Modern toplumda bazı meslekler, asli işlevlerinden o kadar uzaklaşmışlardır ki, varlık nedenleri sorgulanır hale gelmiştir. Tercih danışmanlığı ve deprem bilimi, bu eleştirel noktada duran iki meslek olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ikisi de toplumsal ihtiyaçlardan doğmuş, ancak zamanla içi boşalmış, ritüelleşmiş ve en önemlisi, amacına hizmet etmekten uzaklaşmış yapılar haline gelmiştir. Türkiye'de tercih danışmanlığı, öğrencilerin hayatlarının en kritik kararlarından birini verirken yanlarında olması gereken bir meslek olarak tasarlanmıştı. Ancak bugün geldiği nokta, adeta bir kumar masasına benzemektedir. Ve bu kumarın kaybedenleri her zaman öğrencilerdir. Tercih danışmanlığının en temel hatası, öğrencileri bir puan olarak görmesi ve kararlarını yalnızca bir yıllık taban sıralamalar üzerinden vermesidir. Sistem şu şekilde işlemektedir:
- "Sıralaman nedir?" sorusuyla başlanır
- Öğrencinin sıralamasının %75'i kadar yukarıdan "hayal bölümler" yazılır
- Sıralama 0.9 ve 1.1 ile çarpılarak orta tercih aralığı belirlenir
- Son tercihlerde sıralamanın 1.5 ila 2 katı aralığındaki bölümler eklenir
Bu yaklaşımın en büyük sorunu, istatistiksel olarak hiçbir değer taşımamasıdır. Çünkü:
- Üniversite kontenjanları her yıl değişir.
- Bölümlerin popülaritesi dalgalanır.
- Ekonomik koşullar tercihleri etkiler.
- Yeni bölümler açılır, eskiler kapanır.
- Öğrenci profili sürekli değişir.
Peki neden kimse en az 3-4 yıllık verilere bakmaz? Neden fark tabanlı trend analizi yapılmaz? Çünkü bu, danışmanlarda gerçek bir analitik çaba gerektirir. Oysa mevcut sistem, bir Excel tablosuna sıralama girip otomatik tercih listesi oluşturmaktan ibarettir.
İnsanı Unutmuş Bir Sistem
Tercih danışmanlığının ikinci büyük hatası, öğrenciyi birey olarak görmemesidir. Bir öğrencinin:
- Mizacı (içe dönük mü, dışa dönük mü?)
- İlgi alanları (sanatsal mı, analitik mi, sosyal mi?)
- Değerleri (maddi başarı mı, toplumsal katkı mı, özgürlük mü?)
- Yaşam gayesi (ne için yaşıyor, kendini nerede görüyor?)
- Fıtratı (hangi alanlara doğal yatkınlığı var?)
- Ruhsal eğilimleri (hangi çalışma biçimleri onu mutlu eder?) hiçbiri sorgulanmaz.
Rehber öğretmenler veya danışmanlar, öğrenciye "Neyi seviyorsun?" diye sormaz; "Sıralaman nedir?" diye sorar. Bu, eğitim felsefesinin en temel ilkesinin ihlalidir: İnsan araç değil, amaçtır. Her yıl, bu sistemin kurbanı olan binlerce öğrenci ya boşta kalır ya da yanlış bölümlere yerleşir:
- Yüksek puanlı ama mutsuz öğrenciler, "prestijli" ama sevmedikleri bölümlere gider.
- Düşük puanlı ama potansiyeli yüksek öğrenciler, gelişimlerini engelleyen yerlere sıkışır.
- Psikolojik olarak uyumsuz bölümlere giden öğrenciler, depresyon, tükenmişlik ve okulu bırakma riskiyle karşılaşır.
Ve en acı gerçek: Hiçbir rehber öğretmen veya danışman hesap vermez. Başarı, "kaç öğrenciyi yerleştirdin"le ölçülür; "kaçını doğru yere yönlendirdin"le değil. Vicdani ve mesleki sorumluluk mekanizması yoktur. Türkiye'de tercih danışmanlığı eğitimi yoktur. Var olan programlar, birilerinin "işe yaramayan deneyimleri"ni aktarır. Bu programlarda:
- Fark tabanlı trend analizi öğretilmez.
- Psikometrik değerlendirme yapılmaz.
- Kariyer psikolojisi derinlemesine işlenmez.
- Sektör analizleri, mezuniyet sonrası iş olanakları, dönüşen beceriler araştırılmaz.
