Başka dillerle ilgili hiçbir şey bilmeyenler, kendi dilleriyle ilgili de hiçbir şey bilmiyorlar. -Goethe |
|
||||||||||
|
Yedi katlı okul binasının en üst katında idi kızlar yatakhanesi. Katta; beşi sağ, beşi solda her birinde yirmi-otuz kişinin yattığı on tane oda vardı. Sol taraftaki odalar okulun bahçesine ve karşı binadaki erkekler yatakhanesine bakıyordu, arada büyük bir bahçe olmasına rağmen kızlar ve erkekler büyük pencereler sayesinde geceleri çok rahat sözsüz iletişim kurulabiliyor, nice aşklar dile geliyordu. Bunu farkında olan okul yönetimi bu fazladan iletişimi önlemek için bahçeye bakan kısımdaki odalara henüz gözleri tam açılmamış, anne hasretiyle yanan küçük sınıfları yerleştirmiş, binanın diğer tarafında,yani sokağa ve karşısındaki apartmanlara bakan kısımdaki odaları, belletmen odası ile birlikte liselilere vermişti. Buna rağmen liseli kızlar akşamları sık sık küçük kardeşlerinin odalarını ziyarete giderek karşı binadaki erkek arkadaşlarını ve beğendikleri çocukları görmek için camlara koşmaktan geri kalmıyorlardı. Belletmen Tülay Tiren, akşam nöbetlerinde sık sık liseli avına çıkar, küçüklerin odalarındaki liselileri yakalayıp kendi odalarına geri gönderirdi. Tülay Tiren, nam-ı diğer Tülay Çuf Çuf- otuzlu yaşlarına gelmiş, kumral mavi gözlü, beyaz tenli bir kadındı. Esasında Fen Bilgisi öğretmeni idi, Akhisarlı idi, İzmir’de kalacak yeri olmadığı için gündüzleri öğretmenlik geceleri de yatakhanede belletmenlik yapıyordu. Kızlara karşı oldukça disiplinli ve hoşgörüsüz idi Tülay Tiren, özellikle erkek arkadaşı olan kızlara daha katı davranır en ufak hatalarını rapor ederdi. Küçüklerin odasına da sık sık liseli avına çıkması o yüzdendi. Asıl lakabı “Odun Bacak” idi kendisinin. Balıketi vücuduna göre bilekleri ve bacakları oldukça kalındı. Ondan hiç haz etmeyen liseliler ona bu ismi takmıştı , küçük sınıflar ise bu ismi pek kullanmaz hatta bilmezdi, kendisi de takma isminin yalnızca Çuf Çuf olduğunu sanır diğer belletmenlere verilen acımasız isimlerle karşılaştırıldığında kendisininkinin oldukça sevimli olduğunu düşünürdü. “Odun Bacak’ın ışıkları söndü” dedi Semiha görevini ciddiyetle yerine getirmenin gururuyla. “Tamam” dedi Hasibe, “Gelmek üzere, yaklaşın pencerelere. Aman iyi saklanın, gözükmeyin sakın!” Lise son’ların odasının elebaşı idi Hasibe, bazı belletmenler dahil tüm öğrenciler ondan çekinir, bir yandan da onunla yakın olmak isterlerdi. Onunla hayat hep eğlenceli, komik ve macera dolu idi. Şimdi de kasvetli pazar akşamları için yeni bir heyecan keşfetmişti kendisi ve oda arkadaşları için. Az sonra binanın karşısında bulunan Sular Apartmanı’nın beşinci katında bir odanın ışığı yandı ve bir çift erkek bacağı göründü. Bacakların sahibi Aziz, bir elinde dergisi bir elinde viskisi pencerenin yanındaki koltuğa oturdu, bacaklarını pufa uzattı, zigonun üzerindeki puroyu alıp yaktı. Evli çocuklu hayatına virgül koyup beş günlük bekar hayatının başlangıcı olan Pazar akşamlarını, viskisi, purosu ve kendi ile başbaşa kalışını seviyordu. Çok erken evlenmişti Aziz, üniversite yıllarında ilk aşkı ile dünyaevine girmiş, çok geçmeden de çocuk sahibi olmuştu. Henüz otuşbeş yaşında; oniki yaşında bir erkek çocuğa ve onbir yıllık eski yüzlü bir evliliğe