..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Şiir, duyguların dilidir. -W. Winter
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İstanbul > Şebnem Pişkin




28 Aralık 2009
Bir Şehr-i Gül,ki Adı İstanbul  
Şebnem Pişkin
Nasıl ki bütün çiçekler biraz gül ise, bütün şehirler de biraz İstanbuldur aslında. İstanbul deyince akan sular durur, şair yanım tutar yine.


:CAFJ:
Çiçeğin adı Gül, şehrin adı İstanbul.

Bütün çiçekler aslı itibarıyla biraz gül, bütün şehirler de asılları itibarıyla biraz İstanbuldur aslında.

Gül çiçeklerin ortak adıdır. Farsçada gül, çiçek manasına gelir. Gül deyince ise önce bülbül gelir akıllara. Bir aşık ile maşukun hikayesidir Gül ile Bülbülün hikayesi. Gül, mağrur bir maşuk, bülbül ise mecnun bir aşıktır. Bülbül güle gönül verir ama gül kendisi için yanıp tutuşan bülbüle hiç yüz vermez. Buna dayanamayan bülbül güle yakın olmak için gülün dalına konmak ister. Konar konmasına ama gülün dalındaki dikenler bülbülün gövdesine batar ve bülbülün cılız gövdesinden akan kanlar gülün dibine dolar. Bülbülün kanı gülün köklerinden damarlarına sirayet eder ve o günden sonra gül kırmızı açmaya başlar. Yani güle rengini veren bülbülün aşkıdır. Gül, kan rengidir; gül ateş rengidir; gül aşkın rengidir. Gülü sevmek her yiğidin harcı değildir. Güldeki dikenler aşığın güle olan aşkından vazgeçmesi için önüne konulmuş engellerdir. Her kim dikeni görüp gülün sevdasından vazgeçerse o gülün doyumsuz kokusunu hiç duyamaz. Ve her kim de dikenin canına batmasına aldırış etmez ve o narin gülü ellerinde tutmaya razı olursa cennetin kokusunu duyar. Ne zamanki bahçeler gülle dolar, o zaman biliriz ki mevsim bahar.

Gül, aşığının rengine boyandığından beri Sevgili’nin adıdır aynı zamanda. Yedi cihan Sevgilisi miraca yükselince vücudunda oluşan ter damlaları yere düşmüş ve düştüğü yerde güller bitivermiştir. Onun güzel yüzü güllerin en güzelidir. O öyle bir güldür ki tüm gülleri güldürür. Gül gülünce bahar gelir, goncalar bağrını parça parça ederek güle tebdil eder ve yırtılarak açarlar. Her kim ki gülü bilerek koklarsa, teslim-i ruh eder, işte o zaman yokluk içinde varlıkla yaşamaya başlar. İşte gül o nedenle cennet bahçesinin çiçeğidir.

Gül çiçeklerin sultanıdır. Tıpkı İstanbul’un da şehirlerin sultanı olması gibi.

İstanbul bir sultan şehirdir. İstanbul deyince Kız Kulesinin yüzü güler; Galata kulesinden bir güvercin kanatlanır, dalyanlarda ağlar çekilir, Adalar vapuru süzülür Boğazın derin sularını yararak ve Kapalıçarşıdan baharat kokusunu taşıyan bir lodos eser.

İstanbul bir sultan şehirdir, sultanların şehridir, İstanbul asırlardır özlenendir. Bülbülün kanı gülü kırmızıya boyar demiştik ya, işte öyle hatıralar boyar İstanbul’un gönül aynasını ve İstanbul her daim eteklerini toplamış bir saraylının aşkı gibi düşer aşıkların gönül evlerine.

