Ben İstanbul Kadar Acıyım

Aşk, martı kanadının denize değdiği andır, Yitirilen, kumsalda beklemekle geçirilen zamandır. ERDEN ERKİN

yazı resimYZ

BEN İSTANBUL KADAR ACIYIM

Sokaklar boştu o gece, İstanbul sarhoştu.
İstanbul uykusuzdu, barlar huzursuz.
En yaşlı totem kaybolmuştu.

(Bilmiyorum aldandım geldim nesine;
Nasıl İstanbul'dur bu, pis ve rezil öylesine?)

Sanki başarını kadehlerde kutlamak için yaratıldım ben;
Bursa yetmedi, İstanbul gecelerinin de müdavimi oldum ben.
Aslında hoş bir seda bırakmak isterdim gelip geçerken,
ya da buruk bir veda.
Belki de hüzünlü bir sonbaharda
dalgalar kumsalı ninnisiyle öperken,
en güzeli seni düşünmekti martı çığlıklarını dinlerken.

[Ben seni sevmek için yaratıldım;
ben seni övmek.]

Aylardan kasım sabahı zemheri soğuğu yağdı üzerime,
alacakaranlıkta üşüdüm.
Önce ay kayboldu,
ardından yıldızlar.
Yollar aldı gitti beni;
yalnızlık kopkoyu oturdu yüreğime.
Ben, sensizken her şeye küstüm,
ve narçiçeğinin yere düşmesiyle
ben de düştüm.

(Neden hep martı çığlıkları İstanbul'da duyulur;
neden hep kalp aynı yerden kırılır?)

..........

( Gözlerin çim yeşiliydi bakarken dinlenirdim;
ağlamak gelirdi içimden hüzünlenirdim. )

Dönüşü olmayan bir yoldayım,
yürüyorum uzun uzun;
içimde dayanılmaz bir acı,
tarifsiz bir hüzün.

[Ben kumsalına geldiğim zaman,
Sen deniz olurdun, ben umman.]

..

Aşk bir büyüdür, bir iksir,
akıl tutulur, kalp esir.
Ne yapsam, ne etsem, boştur ne desem;
dört işlem yetmez, sonsuz bir kesir.

(Aşk, martı kanadının denize değdiği andır;
Yitirilen, kumsalda beklemekle geçirilen zamandır.)
..

Artık, yamaçtan huzursuz akşamların inme vaktidir;
İstanbul'dan gitmek
ve boş kadehlerde başarı kutlamak.
Hoşça kal başımın tacı,
ben İstanbul kadar acıyım;
sen kendine acı.

ERDEN ERKİN

Başa Dön