Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Maviydi bisikletim. Alman malıydı. Hey yavrum hey kuşlar gibi uçardı. Elden düşme değil acentadan almıştık. Didonu elimde, Hisarönü’nden dönerken eve, deliler gibi sevinçliydim. -Aslan babam dedim, güzel babam sağol! -Sen asıl kardeşine teşekkür et, diye gülmüştü babam. o getirdi bunu sana. Şenay pembe kundağının içinde, minicik bir bebekti o günlerde. O doğdu diye devlet demiryollarının verdiği yüz elli lira ikramiyeye yirmi lira da babam eklemiş tam yüz yetmiş lira saymıştık, mavi bisikletime. Ama annemin de hakkını yememeliyim. -Ne yapalım be Şükrü bey, alıver bari, çok istiyor baksana demişti. -Yahu kadın evin badanası, sıvası… Bin tane harç borç. -İdare ederiz be adamcığım. bak sınıfını da geçti takıntısız tukuntusuz. Şeker annem benim, canım annem, yorgun annem. Çocukluğumun en güzel, en güneşli günlerinden biriydi. Bisikletimi, evimizin önüne duvara dayamıştım. Arkadaşlarım, bisikletimin iki metre uzağına yarım ay gibi dizildiler. Bizim sokakta bisikleti olan tek çocuk bendim. kadir: -Bir kerecik çalayım mı zilini dedi. -Çaldırma lan çaldırma dedi Çoşkun. herkes bir parmak atacak olursa ohoo. Ama ben çaldırdım zilimi isteyene. Kadir’e de, Tarcan’a da, Alekos’a da. sonraları arsada tur atmalarına bile izin verdim. Arka seleye bindirip gezdirdim de çoğunu. Ah, bir de Nurhayat’ı gezdirebilseydim. Ne benzer benim öyküme. Maviydi benim otomobilim de... Hem de İtalyan malı. Hacı Murat 124. Kız kardeşimin doğumundan on beş gün sonra almıştı babam. Bomboş kumsalın kıyısındaki evimizin civarında kullanırdım. Küçücük boyumla direksiyonun az üstünden kornasına basa basa top sahasında futbol oynayan mahalle arkadaşlarıma hava atardım. Ortaokulda, lisede bir tek bende vardı otomobil. Bütün arkadaşlarım araba kullanmasını onda öğrendi. Ben de onlara bir tur atmaları için verdim. Hakan'a, Mustafa'ya, Tuncay'a... Yokuşlarda frenimiz boşaldı, derenin içinde kaldı Hacı Murat'ımız. Gece yarıları aküsünü doldurmak için sabaha kadar tur attığımız oldu. Bir traktörün arkasında tamirciye götürdüğümüz de...Sık sık iterdik çalışması için, kızların bile narin bileklerini üstünde hissetti ... Zamanla cam koları bozuldu, camlar birdenbire kapının içine düşer oldu... Hiç araba yıkamacıyla tanışmadı. Uzun bir hortumla tozu toprağı alındı. Uzun yol yaptığı da oldu, garajda günlerce yattığı da. Kitap okumaya, müzik dinlemeye kaçılacak bir mekandı kimi zaman. Konuşan 'Kara Şimşek'e rağmen benim gibi sus pustu çoğu kez. Sıkıldığımızda ikimiz de alıp başımızı giderdik, Sakarya'nın Karadeniz'e döküldüğü yere, deniz kıyısında bir soteye. Ah keşke gezdirseydim diyeceğim biri olmadı ama....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bülent Efe, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |