Kudüs Yolunda - 9. Bölüm

Mikail yol boyunca dilsiz, onun görünmez eli erlerin üzerinden çekilince Aslan biçare kalmış. Gencecik beyin sırtında buzdan bir ürperti gezinir dururmuş. Yüksek başında ise bir tekkenin öğretisi, bir de Kudüs’ün ilahi güzelliği sırasıyla nöbette. Bir iki kez kendinden kaçabilmek için Mikail’e söz söylemeye yeltenmiş, nafile… Halep’e yaklaştıkça askerlerin fısıltılarında yakaladığı rivayete inanmaya başlamış, Mikail’e bulaşan cinlerden ürker olmuş.

yazı resim

Halep Diyarı

Mikail yol boyunca dilsiz, onun görünmez eli erlerin üzerinden çekilince Aslan biçare kalmış. Gencecik beyin sırtında buzdan bir ürperti gezinir dururmuş. Yüksek başında ise bir tekkenin öğretisi, bir de Kudüs’ün ilahi güzelliği sırasıyla nöbette. Bir iki kez kendinden kaçabilmek için Mikail’e söz söylemeye yeltenmiş, nafile… Halep’e yaklaştıkça askerlerin fısıltılarında yakaladığı rivayete inanmaya başlamış, Mikail’e bulaşan cinlerden ürker olmuş.

Halep’e girip katılacakları ordunun çoktan seferber olduğunu işittiklerinde Aslan soran gözlerle hocasına bakmış, üzüntüsünden divane olan koca adam küçük veletler gibi omuz silkmiş. Atlarını dinlendirecekleri harayı bulabilmeleri epey güç olmuş, dillerini bilmeyen ve hırsızdan farksız baş seyise servetlerinin dörtte birini bahşedip isyan eden boş midelerini rahatlatmanın telaşına düşmüşler. Kentin kemerli caddesinde şemsin izlediği yolun tersinden türlü kumaş, hurma, baharat, incik boncuk dolu dükkânları geçerek, tahta tavanın gölgesinde aş satan lokantalara ulaşmışlar. Cengâverler meydan sabırsızlığında oturmuş masalara, ağızlarına önce hoş kokulu yiyecekler doluşmuş, sonra ipsiz sapsız lakırdılar. Arada Aslan da yaşadığını belli edermiş, bir tek Mikail bakışları tabağına demir atmış halde usul usul doyarmış. Kaşığı dolmaz olunca ayağa doğrulmuş, Aslan’a doğru konuşacakmışçasına eğilmiş, ama karnına bir hançer saplanmış gibi ansızın büzüşmüş. Hacetini göreceği küçük odaya zor zar yetişmiş.

Bey özlercesine bakmış ardından. Bunu fırsat bilen doru atlı yamacına çökmüş. “Efendim…”, demiş usulca.

“Koca Mikail’i iyi yeniden kusursuz kılacak çareyi bilirim.”

“Sakınma, de hele.”

“Nasıl Frenklerle savaşacak sizin gibi cüretli âdem evlatları varsa, ifritleri kovacak nefese sahip özler de bulunur.”

“Bu kimsesizliğimizde nasıl buluruz o ilmi.”

“Azıcık sikkeyle meraklı kulunuz hazırdır. Siz Koca’yı yanı başınızda tutun, ben mekânı bulunca size işmar edeyim. Gerekirse sarıp etrafını marazlıyı müdaviye teslim ederiz.”

Lafını bitirir bitirmez iki büklüm kalmış. Aslan onun saygısına hayran kalırken, o hacet eşiğinin seyrelmesini beklemek üzere yanından ayrılmış. Bütün erlerinin ayaklanmasına anlam verememiş, Aslan. Anca, bıçak karnına dayandığında işin vahametini kavramış. El hanesinde doyan, acı sıçarmış.

Başa Dön