sahipti. Hayattaki tüm heyecanları erkenden yaşayıp bitirdiğini düşünüyordu. Ne koca ne de baba olmakla ilgili idealleri yoktu artık, başlamış olduğu hayatı devam ettiriyordu sadece. Oğlu Mert, İzmir’deki okulları kazanamayıp Söke Anadolu Lisesi’ne girince eşi Hande ile orada küçük bir ev tutup Mert’i orada okutmaya karar vermiştiler. Hande ve Mert her pazar Söke’ye gidiyor, haftaiçi orada kalıyor, cuma akşamı haftasonu tatili için İzmir’e geliyorlardı. Tıpkı yatılı okulda okuyan çocuklar gibi, Hande’ye pazar sabahları bir kasvet çöker, bulantılı bir yolculuk heyecanı başlardı. O da yatılı okulda okuyan çocuklar gibi cuma gününün bir an önce gelmesini dileyerek evinden ayrılırdı her pazar. Hande’nin evinden ayrılışı, Aziz’in özlediği kendisine kavuşuşu idi aslında. Pazar akşamları salondaki en güzel köşeye oturur, viskisini koyar, purosunu yakar tüm maçları, spor programlarını ve yorumları izler bunları yaparken de evdeki en özgür haliyle dolaşmayı sever, üzerine sadece bir iç çamaşırı giyerdi. Bir süreden beri, bu pazar ritueli sırasında yandaki okulun en üst katından onu kıkırdayarak izleyen genç komşuları olduğunu farkında idi. İzlendiğini ilk anladığında perdeleri kapamadığı için kendine kızmış hatta utanmıştı, sonra o kızların camın önünde itişerek iç çamaşırıyla oturan bir adamı eğlenerek izlemeleri komik gelmiş, o da onları farketmiyor gibi davranarak bu oyunun parçası olmaya karar vermiş ve pazar gününün özgürlükler listesine bu küçük sırrı da eklemişti. Yorgun bir evliliğin ortasında, genç kızların onu seyretmeleri idi bu küçük sırrın en çok hoşuna giden yanı aslında. Seyircilerinin yerlerini aldığına göz ucuyla bakarak emin olduktan sonra viskisinden keyifli bir yudum alarak televizyon kanallarında gezinmeye başladı Aziz. Bir kaç dakika geçmeden telefon çaldı, arayan Hande idi. “ Aşkolsun Aziz hiç merak etmiyor musun eve vardık mı, öldük mü kaldık mı?” ”Ne bileyim ben varmışsınızdır, azarlamak için mi aradın bu saatte” diye cevap verdi Aziz. “ Hayır” dedi Hande sesini yumuşatarak, “Biz geldik de onu haber vermek için, eğer merak ediyorsan tabii” “Hoşgeldiniz ne diyim? Konuşuruz yarın ” diyerek telefonu kapadı Aziz. Keyfi kaçmıştı birdenbire, bir pazar günü bile rahat vermiyordu bu evlilik ona. Gerçekten tam anlamıyla yalnız kalmak istediğini, etraftaki bakışlardan da rahatsız olduğunu ve sıkıldığını hissetti, pencereye doğru yönelerek perdeleri sıkıca kapadı. “Aaaaaa” diye fısıltıyla karışık bir sitem yükseldi lise son’ların odasından, bu pazar gösteri erken bitmişti. “ Hemen yataklara, zıbarın” diye bağırdı Hasibe bunun üzerine, “Saklayamadınız koca kafalarınızı adam gördü heralde. Yarın Odun Bacak’a şikayet giderse yandık” Korkuyla yorganının altına girip gözlerini kapadı hepsi. Lise sonların odası kaygılı bir sessizlik içersinde geceye dalarak pişmanlık yeminleriyle sabahı beklemeye başladı. Az sonra Odun Bacak Tülay Çuf Çuf, odasından çıkıp yatakhanenin sessiz karanlık koridorunda yavaş yavaş yürüyerek sükuneti denetlemeye başladı. Oldukça endişeli ve düşünceli idi: Acaba, onu izlediğini farkettiği için mi kapamıştı adam evinin perdelerini?...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aslı Orhon, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |