"Geleceğe bakan herkesin gözlüğü buğulu; ama edebiyatçılarınki aynı zamanda çizik ve ters takılmış." - Terry Pratchett"

Buğdayda Septorya Yaprak Lekesi Hastalığı ve Entegre Mücadele Stratejileri

Buğday verimini tehdit eden Septorya yaprak lekesi hastalığı, özellikle nemli ve serin iklimlerde %50'ye varan kayıplara neden olabilir. Zymoseptoria tritici mantarının yol açtığı bu fungal hastalık, Türkiye'nin Akdeniz Bölgesi'nde sık görülmektedir. Buğday üretiminin sürdürülebilirliği için bu hastalıkla mücadelede entegre zararlı yönetimi yaklaşımı kritik önem taşımaktadır.

yazı resim

Buğday, dünya genelinde ve Türkiye'de en önemli tahıl ürünlerinden biridir. Ancak buğday üretiminde verim ve kaliteyi etkileyen birçok hastalık bulunmaktadır. Bunlar arasında Septorya yaprak lekesi, özellikle nemli ve serin iklimlerde ciddi ekonomik kayıplara neden olan fungal bir hastalık olarak öne çıkmaktadır. Zymoseptoria tritici (eski adıyla Septoria tritici) mantarının neden olduğu bu hastalık, uygun koşullarda buğday üretiminde %25-50'ye varan verim kayıplarına yol açabilmektedir. Türkiye'de özellikle Akdeniz Bölgesi'nde sıklıkla epidemilere neden olan bu hastalıkla mücadelede, entegre zararlı yönetimi yaklaşımı büyük önem taşımaktadır.
Hastalık Etmeni ve Biyolojisi Etmen ve Konukçuları
Septorya yaprak lekesi hastalığının etmeni Zymoseptoria tritici (syn. Septoria tritici Rob. in Desm.) mantarıdır. Hastalık öncelikli olarak buğdayı enfekte etmekle birlikte, uygun koşullarda triticale ve çavdarı da enfekte edebilir. Nadiren arpa ve bazı yulaf türleri üzerinde de görülebilir. Ancak hastalığın buğday dışındaki konukçular üzerinde hastalandırma gücü oldukça zayıftır. Arpa, çavdar ve diğer buğdaygiller, özellikle Poa spp. ve Agrostis spp. türleri de alternatif konukçular arasında yer almaktadır.
Yaşam Döngüsü ve Hayatta Kalma
S. tritici, enfekteli ürün artıkları ve kendiliğinden gelen buğday bitkileri üzerinde yaşamını sürdürür. Enfekteli bitki artıkları, özellikle derin sürülmemişse ve çürümemişse toprak yüzeyinde 3 yıldan fazla canlı kalabilir ve bu süre boyunca spor üretme kapasitesini koruyabilir. Bu durum, hastalıkla mücadelede bitki artıklarının yönetimini kritik bir öneme taşımaktadır. Yağışlı hava koşullarında, enfekteli anız veya ürün artıkları üzerinde, toprak yüzeyinde sporlar (pikniyosporlar) oluşur. Bu sporlar yağmur damlaları veya rüzgârla buğday yapraklarına taşınır. Yaprak yüzeyinde ıslaklık en az 6 saat süreklilik gösterdiğinde sporlar çimlenir ve yaprağı enfekte ederler. Yapraklar 2-3 gün süreyle ıslak kaldığında enfeksiyon oranı önemli ölçüde yükselir.
Hastalığın Gelişme Koşulları
S. tritici konidiosporlarının (pikniyospor) çimlenmesi için optimum sıcaklık 20-25°C'dir. Hastalık etmeni 5°C'den 35°C'ye kadar oldukça geniş bir sıcaklık aralığında gelişebilme yeteneğine sahiptir. Ancak havanın sıcak ve kurak dönemleri ile kış aylarındaki şiddetli soğuklar hastalığın gelişmesini durdurur. Enfeksiyonlar, uygun sıcaklık ve birbirini takip eden yağışlı havalar süresince devam eder. Hastalığın ilk belirtileri, yapraklarda bulaşmadan 14-21 gün sonra görülmekle birlikte, orantılı nemin yüksek olduğu koşullarda bu süre 5-6 güne kadar kısalabilir. Bu durum, hastalığın hızlı bir şekilde yayılabileceğini ve erken müdahale gerekliliğini göstermektedir.
Hastalığın Belirtileri ve Tanısı
İlk Belirtiler
Hastalığın ilk belirtileri, genellikle yaşlı alt yapraklarda ortaya çıkar. Yaprak üzerinde damarlar ile sınırlandırılmış, küçük, düzensiz, kırmızımsı-kahverengi lekeler şeklinde başlayan hastalık, zamanla üst yapraklara doğru ilerler. Bu lekelerin karakteristik özelliği, yaprak damarları ile sınırlı olmalarıdır.
İleri Dönem Belirtileri
Hastalık ilerledikçe, kül rengi lekelerin merkezinden gelişme görülür. Bu lekelerin genişlemesi ve birleşmesi sonucunda yaprağın tamamı lekelerle kaplanabilir. Lekelerin üzerinde küçük, koyu renkli noktalar şeklinde piknitler (spor yapıları) görülür. Bu piknitler, hastalığa "benekli yaprak lekesi" isminin verilmesine neden olmuştur. Piknitler gri-kahverengi ve küremsi olup, yaprak dokusu içinde gömülü olarak bulunurlar. Olgunlaşan piknitlerden nemli ortamlarda beyazdan deve tüyü rengine kadar değişen renkte spor kitlesi (pikniyospor) dışarı akar. Enfekteli boğumlar üzerinde bazen koyu renkli ve dokuya gömülmüş noktalar şeklinde piknitler gözlemlenebilir.
Hastalığın İlerleyişi
Hastalık ilk olarak alt yapraklarda görülür. Daha üst yapraklara yayılma hızı, çevre koşullarına ve buğday çeşidinin duyarlılığına bağlı olarak değişkenlik gösterir. İlginç bir şekilde, hastalığın şiddeti bitki olgunluğa yaklaştıkça azalma eğilimi gösterir. Ancak bu durum, kritik gelişme dönemlerinde meydana gelen enfeksiyonların verim üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaz.
Diğer Hastalıklardan Ayırımı
Bazen aynı bitki üzerinde diğer yaprak hastalıkları da görülebilir. Bu nedenle Septorya yaprak lekesinin doğru teşhisi büyük önem taşır. Karakteristik piknitler ve damarlarla sınırlı lekeler, hastalığın tanısında en önemli kriterlerdir. Yaprak üzerindeki lekelerin detaylı incelenmesi ve piknitlerin varlığının tespiti, kesin tanı için gereklidir.
Ekonomik Önemi ve Coğrafi Yayılış
Türkiye'deki Durumu
Septorya yaprak lekesi, Türkiye'nin Ege, Marmara ve İç Anadolu Bölgelerinde de görülmekle birlikte, özellikle Akdeniz Bölgesi'nde zaman zaman epidemilere neden olarak ekonomik açıdan önemli zararlara yol açmaktadır. Bölgenin iklim özellikleri, özellikle bahar aylarındaki yağışlı ve nispeten serin hava koşulları, hastalığın gelişmesi için ideal ortam sağlamaktadır.
Verim Kayıpları
Hastalık, bitkinin fotosentez yapma kapasitesini önemli ölçüde azaltarak ciddi verim kayıplarına neden olur. Yaprakların kuruyup dökülmesi, bitkinin ışık enerjisini kullanma yeteneğini kısıtlar. Uygun koşullarda ve mücadele yapılmadığında, Septorya yaprak lekesi %25-50'ye varan verim kayıplarına yol açabilir. Bu kayıpların ekonomik karşılığı, hastalığın kontrol altına alınmasını tarımsal üretim açısından zorunlu kılmaktadır. Entegre Mücadele Stratejileri
Septorya yaprak lekesi ile mücadelede, tek bir yöntem yerine birden fazla stratejinin bir arada kullanıldığı Entegre Zararlı Yönetimi (IPM) yaklaşımı en etkili ve sürdürülebilir çözümü sunmaktadır. Bu yaklaşım, kültürel önlemleri temel alırken, gerektiğinde kimyasal mücadele yöntemlerini de içermektedir.
Kültürel Önlemler
Kültürel önlemler, hastalıkla mücadelenin temeli ve en sürdürülebilir yoludur. Bu yöntemler, hastalığın yaşam döngüsünü kırarak, mantarın toprakta ve bitki artıklarında hayatta kalma şansını büyük ölçüde azaltır.
Dayanıklı Çeşit Kullanımı
Hastalığa karşı genetik direnç gösteren buğday çeşitlerinin ekilmesi, en etkili ve ekonomik önlemlerden biridir. Duyarlı çeşitlerin ekiminden kesinlikle kaçınılmalı, bölgeye uygun dayanıklı çeşitler tercih edilmelidir. Çeşit seçiminde, yalnızca hastalık direncine değil, aynı zamanda verim potansiyeli, kalite özellikleri ve bölgenin iklim koşullarına uygunluk gibi faktörler de dikkate alınmalıdır.
Ekim Nöbeti Uygulaması
Ekim nöbeti (münavebe), hastalıkla mücadelede kritik öneme sahip bir kültürel yöntemdir. Aynı tarlaya üst üste buğday ekilmesi, toprak yüzeyindeki enfekteli bitki artıklarında hayatta kalan mantarın yeni ekilen bitkileri enfekte etme riskini önemli ölçüde artırır. Bir yıl nadas bırakılması veya buğdaygiller dışında farklı bir ürünün (sebze, bakliyat, yem bitkisi) yetiştirilmesi, hastalık döngüsünü kırarak etmenin popülasyonunu azaltır. En az 2-3 yıllık ekim nöbeti uygulaması, enfekteli bitki artıklarının çürümesine ve mantar sporlarının canlılığını yitirmesine olanak tanır. Bu süre, etmenin toprak yüzeyinde 3 yıldan fazla canlı kalabildiği göz önüne alındığında, hastalık yönetimi için ideal bir uygulamadır.
Tarla Temizliği ve Derin Sürüm
Hasattan sonra enfekteli bitki artıklarının yönetimi, hastalıkla mücadelede kritik bir adımdır. Bitki artıkları tarladan uzaklaştırılmalı veya derin sürüm yapılarak toprağın altına gömülmelidir. Derin sürüm, enfekteli artıkların toprağın alt katmanlarına gömülmesini sağlayarak, sporların yeni bitkilere ulaşmasını engeller. Ayrıca, toprak mikroorganizmalarının bitki artıklarını daha hızlı çürütmesine olanak tanır. Sığ sürüm veya hiç sürüm yapılmaması durumunda, bitki artıkları toprak yüzeyinde kalarak hastalık döngüsünün devamına zemin hazırlar. Bu nedenle, özellikle hastalığın yaygın olduğu bölgelerde derin sürüm uygulaması büyük önem taşır.
Dengeli Gübreleme
Toprak analizi sonuçlarına göre yapılacak dengeli gübreleme, bitkinin sağlıklı gelişmesini sağlarken, hastalıklara karşı direncini de artırır. Özellikle gereğinden fazla azotlu gübre kullanımından kaçınılmalıdır. Aşırı azot uygulaması, bitkinin yumuşak ve sulu bir dokuya sahip olmasına neden olarak, hastalıklara karşı duyarlılığını artırır. Ayrıca, bitki örtüsünün yoğunlaşması ve yapraklar arası nem oranının artması, hastalık gelişimi için ideal ortam oluşturur. Dengeli fosfor ve potasyum uygulaması ise bitkinin hücre duvarı yapısını güçlendirerek, mantar enfeksiyonlarına karşı fiziksel bir bariyer oluşmasına yardımcı olur.
Uygun Ekim Uygulamaları
Sık ekimden kaçınılmalı ve mibzerle ekim tercih edilmelidir. Sık ekim, bitki örtüsünün yoğunlaşmasına ve yapraklar arası havanın dolaşımının azalmasına neden olur. Bu durum, nem oranının yüksek kalmasına ve hastalığın hızla yayılmasına zemin hazırlar. Mibzerle yapılan ekim, tohumların düzenli aralıklarla ve uygun derinlikte ekilmesini sağlayarak, bitkiler arası hava dolaşımını iyileştirir. Ayrıca, bölgenin iklim koşullarına uygun ekim zamanının seçilmesi de önemlidir. Geç ekim, hastalığın kritik gelişme dönemlerini kaçırmaya yardımcı olabilir, ancak bu uygulama verim potansiyelini etkileyebileceğinden dikkatle değerlendirilmelidir.
Kimyasal Mücadele
Kimyasal mücadele, iklim koşullarının hastalık gelişimine uygun olduğu ve epidemi riski bulunan durumlarda uygulanan bir kontrol yöntemidir. Kimyasal mücadele, önleyici değil kontrole yönelik bir yaklaşımdır ve mutlaka kültürel önlemlerle birlikte uygulanmalıdır.
İlaçlama Zamanının Belirlenmesi
Kimyasal mücadelenin başarısı, doğru zamanda uygulamaya büyük ölçüde bağlıdır. Genel olarak en uygun ilaçlama zamanı, bayrak yaprağının tamamen açıldığı kın döneminin sonu veya başak çıkışından hemen öncesidir. Bu dönem, bitkinin en kritik gelişme aşamasıdır ve bayrak yaprağının sağlığı doğrudan verim ile ilişkilidir. Ancak, erken dönemde bitkinin üst kısımlarına doğru hızla yayılan bir enfeksiyon tespit edildiğinde, bayrak yaprağının çıkması beklenmemelidir. Benzer şekilde, tarla enfekteli ise ve başaklanma döneminde yağışlı havalar devam ediyorsa, ekonomik zarar riski nedeniyle ilaçlamaya ihtiyaç duyulabilir.
İlaçlama kararı verilirken şu faktörler dikkate alınmalıdır:
- Hastalığın tarlada görülme durumu ve şiddeti
- Hava tahminleri ve nem koşulları
- Bitki gelişme dönemi
- Çeşidin duyarlılık durumu
- Önceki yıllardaki hastalık geçmişi
Kullanılacak Fungisitler ve Etki Mekanizmaları
Türkiye'de Septorya yaprak lekesi ile mücadelede kullanılan fungisitler, farklı etki mekanizmalarına sahip kimyasal gruplardan oluşmaktadır. Direnç gelişimini önlemek için, bu grupların rotasyon halinde kullanılması büyük önem taşır.
Triazol Grubu (DMI - Demethylation Inhibitor) Fungisitler
Triazol grubu fungisitler, mantarın hücre zarının temel bileşeni olan ergosterolün sentezini engelleyerek etkisini gösterir. Sistemik etki göstermeleri sayesinde, bitkinin tüm kısımlarına dağılarak koruyucu ve tedavi edici etki sağlarlar.
- Epoksikonazol (Epoxiconazole): Yüksek etkinliği ile bilinen bu etken madde, özellikle buğdayda Septorya mücadelesinde yaygın olarak kullanılır. Uzun süreli koruyucu etkisi ve sistemik hareketi, onu tercih edilen ürünlerden biri haline getirir.
- Tebukonazol (Tebuconazole): Geniş spektrumlu bir fungisit olan tebukonazol, Septorya dahil birçok yaprak hastalığına karşı etkilidir. Hızlı absorpsiyon özelliği sayesinde, uygulamadan kısa süre sonra yağış olsa bile etkisini koruyabilir.
- Protiokonazol (Prothioconazole): Yeni nesil triazol grubu fungisitlerden olan protiokonazol, hem koruyucu hem de tedavi edici özellik gösterir. Bitki içinde yukarı doğru hareketliliği sayesinde, özellikle üst yaprakların korunmasında etkilidir.
Strobilurin Grubu (QoI - Quinone Outside Inhibitor) Fungisitler
Strobilurin grubu fungisitler, mantarın mitokondrisindeki enerji üretim mekanizmasını hedef alarak etkisini gösterir. Bu grup, geniş spektrumlu koruyucu etki sağlar ve bitki fizyolojisi üzerinde olumlu etkilere sahiptir.
- Azoksistrobin (Azoxystrobin): İlk kullanıma sunulan strobilurin grubu fungisitlerden biridir. Septorya dahil birçok hastalığa karşı etkili olup, aynı zamanda bitkinin fotosentez verimliliğini artırarak yeşil yaprak alanının daha uzun süre korunmasını sağlar.
- Piraklostrobin (Pyraclostrobin): Yeni nesil strobilurin grubu fungisitlerden olan piraklostrobin, uzun süreli koruyucu etkisi ve yağ penetrasyonu ile dikkat çeker. Düşük dozlarda bile yüksek etkinlik gösterir.
SDHI (Succinate Dehydrogenase Inhibitor) Grubu Fungisitler
SDHI grubu fungisitler, mantarın solunum zincirindeki suksinat dehidrojenaz enzimini inhibe ederek etkisini gösterir. Bu grup, nispeten yeni bir fungisit grubu olup, diğer gruplara karşı gelişen direnç problemine çözüm sunmaktadır.
- Fenpikoksamid (Fenpicoxamid): Yeni nesil bir fungisit olan fenpikoksamid, özellikle Zymoseptoria tritici'ye karşı yüksek etkinlik gösterir. Farklı etki mekanizması sayesinde, diğer fungisit gruplarına direnç geliştirmiş populasyonlara karşı da etkilidir.
- Pidiflümetofen (Pydiflumetofen): Geniş spektrumlu bir SDHI fungisiti olan pidiflümetofen, Septorya dahil birçok hastalığa karşı etkilidir. Uzun süreli koruyucu etkisi ve sistemik hareketi ile dikkat çeker.
Karışım Ürünleri
Farklı etki mekanizmalarına sahip fungisitlerin kombinasyonu, hem etkinliği artırmakta hem de direnç gelişimini geciktirmektedir. Karışım ürünlerinin kullanımı, modern fungisit stratejilerinin temel taşlarından birini oluşturur.
- Epoksikonazol + Piraklostrobin: Triazol ve strobilurin gruplarının sinerjistik etkisini birleştiren bu karışım, geniş spektrumlu koruma sağlar ve uzun süreli etkilidir.
- Tebukonazol + Azoksistrobin: Yaygın kullanılan bu kombinasyon, farklı etki mekanizmaları sayesinde direnç gelişimine karşı koruma sağlar ve hem koruyucu hem tedavi edici etki gösterir.
- Protiokonazol + SDHI Karışımları: Modern fungisit stratejilerinde tercih edilen bu kombinasyonlar, üç farklı etki mekanizmasını bir araya getirerek maksimum etkinlik ve direnç yönetimi sağlar.
Uygulama Tekniği ve Ekipman
İlaçlamaların başarısı, doğru ekipman seçimi ve uygulama tekniğine bağlıdır. İlaçlamalar mutlaka yer aletleriyle yapılmalıdır. Özellikle büyük ekim alanları için, iş genişliği fazla olan hidrolik tarla pülverizatörleri tercih edilmelidir.
İlaçlama öncesi yapılması gerekenler:
- Kalibrasyon: Kullanılacak su miktarı mutlaka kalibrasyon ile belirlenmeli, pülverizatörün dakikada verdiği su miktarı hesaplanmalıdır.
- Püskürtme Basıncı: Yeterli yaprak yüzeyi ıslanması için uygun püskürtme basıncı (genellikle 2-3 bar) ayarlanmalıdır.
- Meme Seçimi: Damla boyutu ve dağılımı için uygun memeler seçilmelidir. Septorya mücadelesinde orta boyutlu damlalar üreten memeler tercih edilir.
- Uygulama Hacmi: Dekara 20-30 litre su kullanımı, yaprak yüzeyinin yeterince ıslanması için genellikle yeterlidir.
