..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Didaktik > Kutlu Altay Kocaova




27 Şubat 2011
Hocalı'da Öldüm, Duymadınız  
Kutlu Altay Kocaova
25-26 Şubat 1992 târihinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında şehîd edilen 613 Türk için yazılmıştır.


:BBDC:
“Biz arkadaşımız Haçatur'la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra bu 13 yaşındaki Türke onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğuna göre hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı. Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türkle aynı kökten olan köpeklere attı. Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915'te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalı'yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.”

Ruhumuzun Canlanması – Zohi BALAYAN (Sayfa 260-262)

Güneş, yeni batmıştı. Annem, ağabeyim ve ben, korkudan birbirimize sarılmıştık. Ağlamayı unutalı ise çok olmuştu. Babam, ben iki yaşındayken, çalışmak için gittiği Kugark’ta Ermenîler tarafından yakılarak öldürülmüştü. Babamı hiç hatırlamıyorum, öldüğünü de yeni öğrendim. Daha doğrusu, sonsuzluğa ulaşınca öğrendim. Annem, babamın öldüğünü hiç söylemedi. Sâdece bizi yok etmek isteyen Ermenîlere karşı kahramanca savaştığını söylemişti.

Bundan dört yıl önce, Kasım 1988’de o zamanki adıyle Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde yer alan Kugark’a gitmişti. Arkadaşlarıyla berâber gitmişlerdi. Gittikten birkaç gün sonra, babamların kaldığı yere Ermenîler saldırmış, babam ve arkadaşlarının hepsi öldürülmüştü. Üstelik çoğunu da yakmışlardı.

İşte bu gün… Artık yolun sonundayız. Top atışı da başladı. Zâten birkaç aydır, sürekli top atışı yapıyorlar. Aylardır Ermenîlerin kuşatması altındayız. Canları istedikçe top atışı yapıyorlar. Daha dün, mahallede en yakın arkadaşımı kaybettim.

Top oynuyorduk. Annem çağırdı. O sırada bir ses duydum ve ağlamaya başladım. Halbûki daha bir şey görmemiştim ki. Annem feryâd figân dışarı fırladı. Bana sarılarak, ağlamaya başladı. İşte elli metre ileride, en yakın arkadaşım Ali Ekber yatıyor. Aslında yatmıyor bile. Çünkü organları, her yere fırlamış. Annesi geliyor, ağlıyor, çıldırıyor.

Sıra bize ne zaman gelecek? Bugün mü, bu gece mi, yoksa yarın sabah mı? Ses kesildi. Ne gârip. En küçük bir çıt bile yok. Kasabaya sis çöküyor. Derler ki, fırtına öncesi sessizlik. Bu mudur, aceb? Annem bana sarılıyor, ben ağabeyime sarılıyorum, ağabeyim anneme sarılıyor. Korkuyoruz. Ölüm korkusu dedikleri, bu mudur aceb? Annem, ölümden korkmadığını, bizim de korkmamamız gerektiğini söylüyor.

İşte başladılar. Uzaktan mermi ve bomba sesleri geliyor. Ses giderek yaklaşıyor. Kamyon sesleri ve otomobil sesleri duyuluyor. Kamyonun sesi kesildi. İşte, birileri iniyor. Ermenîce bir şeyler konuşuyorlar. Anlamıyorum. Annem ağlamaya başlıyor. Ağabeyim, on üç yaşında. O ağlamıyor. Ekmek bıçağını kapmış, “Anne” diyor, “sana ve kardeşime dokunmaya kalkarlarsa, o Ermenî itlerini gebertirim”. Annem cevap vermiyor. Postal sesleri ve silâhların mekanizma sesleri duyuluyor. Ermenîler yine aralarında bir şeyler konuşuyor.

Kapıyı çalıyorlar, annem bize daha sıkı sarılıyor. O sırada kapı kırılıyor ve işte içerideler. Ağabeyim, kahramanım, şehîd ağabeyim, elindeki bıçağı ile saldırıyor ama o tiz ses. O bir mermi sesi, ağabeyimi yere yıkıyor. Ağabeyim can çekişiyor.

Bağırmaya başlıyorum. Askerlerden biri bana vuruyor. Annemi götürüyorlar. Hâyır, yapmasınlar. O sırada bir Ermenî geliyor, bana bakıyor. Bakma, demek istiyorum, sesim çıkmıyor. Bıçağını çıkarıyor ve bana saplamaya başlıyor. İlkinden sonrasını hatırlamıyorum. O an can vermişim. Vücûduma kaç defâ bıçak girdiğini hatırlamıyorum. Bize bunu neden yaptıklarını da anlamıyorum. Neden ki? Biz, onlara hiçbir şey yapmadık. Türk olduğumuz için mi? O sırada vücûdumu terk eden rûhum, Ermenîleri izlemeye başlıyor. Hiçbir şey yapamıyorum ve bu beni çıldırtıyor.

Benim öldüren asker, yanındakilere dönüp, “Bir Türk’ü daha geberttik” diye övünmeye başlıyor. O sırada annem, çoktan can vermiş. Ağabeyim ise hâlâ yaşıyor. Saldırdığı asker, sırf işkence olsun diye evdeki çivilerle, ağabeyimi, duvara çiviledi. Ağabeyim kendine geldikçe, can acısıyla bağırıyordu. O ân, askerlerden biri annemin tek göğsünü kesti ve ağabeyim ağzına tıkadı. Daha sonra ise Ermenî askerleri çekip gitti.

Ama daha hiçbir şey bitmemişti. Bir Ermenî asker daha açık olan kapıdan girdi. Ölen cesetlerimizi görünce üzüldü. Ama üzülmesi, insânî duygularından değil, bu işkenceleri yapanın kendisi olmadığı içindi. Bir ara gözleri, ağabeyime takıldı. Ağabeyim hâlâ yaşıyordu. Ermenî’nin gözleri, bir anda sevinçle doldu. Bıçağını çıkardı ve ağabeyimin derisini yüzmeye başladı. Ağabeyim ise hemen can verdi.

Annem yanıma geldi, ağlıyor. Bende ağlıyorum. Babam ise bize bunlar olurken, yanımızda olamadığı için ağlıyor. İşte ağabeyim, o da geldi. Daha sonra sabaha kadar bütün arkadaşlarım, anne, babaları, sonra bütün Hocalı geldi. Sabaha kadar 613 kişi geldi.

Neden? Aklım almıyor. Bizi tanımayan bu Ermenîlere, biz ne yaptık ki? Ben ne yapmış olabilirim? Ben altı yaşındaki Ali Rıza Ekberoğlu, ben ne yapmış olabilirim? On üç yaşındaki ağabeyim, Mehmed Ali, ne yapmış olabilir? Annem Fatıma, ne yapmış olabilir?

Sâdece Türk olduğumuz için öldürüldük. Ama Türk olunca, ölüm mü gerekir? Hadi öldürüldük, neden bizi kimse anmıyor? Türk olduğumuz için mi? Ama Türk olunca, unutulmak mı gerekir?

* * *

Turan, gözlerini açtığında her yanı ter içindeydi. Daha önce ne Hocalı kasabasını duymuştu, ne de Hocalı’da Ermenîlerin Türklere yaptığı soykırımı duymuştu. İyi de, böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Hemen bilgisayarını açıp, Hocalı soykırımını araştırmaya başladı. Sonra bir sayfa ve bir şiîr buldu. Şiîri okuduğunda aklı başından gitti.

Kardeşinden habersizsin, düşünmezsin Turan.
Söyleseler bilmezsin, söyle nedir Turân?
Hocalı'da kardeşin ölmüş, yanmaz için bir an.
Kardeşine yanmayan yüreğin, neye yanar bir an?

KUTLU ALTAY KOCAOVA

25.02.2011

www.kutlualtay.com

© 2009 - 2011



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın didaktik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Semerkand'da Bâbûr

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tiyatro Bitti

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ey, Kutsal Bayrak! [Şiir]


Kutlu Altay Kocaova kimdir?

Yazmak. . . Bana hayâtı durdurma konusunda, fotoğraf çekme ile berâber yardım eden tek unsur. Hayâtımda durdurmak istediğim anlar var, kareler var, kesitler var. O anlar için yazıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Hüseyin Nihâl Atsız, Yavuz Sultan Selim, Fuzûlî


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kutlu Altay Kocaova, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.