Tüm mutsuzluklar yokluktan deðil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
"Ayna Ýskenderun Kültür Sanat Derneði'nin deðerli üyelerine..." Bekir Sýtký Kunt(1905-1959), çok deðerli bir öykü yazarýdýr. Ciddi hazýrlanmýþ her öykü antolojisinde mutlaka yer alýr. Antakya doðumlu yazar, ilk ve orta öðrenimini(1912-1923) tamamladýktan sonra Ýstanbul'a gider. Önce edebiyat sonra da hukuk fakültesinde okur.Bir süre gazetecilik yapar. Yargýçlýk, baþsavcýlýk yapar. 1938'de Hatay Meclisi'nde, Antakya milletvekili olarak görev yapar. Hatay, Anavatan'a katýlýnca, iki dönem(1939-1946) milletvekili olur. Milletvekilliðinden sonra, tekrar yargýçlýk mesleðine döner. Beþ hikaye kitabý yayýnlanýr."Arzu ile Kamber" isimli halk hikayesini de kitaplaþtýrýr. ilk hikayeleri 1930-31 yýllarýnda Sadri Ertem'in etkisiyle; gözleme dayanýr, gerçekçidir. Bekir Sýtký Kunt; konuþma dilini yazý diline getirme anlayýþýný benimser:"...Dilde ölçü , dilde realizmdir; yani yaþayan dil ile yazmaktýr.Halkýn dili, sanatçýnýn kendi dili olmalýdýr." der. Yapýlan bir söyleþi de, sanat anlayýþýný özet olarak þöyle dile getirir: "Sanatýn tek amacý ve yolu halk için olmaktýr. Halktan olmayan, halký anlatmayan, halkta yanký uyandýrmayan bir sanat, düþünülemez dahi. Bir sanatçý yaþamak istiyorsa, halkýn malý olmasýný bilmelidir. Bu halk ezelden ebede kadar vardýr. Sanatýn rolü, bu halký daha iyi bir hayata doðru götürme olmalýdýr. Dünyada insandan baþka ve insana hizmet amacýndan baþka hiçbir þey yoktur. (...) Dünyanýn bütün nimetlerine insanýn sahip olmasý kadar doðal birþey yoktur. Fakat bu derece geniþ, sýnýrsýz hakka sahip olan insanýn yarýdan çoðu aç ve çýplaktýr.(...) Ýnsanlara daha mutlu ve iyi bir dünya hazýrlanmasý olanaðý vardýr. Sanatýn görevi, iþte böyle bir dünyaya doðru yürümektir. (...) Sanat, insanlarý uyandýrýr, onlara dünyalarýný tanýtýr ve sevdirir. (...) Her þey insan için olduðuna göre, insanlarýn en soylu ürünlerinin insan için olmamasýna imkan var mýdýr? Bu bakýmdan, sanat var olabilmek için insanlara yararlý olmak zorundadýr." Bu görüþler dönemin yazarlarýnýn ortak görüþüdür de. Bir baþka söyleþisinde: "Sanatýn bir amacý olmalýdýr. Kim ne derse desin, amaçsýz sanat yoktur. Bence sanatýn amacý, insanlara daha iyi yaþama, daha mutlu olma olanaðý saðlamaktýr." Kunt'ýn öykülerinde Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ziya Gökalp, Mahmut Þevket Esendal ve Maupasassant izlerini görmek mümkündür.Gerçek, sade, sýradan insanlarý yazmýþtýr.Günlük olaylarý, kendi sözüyle;" basit halkýn hayatýný" yazmýþtýr. Öyküleri, yapmacýksýz, sade ve yalýndýr." Gerçeðe dayanan, süssüz, düzgünsüz, yapmacýksýz" olarak tanýmlar öykülerini. Gerçek bir edebiyatçý olan, Bekir Sýtký Kunt'u ne yazýk ki,günümüzde edebiyatýn içinde olanlar bile tanýmýyorlar. Kitaplarý yayýnlanmýyor. Kitap piyasasýnda bulunmuyor. Dileðimiz bu deðerli yazarýmýzýn kitaplarýnýn tekrar hakettiði yere taþýnmasý, yayýnlanmasý okunmasýdýr. Yazarýn beðenerek sýk sýk okuduðum bir öyküsünü aþaðýya çýkarýyorum. Ýyi okumalar... BABAMIN ÝNTÝKAMI Çocukluðumda bize bir paþa dadanmýþtý.Hemen her yýl güz vakti, kasabaya gelir, babasýnýn konaðý gibi, hiç sýkýlmadan , üzülmeden, kýþ ortalarýna kadar, bazen iki, bazen üç ay, bizde misafir kalýrdý.Babam paþayý eskiden tanýmazmýþ.Bu misafirlik ilkin þöyle baþlamýþ: Paþa vaktiyle babasýnýn valiliði sýrasýnda birer kolayýný bulup üstüne tapulattýðý köylerin, zeytinliklerin, bað ve bahçelerin idaresine bakmak için kasabaya geldiði zamanlar iyi bir otel, temiz bir lokanta bulamamaktan, Ýstanbul'a dönünce etrafýndakilere þikayet edermiþ; paþanýn dostlarýndan ve babamýn eski arkadaþlarýndan biri paþaya bizim evi tavsiye etmiþ.Paþa da o yýl, eski arkadaþýn bir selamýn getirip bizim eve postu sermiþti.O yýl bu yýl, bu hal böyle devam edip gidiyordu. Babam belli ki paþayý sevmezdi. Paþa yýldýz sarayýna mensup kodaman bir vezirin damadý, mirimiran rütbeli, su katýlmamýþ, Abdülhamit bendesiydi. Babamsa, geçinebilecek bir yaþta tekaütlüðünü isteyerek hükümet iþlerinden çekilip doðduðu kasabaya dönmüþ, biraz kasaba itiyatlarýna baðlý, babadan kalma çift çubuðu ile