- Öğrenciyi tanıma sanatı değil, fal bakma işi öğretilir.
Danışmanlar, bölümleri derinlemesine bilmezler. Sadece "geçen yıl taban sıralaması şu kadardı" derler. Gerçek anlamda rehberlik değil, kumar oynanır. Tercih danışmanlığı, öğrenci ve yapay zekâ birlikteliğiyle çok daha verimli yapılabilir:
- YZ, öğrencinin kişilik testlerini, ilgi envanterlerini, değer anketlerini işleyebilir.
- 10 yıllık taban puan verilerini, kontenjan değişimlerini, sektör trendlerini analiz edip fark tabanlı trend analizi yapabilir.
- Mezunların kariyer yollarını, maaş ortalamalarını, iş memnuniyetlerini karşılaştırabilir.
- Öğrenciye kişiselleştirilmiş, veri destekli, psikolojik uyumlu tercih listesi oluşturabilir.
Karar verme sürecinin teknik kısmı artık yapay zekâya devredilebilir. Mevcut sistem zaten bu işi yapamadığına göre, yapay zekâ geçişi kaçınılmazdır.
Falcılığa Dönüşen Bilim
Deprem bilimi (sismoloji), aslında son derece değerli bir bilim dalıdır. Ancak Türkiye'de bu bilim dalı, ne zaman deprem olacak sorusuna cevap veremeyen bir meslek olarak algılanıyor ve bu algı, mesleği içten içe çürütüyor. Deprem bilimcinin görevi deprem tahmin etmek değildir. Asıl görevleri şunlardır: - Depremin doğasını anlamak: Yer kabuğundaki kırık sistemleri, fay hatları, tektonik gerilimler
- Risk haritaları oluşturmak: Hangi bölgeler daha riskli, hangi faylar daha tehlikeli
- Yapı standartları geliştirmek: Zemin türleri, sıvılaşma riski, bina dayanıklılığı
- Erken uyarı sistemleri kurmak: Sismik sensörlerle anlık ölçüm, otomatik alarmlar
- Toplumu bilinçlendirmek: Korku üretmek değil, bilinç oluşturmak
Ancak bugün, deprem bilimciler "ne zaman olacak?" sorusuna cevap veremeyince, toplum tarafından "işe yaramaz" görülüyor. Bu, bir cerrahtan "ölümsüzlük ilacı" istemek kadar absürt bir beklentidir. Türkiye'de deprem bilimi, maalesef siyasallaşmıştır. AKP'nin depremcileri ve CHP'nin depremcileri olarak iki kampa bölünmüş durumdadır. Bu durum, bilimin özerkliğini ve güvenilirliğini zedelemektedir. Bir deprem olduğunda, kimi bilim insanları hükümeti savunur, kimi muhalefeti destekler. Oysa bilim, ideolojiden bağımsız olmalıdır. Deprem, AKP'li veya CHP'li değildir; deprem, doğa olayıdır. Bugünkü ve gelecekte bilimsel düzeyde kesin zaman tahmini mümkün değildir ve olmayacaktır. Yapılabilecek en iyi şey, olasılık temelli tahmindir:
- "Önümüzdeki 30 yılda Marmara'da %60-70 olasılıkla büyük deprem bekleniyor"
- "Bu fay hattında enerji birikimi devam ediyor"
- "Zemin özellikleri nedeniyle bu bölge yüksek risk taşıyor"
Bu tahminler, meteorolojideki gibi günlük değil, istatistiksel öngörülerdir. Yani deprem bilimci "Salı günü saat 14:23'te deprem olacak" demez; "Bu bölge yüksek risk taşıyor, önleminizi alın" der. Yapay zekâ, deprem bilimcilerin yaptığı işlerin çoğunu çok daha hızlı, geniş kapsamlı ve hatasız yapabilir:
a. Veri Toplama ve İşleme
- Milyonlarca sismik sensör verisini anında analiz eder.
- Mikrosaniyelik titreşimleri karşılaştırır.
- İnsan gözünün göremediği örüntüleri yakalar.
b. Dinamik Risk Haritaları
- Uydu verilerini, GPS ölçümlerini, yer hareketlerini birleştirir.
- Anlık güncellenen tehlike haritaları oluşturur.
c. Bina ve Zemin Analizleri
- Şehirlerin 3D modellerini kullanarak simülasyonlar yapar.
- Hangi binaların hangi şiddette yıkılacağını öngörür.
d. Erken Uyarı Sistemleri
- Yer altı dalgalarını birkaç saniye önceden algılar.