Karışım Uygulamaları
Erken dönemde (sapa kalkma başlangıcına kadar), oluşabilecek epidemik durumlarda, ilaç karışabilirliği dikkate alınarak yabancı ot mücadelesi ile birleştirilebilir. Ancak, karışım uygulamalarında mutlaka ürün etiketlerindeki karışabilirlik bilgileri kontrol edilmelidir. Bazı herbisitler fungisitlerin etkinliğini azaltabilir veya fitotoksisite riskini artırabilir.
Uygulama Sonrası Değerlendirme
Yapılan ilaçlamanın başarısının değerlendirilmesi, gelecekteki mücadele stratejilerinin planlanması açısından önemlidir. Son ilaçlamadan, kullanılan fungisitin etki süresi kadar bir süre geçtikten sonra değerlendirme yapılmalıdır.
Değerlendirme Yöntemi
Tarlanın köşegenleri doğrultusunda yürüyerek, rasgele seçilmiş 50 bitkinin üstten itibaren ilk 4 yaprağı incelenir. Her bir yaprak, hastalık şiddetine göre 0-5 skalasında değerlendirilir.
Hastalık Şiddeti Skalası
| Skala Değeri | Hastalık Şiddeti Tanımı | Lekeli Alan Oranı |
|--------------|-------------------------|-------------------|
| 0 | Yaprakta leke yok | %0 |
| 1 | Çapı 0.5 mm'den küçük, sarı lekeler var | %0-10 |
| 2 | Genişliği 1 mm ve boyu 0.5-1 cm, oval nekrotik lekeler. Piknid gelişmesi yok veya birkaç adet | %11-25 |
| 3 | Genişliği 1-2 mm, uzunluğu 1-1.5 cm oval lekeler, bazıları birleşik halde, hafif piknid gelişmesi var | %26-45 |
| 4 | Lekelerin çoğu birleşmiş halde, nekrotik leke yok, çok sayıda piknid gelişmesi var | %46-75 |
| 5 | Lekeler tamamen birleşmiş, çok miktarda piknid gelişmesi var | %76-100 |
Başarı Kriteri
İlaçlama öncesi ve sonrası elde edilen ortalama hastalık oranı karşılaştırılır. Eğer hastalık düzeyinde artış yoksa veya azalma görülmüşse, uygulamanın başarılı olduğu kabul edilir. Hastalık düzeyinde artış gözlenirse, fungisit seçimi, uygulama zamanı veya tekniği gözden geçirilmelidir.
Tekrarlama Stratejisi
İlaçlamanın tekrarlanması gerektiği durumlarda, bitki koruma ürünlerinin etiketinde belirtilen etki süreleri dikkate alınmalıdır. Genellikle, fungisitlerin koruyucu etkisi 14-21 gün sürer, ancak bu süre yağış miktarı, hava sıcaklığı ve hastalık baskısına bağlı olarak değişebilir. Yoğun yağışlar fungisitin yaprak yüzeyinden yıkanmasına neden olabilir ve koruyucu süreyi kısaltabilir. Bu durumda, etiket tavsiyelerine uygun olarak erken tekrarlama gerekebilir.
Direnç Yönetimi
Fungisit direnci, modern tarımda karşılaşılan en önemli sorunlardan biridir. Zymoseptoria tritici, yüksek genetik çeşitliliği ve hızlı çoğalma kapasitesi nedeniyle, fungisitlere karşı direnç geliştirme potansiyeli yüksek bir patojendir. Özellikle strobilurin grubu fungisitlere karşı dünya genelinde yaygın direnç gelişimi rapor edilmiştir.
Direnç Yönetimi Stratejileri
- Rotasyon: Farklı etki mekanizmalarına sahip fungisitlerin dönüşümlü kullanımı, direnç gelişimini geciktirir.
- Karışım Kullanımı: Farklı etki mekanizmalarına sahip fungisitlerin karışımı, direnç riskini azaltır.
- Doz Disiplini: Etiket dozlarının altında uygulama yapmaktan kaçınılmalıdır. Düşük dozlar, direnç gelişimini hızlandırır.
- Entegre Yaklaşım: Kimyasal mücadeleye aşırı bağımlılık yerine, kültürel önlemlerle birlikte dengeli bir yaklaşım benimsenmelidir.

Yorumlar

Başa Dön