Sağanak yağıyor. Usulca bir adam beliriyor. Gölgesi boyundan kısa. Koşturuyor. Yüzünde belirsiz bir ifade. Islanıyor.
Günahlarından arınıyor sanki. Bir dua gibi yağıyor yağmur. Sadece gök ve yer arasındaki bir sadakat yemini. Bir vefa...
Yağmur en ıslanmadık yer bırakıncaya dek, yağıyor. Dua bitmiyor.
Ve yer çatlıyor. Islak adam yerin arasına kaçıyor. Düşüyor. Çıkmaya çalışıyor. Olmuyor. Yalnızlığa düşüyor.
Yalnız ağlıyor. Yalnızlar daha yalnız kalıyor şimdi. Kalabalık bir kara parçası kopuyor o sırada. Araya karışmış, 3 temel hisle...
Umut, vicdan ve beraberlik hissi... O kopan kara parçasını adı dünya. Bizlerse hala arıyoruz, arada kaybolan umudu,vicdanı ve
yalnızlığın yorduğu bedenleri...
Halbuki ne kara parcasıydı yalnız olan, ne umut, ne vicdan... Sadece beraberken yalnızdı tüm hisler... Ve beraberliktan kaynaklanıyordu yalnızlık...
Hisler bile yoruluyordu... Ellerinde beraberlikle... Islanmamış gelecekle...
Ve bir adam beliriyordu. Elinde fener, gölgesini arıyarak. Sağanak yoktu artık. Dualar sadece dua olarak kaldı vicdanlarda.
Şimdinin insanı, sağanağı tutyordu elleriyle... Vefaya yemin ederek... Ardından beraberlikten kaynaklanıyordu yalnızlık...
09.09.2010-Perşembe
Saat:01.00