uðraþan, sakin, kendi halinde bir adamdý. Paþa ile aralarýnda hiçbir münasebet, duygu ve düþünce birliði olmazdý.Hoþ zaten paþa da bunlar için deðil, iyi yemek ve temiz yatak için geliyordu. Babam paþayý sevmemekle beraber misafirperverliði bir aile namusu saydýðý için ona nasýl ikramda bulunacaðýný bilemezdi. Kasabalý olan, ve çok güzel yemek piþirmesine bilen annem, ne dolmalar, ne hindi kýzartmalarý, neler, neler, ne kaymaklý tatlýlar yapar, her yemeði bir ziyafet sofrasýna çevirirdi. Bütün gün köylüleri huzuruna çaðýrtýp " anhalý minhali" hesaplar gören, þuna buna çýkýþýp kiracýlarý yeni ve aðýr taahütlere baðlayan, sonra da çil, çil, sarý sarý altýnlarý kesesine dolduran paþa, yemek vakitleri oldu mu, baþýndaki bütün o kalabalýðý savarak göbeðini oynata oynata sofraya koþar, yer içer ve sonundaki bir nevi yemek sarhoþu olarak bir müddet oturduðu yerde sýzar kalýrdý. Haftalarca, aylarca bu mihval üzere, köylüleri sýk-boðaz ederek, yeni mukaveleler imzalayýp yeni iratlar temin eyledikten, ceplarini altýnla doldurup gene yedikten, gene içtikten sonra, gene sýzdýktan sonra, bir gün, bavulunu kapatýr, yol yemeklerini sepetine doldurur, arabasýna kurulup Ýstanbul'a dönerdi. Ama, bizim orta halli, mütevazi aile bütçemizin dibine darý mý ekmiþ, kileri tam-takýr, babamý kabaran borçlarýnýn ortasýnda bocalar mý býrakmýþ? Paþa böyle ufak- tefek, önmsiz, kendi menfaatiyle alakasý olmayan þeyleri hiç düþünmezdi.bile. Söz buraya gelmiþken, þunu da ilave edeyim ki, paþa bütün bu geliþlerinde hep eli boþ bulunur; hani, " yarým elma, hatýr alma" nevinden, küçük de olsa büyük görünen, yavan da olsa tatlý gelen bir hediyecik, bir armaðan bile getirmezdi. Yalnýz bir defa, tek bir defa, paþa bize bir hediye getirmiþti, þeytanýn ayaðýný kýrmýþtý. O geliþinde, daha babamý görür görmez, hediye müjdesini vermiþ, fakat ne olduðunu söylememiþti.Bavul açýldýðý vakit, tabii, hediyeyi çýkarýp babama teslim edecekti. Bizi bir düþünce, bir merak, bir hayal sarmýþtý ki, deme gitsin!.. Ben ve kardeþim birer bahriyeli elbisesine çoktan razý idik. Annem bir elmas küpe ümit ediyor; babamsa, paþadan bir þey beklememekle beraber, zannederim, hediyenin bir altýn tabaka,yahut deðerli bir kehribar aðýzlýk olmasýný istiyordu.Belki bunlardan hiç biri olmazdý da, mesala bir Acem þalý, yahut babamýn kitap merakýna göre, nefis hat, müzehhep bir divan olabilirdi.Hasýlý, herkesin yaþýna baþýna göre, paþanýn hediyesinden bir umduðu, bir beklediði vardý. Fakat paþanýn hediyesi ne idi, ne idi acaba?..(Devamý var.) Nihayet o beklenilen heyacanlý saat gelip çattý. Paþa " Size hediyenizi getireyim" diyerek odasýna, bavulunun baþýna gittiði dakikada yüreklerimizi çarptýran, o bir yarým baþ dönmesi veren hissi, bilmem ki size nasýl anlatmalý?.. Az sonra paþa, hediyesini, elinde çeke çeke getirmiþti. Fakat bu hiçbirimizin hatýrýna, hayaline gelmeyen, hiç beklenilmeyen bir þeydi: Bu bir tesbihti, bir tahta tesbih ki, eþleri muhakkak Beyazýt sergisinde, o zamanýn parasýyla, yirmi parayla filan satýlýyordu. Hepimizin baþýna birer kova su dökülmüþ gibi olduk. Meðer tespihin deðerþ, bizim bildiðimiz gibi, sadece aðacýnda, biçiminde, yontuluþunda, boyasýnda, yani maddesinde deðilmiþ!.. Asýl manevi deðeri varmýþ bu tesbihin.... Zira; -Bu tespih, falanca paþa hazretleriin cebine huzur-i þahaneye çýkmýþ!... Evet, paþa böyle söyledi. Öyle ya, bu aðaç tespihe bundan büyük kýymet ve taþralý misafirpervere de bu tepihi elde etmekten yüce saadet mi olurdu?... Babam teþekkür ederk paþanýn elinden tespihi aldý, cebine koydu. Biz suspus olup etrafa daðýldýk. O vakitler dededen kalma taþ yapýlý bir eski zaman evinde otururduk. Bu evin her tarafý birer parça haraptý. Hele helayý hiç sormayýn, derim; kocaman bir çukuru vardý, çok defalarayaðýmýz kayar da içine düþeriz diye ödümüz kopardý. Babam, paþanýn hediyesini aldýðý gecenin sabahý, anlaþýlan bütün gece kurmuþ, düþünmüþ olacak ki; elinde huzura çýkarýlan tespihle, iþte bu helaya girdi, oradan eli boþ çýktý.(Talkýnla Salkým, 1937)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © kemal düz, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |