Çölde İsyankar Bir Kum Tanesi

yıllardır çölde yaşayan bir meczup anılarından kaçan ve çöle sığınan briyle karşılaşırsa neler söylerdi? not: bunu okurken eğer elinizde varsa peter gabriel'in the feeling begins adlı ezgisinin size eşlik etmesine izin verin. yazının tadının değiştiğini görecesiniz. elinizde yoksa bir yolunu bulup size ulaştırmayı deneyeceğim. ama önce elinizde olmadığını bilmem gerkeiyor değil mi?

yazı resim

Yaralısın sanki. Ama durmadan koşuyorsun. Ne var peşinde söylesene bana? Hem dur iki soluklan! Bir tımar ver yaralarına. Belliki dikenli ve pusulu yollardan gelmişsin. Belliki hayat kötü davranmış sana. Ama burası çöl. Dinlenmezsen gidemezsin daha öteye.
Dur! Azıcık dinlen hele iki soluklan! Ne var peşinde seni bu kadar korkutan tanrı aşkına! Azrail kovalasa bu kadar hızlı kaçılmaz. Ne! Seni duyamıyorum.! Nefes nefese kalmışsın. Dur dur... ama dur ve azıcık dinlen! Sonra anlatırsın seni neyin kovaladığını. Su içmek istermisin? Dur sana yetişemiyorum! Demek hayat kovalıyor seni. İyisiyle kötüsüyle nefreti ve aşkıyla geride bıraktıklarının tümü... ama burası çöl... burada yalnızca şimdiki zamanda varsın. Ne geleceğin belli, ne de peşinden geçmiş girebilir içeri. Hani bir kitap var. Adı simyacı... okudun mu bilmiyorum. Orada şey der hani... çöl, tıpkı hayat gibidir. Bir açığını bekler. Hele bir düşmeye gör... tüm kötülüklerini salar üstüne. Bir daha kalkmayı hayal bile edemezsin. Onun kendi kuralları vardır, kendi düzeni vardır.
Dur hele. Bak ben de yoruluyorum. Burada o kadar uzaklara gitmedim ben. Hem biliyormusun seni nelerin beklediğini? Hem görebiliyormusun nerede başlar ve nerede biter çöl? Gerçekten kurtulabilecek misin kaçtıklarından? Onları aklında ve kalbinde taşırken hemde? Kuyruğuna teneke bağlanmış bir tekir kedi gibisin. Kendi kendini korkutup kendini öldüreceksin yorgunluktan. En fazla son damlasına kadar koşabilirsin bedeninin ürettiği enerjinin. Peki o bitince ne olacak? Çat diye çatlayıp öleceksin. Peki kurtulmuş olacakmısın o zaman aklındakilerden? Belkide, kim bilir. Ama ya kurtulamazsan, ya ölümünde de takip ediyorsa seni geride kalanlar?
Ha şükür kulak vermeye başladın sözlerime. Ama sağa sola çevirip durma kafanı! Bu halinle dolunay altında kendi gölgesini dişleyen korkak bir çakala benziyorsun. Boşa uğraşma, bulabileceğin ve bulup da bileceğin bir düşman yok çevrende. Düşman tam şuranda, bak, dokun, kendi kafanın içinde. Önce ondan kurtulmalısın. Peki bilirmisin kendini nasıl yener insan? Kendini yenebildiğinde baş edemeyeceğin hiç bir şey yoktur. Evet nasıl yenersin kendini? Tabiki bilmezsin. Bilsen bu koca çölün ortasında koşarmışın aklını yitirmiş bir meczub gibi. Evet kendini yenmek... ancak kendinle savaşmayı bıraktığında yenersin kendini. Ancak kendini bilme istediğinden vaz geçtiğinde bilirsin kim olduğunu ve ne olduğunu. İşte o zaman ölüm bile korkutamaz seni. Her şeyi hak ettiği biçimde yaşarsın. Bak gözlerin kapanıyor yavaş yavaş, nefesin yavaşlıyor. Yavaş yavaş uykuya geçiyorsun. Peki shakespeare’in dediği gibi ölmek uyumak mıdır sadece? Peki senin geçeceğin bu uyku ne uykusu.
Tanrım! Bir yoldaş geldi demiştim! Evet onu durdurdum. Ama durduğu için öldü belkide. Şimdi koşma sırası kimde?
Açılın çöller. Ve salın istediğiniz kadar kum fırtınasını üzerime. Tüm yıldırımlarınızla ve heybetinizle gelin! Sizden korkmuyorum! İşte yalnızlıktan kaçmak için yalnızca ben koşuyorum yalnızlığa doğru

Başa Dön