Bazen Çekilmeliyiz İçimizdeki Hiraya

Bazen çekilmeliyiz içimizde ki Hiraya uzakta yağan yağmuru, yakında kavrulan çölü ve ötedeki sesi dinlemeliyiz.

yazı resim

prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /

İçimizde sınırları çizilmemiş ve keşfedilmemiş bir derin coğrafya var. Kaç kaşif geçmiş içimizdeki derinliklerden ama yinede keşfedilememiş içimizde ki ben . insan teknolojinin sınırlarını zorlayıp her gün farklı dünyalar keşfetse de, her gün yeni bir bilinmeyen aydınlatılsa da insan en yakınındaki kendisine en uzak olmaya devam ediyor.
Öyle ki insan aya gidebiliyor, uzak gezegenlere uydular gönderiyor. Gen haritamızı çıkartıyor. Yıllar öncesine ait fosillerini çıkartıyor toprakların altından. İnsanlığın geçmişine aydınlık tutuyor. Ama gel gör ki iç dünyasında keşifler yapmıyor yada yapmaktan korkuyor.
Neden içimizdeki sonsuz coğrafyada bir kazı yapmıyoruz? Neden bir sondaj atmıyoruz içimizin derinliklerine? Neden bir gemiye binip dünyanın haritasını çizen Piri Resi gibi içimizin haritasını çıkartmıyoruz. Hani çıkartıp da asmıyoruz odamızın duvarına. Galiba bunun en büyük sebebi kendimizi keşfetmekten kendimizi bulmaktan korkmamız. Hani gerçeği bulduğumuzda kendimiz için çizdiğimiz sınırların yıkılacağını biliyoruz. Kırılacağını biliyoruz kalıplaştırdığımız içimizde ki ön yargı fay hattının. Büyük bir deprem yaşayacağız bunun en kazı altında kalmaktan korkuyoruz.
Hep içimize yol almak yerine kendimizden kaçarak başkaları olmak durumunda kalıyoruz. Başkalarının sevdalarına yol alıyoruz, başkaları için aşık oluyoruz, başkaları için öfkeleniyor, başkaları için gülümsüyoruz. Hayatımız dışardan bize monte edilmiş yaşamlarla örülü. Bize çizilen sınırların dışına çıkamıyoruz. Kalıplaşmış, klişeleşmiş düşünce içerisinde bir kısır döngü fasit daire çizip duruyoruz. Ve her nedense içinde kazı yapanlara, içinin sırlarını keşfetmeye çıkanları cahillikle, geri olmakla suçluyoruz.
Ne zamana kadar sürer bilmiyorum antik çağlardan kalma düşüncelerle bu yolculuk. Nereye kadar gider bu gözü kapalılık. Ve ne kazandırır insana, ne kazandırmıştır ki madenin ortasına putlar dikenlere.
Oysa biraz kendimizi zorlasak, kırsak bize dayatılanları, yürüsek içimizdeki yol boyu omuzlarımızda Ferhat misali kazma. Yürüsek her yanı çiçeklerle örtülmüş patikadan. Hemen yanı başımızdan kazmaya başlasak ne hazineler çıkacak karşımıza, ne zümrütten tepeler, ne gümüş tenli dereler, ne Anka kuşları kanatlanacak hemen oracıktan. Karunun hazinelerinden daha fazla hazine bulacağız. Farkına varacağız mutlulukun içimizde olduğunun.
Hani bir sabah gün doğumu ile açılsak içimizdeki coğrafyanın sularına. Çözülmeyi bekleyen binlerce buzulun olduğunu göreceğiz kutuplarımızda. Karanlıkları aydınlatacak dışımızda ki mağara adamlarına yol gösterecek binlerce ışığın varlığını hissedeceğiz. Binlerce güneşin doğduğunu ancak bir güneşin var olduğunu keşfedeceğiz. Yıldızları sayacağız yakamozlu gecelerde. Mehtaplı şarkılar düşecek dilimize. Sevmenin rengi değişecek eleğim sağmanın altından geçtiğimizde. Yedi renkten yedi binlerce renkler türeteceğiz yarının resmini çizmek için.
Olmazların ritmini duyar gibiyim. Ama hiç denemedik biz içimizdeki coğrafi keşiflere çıkmayı. Birkaç felsefecinin, birkaç psikologun çizdiği iç dünya haritasından başka ne var ki elimizde. Oysa insanın içindeki coğrafyanın sınırları kainatın sınırlarından daha geniş bunu keşfetmeliyiz. Bize sunulanlar koça bir okyanusun içerisinde bir damla sudan daha küçük. Bize verilen birkaç söylemle içimizin sahilinde oyalanıp duruyoruz. Oysa her insanın kendi coğrafyası vardır. Bu sebepten her insan kendi içine zaman zaman seyahatlara çıkmalıdır. Çıktığı seyahatlardan notlar almalı. Ve onu zaman zaman okumalıdır içindeki adama.
Söner mi sanıyorsunuz suyla içinizde ki yangın?
Döner mi sanıyorsunuz kırılan dişlisi çarkın?
İnsan en çok kendine uzak durmakta, yaban
Oysa insan farkında olmasa da en çok kendine yakın

Bazen çekilmeliyiz içimizde ki Hiraya uzakta yağan yağmuru, yakında kavrulan çölü ve ötedeki sesi dinlemeliyiz.

Başa Dön