Altın Saçlı Kız

karanlıktan aydınlığa uzanan içsel yolculuktaki altın saçlı kız, masalımsı bir karakter olmamasına karşın, hayallerimde ki peri imgesi aslında. bir hayalimi daha paylaşmak istedim sadece. ve yazdım. hayallerimi yazıyorum, gerçek olmuşlar gibi geliyor. yazmayınca solup gidiveriyorlar aklımdan. unutmak iyidir ama hayaller unutulunca, karanlık kaçınılmaz oluyor.

yazı resimYZ

Bir kez daha bakmak istedim ona. Işıklar içindeydi, gözlerimin alışması lazımdı önce aydınlığa. Malum, karanlık; bitmez tükenmez karanlık, 24 saatimi oluşturan tek olguydu. Gözlerim alıştı önce, sonra zihnim… Şaşkınlığımı attım, ışığa baktım. Işığın içindeki kıza baktım. Kız hep ordaymış gibi duruyordu; aşinaydı bana gözleri ve bedeni karanlığı biliyordu; onunla savaşmaktansa, onun içinde kendine yer açıyordu. Aşinaydı bedeni de gözleri de. Belki de uzun zamandır oradaydı, benim şaşkınlığımı görecek, gözlerimin kamaşmasını izleyecek kadar kısa değil de göremediğimi, o tarafa baktığım halde onu göremediğimi, fark edecek kadar uzun. ‘Evet!’, düşündüklerimi başıyla onayladı. ‘Evet!’ Artık iyice alışmıştım ışığa; yüzünü görebiliyordum kızın. Çok güzeldi. Karanlıkta hiç bir şey göremezsiniz. Karanlık siyahtır ve siyah diye bir renk yoktur doğada. Siyah demek boşluk demektir. Boşluk demek hiçlik, hiçlik demek cahillik, cahillik demek çaresizlik demektir. Ama belki de, kim bilir belki de yalandır her şey ya da doğru diye bir şey yoktur. Doğru diye bir şey yoksa yalan da olmaz, yalan yoksa doğruluk yoksa o zaman gerçeklik de olmaz. Gerçek olmazsa aydınlık, aydınlık olmazsa karanlık olmaz. Ve karanlık olmazsa boşluk, hiçlik, cahillik, çaresizlik olmaz. Bunların hiç biri olmazsa ben olmam, ben olmazsam sen de olamazsın o da olamaz. Biz yoksak Tanrı da olamaz. Eğer hiçbir şey olamıyorsa, o zaman olamamak da olmaz. Öyleyse kelimeler anlamsızlaşır gittikçe ve yazılar anlaşılması zor metinler haline gelir. Ve karşımda duran aydınlıklar içinde ki kızın güzelliği de anlaşılamaz. Ama varız, kelimeler var, o kız var. İnkâr edemem artık; o kız karşımda! Ne düşünürsem düşüneyim: Siyah olmasa bile, gerçek olamasa bile, o var! Nasıl inkâr edebilirim bu güzelliği? Benden güzel mi? Ben, güzel miyim? Ayna nerede? Karanlıkta kendimi hiç göremedim, aydınlık nerede? Hah! İşte orda aydınlık, kız, o güzel. Kız, çok güzel. Acaba aynası var mıdır? ‘Yanına git! Yanına git!’ Beynime emri gönderdim. Yanına gittim. Yaklaştıkça, aydınlığı benimsiyordu tenim. Karanlığa dönmeyi hiç istemiyordum. Öyle ki karanlığı unutmuştum. Karanlık artık benim için bilmediğim bir sözcükten farksızdı. Ve bilmediğim sözcüklerin anlamlarına bazen bakmazdım. Bilmemek güzeldi bazen. Bilmemenin, merak etmenin heyecanı farklıydı. Karanlıkta öyle oluvermişti. Bilmiyordum artık, unutmuştum. Anımsamayacak kadar çok unutmuştum. Anlamını merak etmeyecek kadar hızlı unutmuştum. Aydınlığı sevdim. Aydınlık sıcacıktı. Kız güzeldi. Altından yapılmaymış gibi duran saçları vardı. Gözleri masmaviydi. Gökyüzü gibi… Masmavi… Bana unuttuklarımı hatırlatmıştı: Gökyüzü, güneş, ay, yıldızlar, deniz, okyanus, rüzgârlar, rüzgârın sesi, rüzgârın soğukluğu, güneşin sıcaklığı… Hepsi ondaydı elini uzattı bana beni anlıyor, düşündüklerimi ve düşünmeye korktuklarımı biliyor gibiydi. Elini tuttum. ‘Tanrının asası bizim kalbimizdir.’ Diye fısıldadı kulağıma. Sonra ağzını açtı, kendi deneyimini anlatmak üzere ve ağzından dökülen gül kokulu sözcükleri, not ettim aklıma:

Tahmin ettiğim gibi;
Artık yok…
Ne çok korkmuşum meğer
Rahat etmesin ruhum diye savaşmışım kendimle,
Işığı gördüm ya şimdi, anladım.
Ne çok korktuğumu; gereksiz yere,
Işığı gördüysem bile görmemezlikten geldiğimi,
Neden ışığa bakmadığımı anladım.

Artık karanlık yok.
Sorular var ama cevaplarıyla birlikte.
Acılar var ama merhemleriyle birlikte.
Sıcaklık var yalnız kalan, soğuk kalbini ısıtacak kadar.
Işık var her şeyden öte… Her yere yetecek kadar.

Birkaç ufak tefek şey lazım buraya gelmek için;
İyice düşünmek; düşünmekten, sorgulamaktan korkmamak,
Zamanın akıp gitmesini önlemek yerine,
İzin verip akmasına, onu izlemek gerektiğinde
Masalımsı şeyler dilemek yerine, gerçekçi olup, gerçeğin masalını yaratmak lazım.

Kendinize sormalısınız bazen ben nerdeyim,
Aslında ben kimim ve gerçek miyim?
Lüzumsuz yere üzüyor muyum kendimi?
Bilmek istediğim şeyler çok mu az?
İnsanlar mı öldü yoksa ben mi çok yaşadım?
Madem bu soruları sordum ve cevabı yok hiçbir yerde,
İlgisiz mi bıraktı Tanrım beni, yoksa
Zindanlarımı ben mi yarattım, karanlığımda mıyım?
Dinleyin sonra sessizliği;
İnce bir sızı duyarsın kalbinde, korkma.
Ruhun uyanıyor, korkma, sevin; kutla gündüz gece…

Başa Dön