İstanbul, sevdanın adıdır. Simit ve çayın tadı bir başkadır mesela Çamlıca’da ve her zaman kalabalıktır Mahmutpaşa.
Kimi zaman sevinç düşer yakamozlu sulara, kimi zaman hüzün iner surların ardına.
Bülbül misali bu şehrin aşkına düşenler gelir yerleşirler taş yapılara, bülbülün gülün dalına konması gibi.
Kim bilir kaç genç kaç ihtiyar, kaç sevdalı kaç bağrı yaralı; kaç paralı kaç işsiz; kaç umutlu kaç umudunu yitirmiş sayısız aşık, bedenlerinden kan damlayarak yaşamaya çalışır bu sultan şehirde.
Sabah erken, akşam geç olur bu şehirde. Trenlerden inenler vapurlara koşarlar; vapurlardan inenler tramvaya giderler; Anadolu’dan gelenler Rumeli’ye geçerler.
Eminönünde bekleyen Sultan kayığındaki balık ekmek kokusu ta Kadıköy’den duyulur; Kadıköy’den kalkan vapurun sireni Adalardaki faytonu hareketlendirir.
Akşam inerken şehrin kuytularına, karanlık köşelerde büzülüp yatanlar olur köprü altlarında.
Ama yine de İstanbul, gül tadındadır. Mânada derin, sevdada güçtür İstanbul.

Gül ile bülbülün aşkı gibidir İstanbul’a duyulan sevda. Ne onunla olur, ne de onsuz. Gülün dikenlerinin bülbülün bağrını delip geçmesi gibi bağrı delik deşik yaşar bu şehrin sevdalısı bu şehirde. Ama çiçeğin adı gül ise; şehrin adı da İstanbul’dur. Nasıl ki bülbül dikene razı gelir ve sevdasında diretirse bu şehrin sevdalısı da İstanbul’da öylece diretir ve yedi tepeden İstanbul’a şöylece seslenir:

“Beni reddetme şefkat eyle ey şehr-i gül,
Güle lazım değil midir bir bülbül?”

İstanbul gül misali nâz eder bülbüle.
Gül çiçeklerin sultanıdır, İstanbul ise şehirlerin.
Ne bülbül vazgeçer gülün sevdasından, ne de gül yâr olur bülbüle. Her çiçek biraz gül, her şehir biraz İstanbuldur.

Gül sessiz, İstanbul sakin; gül huzurlu, İstanbul ise gururlu bir edayla derler ki:

Gel gül dedi bülbül güle; gül gülmedi gitti.
Gül bülbüle; bülbül güle yâr olmadı gitti.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: İSTANBUL SEVDASI
Gönderen: KERİM ALİ / , Türkiye
28 Aralık 2009
Ne güzel anlatmışsınız. Öğrenciliğim İstanbul'da geçti. Bir Ankara'lının İstanbul sevdası bu. Süleymaniye Camisi'nin Haliç'e bakan avlu kapısından çıkıp yönünüzü boğaza verdiğinizde gördüğünüz manzara benim tutkumdur. Öğrenciliğimde yalnız kalmak istediğimde gittiğim yer. Belki Yahya Kemal'de buradan bakmıştır. Yok mutlaka burdan bakmıştır. O ilham başka türlü gelmez insana. Bu yazınızı işte orada okuyacağım. İstanbul ancak aşk ile anlatılabilir. Ve İstanbul'un renginde benden de aldığıbir damlanın izi olmalı. Tşekkürler




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ah Mine'l Aşk ve Şikayetname
Mevlana'ya Mektup 3
Mevlana'dan Mektup Var!
Artık Daha Az Konuşuyorum.
İnsan
İlham Perisi
Şeytanımla Baş Başa
Kanlı Deniz

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bugün [Şiir]
Sözün Yoksa Sus,söyleme! [Şiir]
Galaktik Irk [Öykü]
"Bir"in Hikayesi [Öykü]
Kalem [Öykü]
Mevlana'ya Mektup 1 [Öykü]
Başlıksız [Öykü]
Amma Hikaye! [Öykü]
Mevlana'ya Mektup 2 [Öykü]
Sohbet [Öykü]


Şebnem Pişkin kimdir?

Damarlarım attıkça, canım bedenimde oldukça kaçmadayım. İnsanın kendinden kaçıp kurtulması kolay olur mu? Başkasından kaçan, ondan uzaklaşınca ondan kurtulunca kaçmayı bırakır, olduğu yerde durur. Ben ise hem kendimin düşmanıyım, hem de kendimden kaçıp kurtulmak istiyorum. Kaçarken kendimi de beraber götürdüğüm için kendimden kurtulmama imkan yok. Bu yüzdendir ki benim işim kıyamete kadar kaçmaktır, kaçmaktır, kaçmaktır. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Mevlana,Nietzsche,Kryon,Halil Cibran,Hayyam,Drunvalo Melchizedek


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şebnem Pişkin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.