**Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın sıfatları ve isimleri, O’nun yüceliğini ve benzersizliğini anlamamız açısından çok önemli bir yer tutar. Allah’ın isimlerinden biri olan El-Kebir (Büyük) ve kıyaslama ifade eden ekber (daha büyük) kavramları, dikkatle incelendiğinde derin bir tevhit anlayışını gözler önüne serer. Arapça dil yapısında, sıfatların kıyaslama veya üstünlük anlamı taşıyan hallerine "isim-i tafdil" denir. "Ekber" kelimesi de "kebir" kökünden türetilmiş olup, "daha büyük" veya "en büyük" anlamına gelir. Ancak bu tür ifadelerin kullanılabilmesi için aynı türden iki veya daha fazla şeyin kıyaslanması gerekmektedir. Örneğin, "bu bina büyüktür, ama şu bina daha büyüktür" cümlesi bir kıyası ifade eder. Allah’ın sıfatlarından biri olan "El-Kebir", hiçbir kıyaslamayı kabul etmeyen mutlak büyüklüğü ifade eder. Çünkü Allah’ın büyüklüğü, yaratılmış herhangi bir şeyle karşılaştırılamaz: > "Allah yücedir, büyüktür."(Nisa Suresi, 34) Bu ayette, Allah’ın büyüklüğü ve yüceliği, hiçbir varlığın boy ölçüşemeyeceği bir yücelik olarak ifade edilmiştir. Kur’an’da "ekber" kelimesi, Allah’ın sıfatı olarak değil, kıyas yapılan durumları açıklamak için kullanılmıştır. Örneğin: > "Ahiret ödülü ise daha büyüktür."(Nahl Suresi, 41) Burada "ekber" kelimesi, ahiretin ödülünün dünya nimetlerinden daha büyük olduğunu belirtmek için kullanılmıştır. Allah’ın sıfatı olarak "kebir" ise mutlak büyüklüğü ifade eder: > "Şüphesiz ki Allah, Aliyy’dir (Çok Yücedir), Kebir’dir (Büyüktür)."(Hac Suresi, 62) Bu ayet, Allah’ın büyüklüğünün eşsiz olduğunu ve başka herhangi bir büyüklükle kıyaslanamayacağını açıkça belirtir. "Allahu Ekber" ifadesi, namaz sırasında Allah’a olan teslimiyetimizi ve O’nun büyüklüğünü ifade etmek için kullanılır. Ancak bu ifadenin anlamı, "Allah en büyüktür" anlamına geldiğinden, "başka büyükler de vardır" anlamına gelebileceği endişesi ortaya çıkabilir. Oysa Allah’ın büyüklüğü, mutlak ve benzersizdir; başka herhangi bir büyüklükle kıyas edilemez. Bu nedenle, "Allahu Kebir" diyerek Allah’ın büyüklüğünün ifade edilmesi tercih edilmelidir. Bu yaklaşım, Kur’an’ın şu ayetiyle de desteklenir: > "De: Allah diye çağırın veya Bağışlayan diye çağırın hangisiyle çağırsanız en güzel isimler O'nundur."(İsra Suresi, 110) Bu ayet, Allah’a hitap ederken isimlerin önemli olduğunu, ancak asıl meselenin niyet ve teslimiyet olduğunu vurgular. Kur’an’da, Allah’a kafa tutan bir varlık olarak şeytanın büyüklük iddiasında bulunduğu ifade edilir: > "Ben ondan hayırlıyım beni ateşten onu ise kilden yarattın."(Araf Suresi, 12) Şeytan, Allah’a isyanında kibirlenmiş ve kendisini büyük görmüştür. Ancak Allah’ın büyüklüğü karşısında boyun eğmek zorunda kalmıştır. Şeytanın, insanları büyüklük iddiasına sürüklemesi ve bu yolla onları tevhitten uzaklaştırması, şirk dünyasının kalbinde gizli bir tehlike olarak varlığını sürdürmektedir. Allah’ın büyüklüğü, yaratılmış herhangi bir şeyle kıyaslanamayacak kadar yüce ve eşsizdir. Kur’an’da "ekber" kelimesi, kıyaslamalı ifadelerde kullanılırken, Allah’ın mutlak büyüklüğü "El-Kebir" sıfatıyla tanımlanmıştır. Bu nedenle, Allah’ın huzurunda dururken, O’nun büyüklüğünü ifade ederken "Allahu Kebir" ifadesini tercih etmek, kişinin tevhit inancını daha da pekiştirebilir. Sonuç olarak, müminler olarak bizim görevimiz, hangi ifadeyi kullanırsak kullanalım, Allah’ın yüceliğini ve benzersizliğini her daim kalben hissetmek ve O’na teslim olmaktır. Bu teslimiyet, hem sözlerimizde hem de amellerimizde kendisini göstermelidir. Allahu Kebir!**
