarda? Eleştirilen tüm yönleriyle karşımızda Brecht: pasaklılığı, tutarsızlığı, kadın düşmanlığı, sevgilileri, yoldaşlarına öfkesi, sevmedikleri, korkuları vs. Kısaca tüm zaaflarıyla, ama aynı zamanda ödün vermediği ilkeleriyle bir insan. Buradaki anekdotlar, okurlara Brecht'i ve yapıtlarını daha yakından tanıma gereksinimini duyurabilirse, derleme, amaçlarından birine daha ulaşmış olacaktır. DİPNOTLAR *) Bu bağlamda bazı dergiler özel sayı hazırladılar (örn. Papirüs, Sayı: 12, Şubat 1998; Yaşasın Edebiyat, Sayı: 4, Şubat 1998; Konya Çalı, Sayı: 4, Mayıs 1998), bazı yayınevleri (örn. Elizabeth Wright, Postmodern Brecht, Dost Kitabevi, Ankara 1998) 100. yıl anısına kitap yayımladılar. 1) Süddeutsche Zeitung, Nr. 186, 13 Ağustos 1996, s. 11. 2) CEMAL, Ahmet: “Bertolt Brecht’in Gerçek Mirası”. Cumhuriyet Gazetesi, 5 Eylül 1996, s. 13. 3) Agy. 4) Agy. 5) PARKAN, Mutlu: Brecht Estetiği ve Sinema, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 1983, s. 79; Brecht’in estetik kuramı için bu kaynakta ve Gürsel Aytaç’ın, Çağdaş Alman Edebiyatı Tarihi, Ankara 1978, s. 242-258’de ayrıntılı bilgi bulunabilir (adı geçen son kitabın yeni baskıları, önce Kültür Bakanlığı, sonra Gündoğan Yayınları tarafından yapılmıştır). 6) SCHUHMANN, K., “Brecht ve Şiirinin Gelişimi” (Çev. Mustafa Ziyalan). BRECHT, Bertolt: Seçme Şiirler. Yön Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 12. 7) İPŞİRO/LU, Zehra: Tiyatroda Yeni Arayışlar. Düzlem Yayınları, İstanbul 1992, s. 23. 8) Age., s. 20 vd. 9) Age., s. 22. 10) BRECHT, B.: Tiyatro İçin Küçük Organon. Çev. A. Cemal. MitosBOYUT Yayınları, Tiyatro/Kültür Dizisi: 4, İstanbul 1993. Buradan bazı bölümler 20. Yüzyıl Edebiyat Sanatı. Yay. Haz. Hüseyin Salihoğlu. İmge Kitabevi, Ankara 1995, s. 200-210’da yayımlanmıştır. 11) İLERİ, Selim: “Kitap Tırtılı: Bertolt Brecht Yaşıyor”. Cumhuriyet Gazetesi, 14 Ağustos 1997, s. 11. 12) Agy. 13) Kalendergeschichten. Rowohlt, Bd. 77, Hamburg 1978, s. 104. 14) André Müller - Gerd Semmer: Bay B.’nin Başına Gelenler. Derlenmiş Brecht Anekdotları. Çev. Ali Osman Öztürk. Çizgi Kitabevi, Konya 1998.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |