Isabelle, André Gidein Afrika ve Rusya etkisi öncesindeki yapıtlarından biri. Kısa roman ya da uzun öykü olarak sınıflandırılabilecek bu eserde, André Gidein benzeri türdeki öykülerinde olduğu gibi berrak ve açık anlatım kendini hissettiriyor. Isabelle, Gérard Lacasein ağzından okurlara aktarılan bir anı olarak şekillenmiş. Öyküde okura iç içe geçmiş bir kaç tema sunuluyor. Başarılı kurgu ve Gidein sade tarzı, anlatının çizgisel zamanda ilerlemesiyle de birleşince, günümüzde sıkça kullanılan kolay okunur sınıfına sokulabilecek bir yapıt olan Isabelle; yine de içerdiği farklı temalarla her okuyanda ayrı tepkiler uyandıracaktır.
Kısaca konuya gelirsek, birinci tekil anlatıcı Gérard Lacase, doktora teziyle ilgili bir araştırma için, Quartfourche adlı şatoda, aile mülkünde yaşamakta olan Mösyö Flocheun sahip olduğu bir takım belgelere erişmek amacıyla, bu şatoya gelir. Zamanın çok yavaş ilerlediği, hiçbir şeyin olmadığı, her günün birbirinin aynısı geçtiği bu malikanede, büyük bir coşkuyla karşılanır Gerard. Bir kaç gün içerisinde, Mösyö Flocheün ona açtığı kütüphanesinde çalışmasını sonlandırır. Kütüphanede çalıştığı bir gece, ilerideki masada notlarına gömülmüş Mösyö Flocheu izlerken aklından geçenler, bu küçük taşra kasabasında yaşayan insanlarla ilgili Gérardın ilk gözlemlerini özetlemektedir: Bir yüzü, iyilik maskesi kadar anlaşılmaz, çözülmez yapan hiçbir şey yoktur. Quartfourcheta çok bunaldığı sağanak yağmurlu bir akşam şöyle düşünüyor Gerard: Yağmurdan bir duvar dünyanın geri kalanından beni ayırıyor, (...) yürekleri çoktandır çarpmayan, kanı donmuş, renksiz, adeta insanlığını yitirmiş, yabansı varlıkların yanına hapsediyordu. Çok tutkusuz, çok sıradan gelmişti buranın insanları Gérarda. Şatoda, Mösyö ve Madam Floche dışında, Madam Flocheün kızkardeşi ve eşi ile kızkardeşinin torunu Casimir adlı çocuk yaşıyordu. Casimire öğretmenlik yapan rahip ve malikanenin diğer çalışanları ile birlikte kalabalık bir aile yaşantısı içerisindeydiler. Ancak Casimirin annesi olduğunu öğrendiği, artık malikanede yaşamayan Isabellele ilgili pek bir şey öğrenememişti Gérard. Sırf Isabellein gizemini çözebilmek amacıyla Quartfourcheta bir kaç gün daha kalmaya karar verdiğinde; rahipten, diğer hizmetkarlardan ve Casimirden Isabellele ilgili öğrendiği bilgi kırıntılarıyla merakının ağır ağır tutkuya dönüştüğünün henüz farkında değildi.
Öykünün ana temasını Gérardın Isabellee karşı giderek körlemesine bir aşka dönüşen hisleri oluşturuyor. Isabellein zaman zaman geceleri sessizce Quartfourchea geldiğini öğrendiğinde Gérard, neden bu gece gelmesin? düşüncesine inanacak kadar kendisini kaptırmıştı Isabellee. Bir sabah koruda dolaşırken; Sevgi nedir daha bilmediğimden onu sevdiğimi sanıyor; sevdiğim için mutlu; sevinç içinde kendimi dinliyordum, diyordu Gérard.
Gérard, Isabellele ilgili en önemli bilgiye Quarfoucheun koruluğunda dolaşırken yağmura yakalanıp sığındığı eski, bakımsız, terkedilmiş köşkte rastladı. Bulduğu mektup Isabelle tarafından on beş yıl önce, Quartfouchetan kaçmadan hemen önceki gece yazılmıştı. Isabelle, sevgilisine kendisini o gece kaçırabileceğini söylüyordu mektupta. Gérard, Isabelle konusunun neden bir tabu olduğunu anlamıştı. Evden, muhtemelen istenmeyen adama kaçan kızın hikayesiydi olup bitenler. Mektubu gösterdiğinde rahipten öğrendikleri, Isabellee iyice acımasına neden olmuştu Gérardın. Rahip, Isabellein evden kaçacağından şüphelenen, aileye sıkı sıkıya bağlı bahçıvanın, Isabellein sevgilisini o gece öldürdüğünü düşünüyordu. Çünkü ertesi gün, Isabellein sevgilisinin cesedi bulunmuştu bahçede. Ancak o sıralar adamın yanlışlıkla kendini öldürdüğü geçmişti kayıtlara kimse inanmasa da. Ardından Casimiri doğurmuştu Isabelle.
Isabellele görüşme fırsatı tesadüfen Gérardın eline geçti bir kaç gün sonra. Isabellein para istemek için Quartfouchea geleceğini ev halkının konuşmalarından tahmin edip rahibe onaylattırmıştı. Isabellein geldiği gece sessizce, belli etmeden izledi Madam Flocheun, kızkardeşinin ve Isabellein tartışmalarını. Isabellein annesi hala affedememişti Isabellei. Gérard, Isabellein acınası halini gördükçe içinde büyüyen aşka engel olamıyordu. Isabellein arabası giderken, Ah! Penceremden ona seslenebilseydim! diyordu.
Gérard, Quartfouchetan ayrıldıktan sonra, Pariste alır uzun zaman sonra kötü haberleri. Flochelar ölmüştür. Artık malikane dağılmaktadır. Alacaklılarla uğraşmaktadır geriye kalanlar. Ancak Gérardı asıl ilgilendiren haber, Isabellein de Quartfouchea gelmesidir. Hemen malikaneye hareket eder Gérard ve Isabellele ilk kez konuşma fırsatı bulur. Öykünün bu bölümü insanın içinde büyüttüğü, yaşattığı hayalin, gerçeğin çok uzağında olduğunu gösteriyor okura. İnsani yönlerini ön plana çıkararak kafasının içerisinde yarattığı Isabelle imgesi, Isabellein aslında sevgilisinin ölümünde bizzat rolü olduğunu öğrendiğinde kırılıveriyor Gérardın elinde. Kırılgan, duygusal Isabelle, aslında tam bir kötü kadındır. Sevgilisine kaçmaktan vazgeçip onu öldürtmüştür. Üstelik aradan geçen yıllara rağmen, pişmanlıktan ziyade bencillikle parlamaktadır gözleri. Aralarındaki konuşmanın sonrasında Gérard çok şaşkındı böyle bir Isabellele tanışmaktan ötürü: Hayallerimdeki Isabellei bulmakta güçlük çekiyordum. (...) Bütün yakınması kendisi içindi. Sevgiden anladığı bu mu? diye düşündüm.
Geçen sonbahar yakınlarınızın yanındayken Quartfoucheun dinginliği içinde kendimden geçip bir hayale vurulmuştum; şimdi uyandım. Bunu böyle bilin. Hoşça kalın.