- Otomatik alarm ve altyapı kesme sistemlerini devreye sokar.
e. İstatistiksel Tahmin
- Fayların geçmiş kırılma verilerini öğrenir.
- 10-30 yıllık olasılık hesaplamaları yapar.
Yapay zekâ, teknik görevlerin neredeyse tamamını insanlardan çok daha verimli biçimde yapabilir. O halde, deprem bilimciye neden ihtiyaç var?
Her iki meslek de şu ortak özellikleri taşımaktadır: - Amaçlarından Sapmış Meslekler
- Tercih danışmanlığı, öğrenciyi tanımak yerine 1 yıllık sıralamaya bakıp kumar usulü liste yazmaya dönüşmüştür
- Deprem bilimi, risk azaltmak yerine "ne zaman" sorusuna cevap vermeye çalışmaktadır - Veri Analizinde Yetersiz
- Tercih danışmanları, 3-4 yıllık fark tabanlı trend analizleri yapmaz.
- Deprem bilimciler, milyonlarca sensör verisini etkin işleyemez. - Yapay Zekâ Tarafından Kolayca İkame Edilebilir
- Her iki alandaki teknik işler, YZ tarafından daha hızlı ve doğru yapılabilir.
- İnsan faktörü, ancak duygusal destek ve etik denetim boyutunda gereklidir - Hesap Verebilirlik Eksikliği
- Tercih danışmanları, yanlış yönlendirmelerin sorumluluğunu almaz.
- Deprem bilimciler, başarısızlıklarını siyasallaştırarak gizler. - Toplumsal Güven Kaybı
- Öğrenciler ve aileler, tercih danışmanlarına güvenmiyor.
- Halk, deprem bilimcilerin tahminlerine inanmıyor.
Tercih Danışmanlığı İçin - Yapay zekâ destekli tercih sistemleri geliştirilmeli
- Psikometrik testler standartlaştırılmalı
- En az 5 yıllık veri analizleri zorunlu hale getirilmeli
- Danışmanlar, sonuç bazlı değerlendirilmeli (kaç öğrenci doğru yere yerleşti?)
- Öğrencinin kişiliği, değerleri ve potansiyeli merkeze alınmalı
Ancak tüm bunlar yapılsa bile, mevcut meslek yapısı dönüştürülmelidir. Artık klasik anlamda "rehber öğretmen" değil, veri bilimci + psikolog + kariyer koçu hibrit bir yapı gereklidir. Mevcut haliyle tercih danışmanlığı, ortadan kalkmalı ve yerine teknoloji-insan işbirliğine dayalı yeni bir model getirilmelidir.
Deprem Bilimi İçin - Yapay zekâ, deprem analizlerinin merkezine alınmalı
- Deprem bilimciler, "tahmin" baskısından kurtarılmalı
- Odak, önlem ve hazırlık olmalı, "ne zaman" değil
- Sismoloji, siyasetten arındırılmalı, bağımsız kurumlar güçlendirilmeli
- Halkın beklentileri, bilimsel gerçeklerle uyumlu hale getirilmeli
Ancak yine de, teknik işlerin çoğu yapay zekâya devredilebilir. Deprem bilimciler, ancak etik gözetim, politika geliştirme ve toplumsal iletişim gibi alanlarda gereklidir. Mevcut haliyle, klasik deprem bilimci mesleği ortadan kalkmalı ve yapay zekâ destekli afet yönetimi uzmanları yetiştirilmelidir.
Tercih danışmanlığı ve deprem bilimi, mevcut halleriyle artık işlevsizdir. Her ikisi de:
- Asli görevlerinden sapmıştır.
- Topluma zarar vermektedir.
- Yapay zekâ tarafından ikame edilebilir.
- Hesap verebilirlik mekanizmasından yoksundur.
Bu mesleklerin ortadan kalkması, acımasız bir eleştiri değil, kaçınılmaz bir dönüşümdür. Artık 21. yüzyılda, veri bilimi, yapay zekâ ve otomasyon çağında, insanların yapabileceği işler değişmiştir. Teknik analizler makinelere bırakılmalı; insanlar, etik, empati, bilişsellik ve strateji gerektiren alanlara odaklanmalıdır. Aksi takdirde, bu iki meslek de varlık nedeni olmadan var olan, topluma fayda yerine zarar üreten yapılar olarak tarih sahnesinden silinecektir. Ve belki de silinmesi gereken budur.




