Riski göze alan gerçeği ilke edinmiş, inandığını tüm samimiyetiyle ifade eden ve bunu kendine ödev sayan, günün sahte ilişkilerini soran, sorgulayan, karşı çıkan, tehlikeleri gerekirse tüm inanç ve kuvvetiyle göğüsleyen, yüz ifadesinde ve gözlerinde, yüreği ve zihninin tüm ışıklarıyla bağlı bulunduğu ulusa, Cumhuriyete güven veren bir güneşti “köy enstitüsü öğretmenleri”…
Mersin’de görev yaparken yukarıda bahsettiğim özellikleri taşıyan bir köy enstitülü öğretmenle tanışmıştım. İlk intibaım şu idi:
Gözlerindeki güven ve kendinden emin tavrı…
Kısa bir zaman aralığında birkaç soru sormuştum kendine. Adı, günlüğüme kaydettiğim kadarıyla Muzaffer Ünan olmalı…
Sorularıma o kadar içten ve hararetli bir şekilde yanıt veriyordu ki ondaki özgüven ve sıcaklık beni de sarmıştı.
Çok iyi hatırlıyorum, şu soruyu sormuştum:
“Öğrencilerimin bilgileri unutmaması için ne yapmalıyım?..
Dedi ki:
“ Sürekli konuları pekiştireceksin,yıl sonuna kadar.. Teneffüste, karşılaştığın yerlerde, sohbet ettiğinde. Pratikleştireceksin, kolaylaştıracaksın. Ardından şöyle devam etti:
Derslerine her zaman hazırlıklı, planlı gireceksin. Neyi söyleyeceğini, neler üzerinde duracağını, vurgulayacağını, öncede saptayacaksın. Sınıfa her zaman dinç ve sağlıklı gireceksin. Hiçbir şeyi rastlantıya bırakmayacaksın. Her zaman kendini yenileyeceksin, kuru bilgiler yerine hayata dair örnekler sunacaksın..
Ve hepsinde önemlisi onlara değerli bir insan olduklarını hissettireceksin. Gözlerine bakarak konuşacak, hatalarını bir bahçıvan titizliğiyle düzelteceksin.
Yoksa; “ Bir öğrenciye bir defa aşağılık duygusu yerleşti mi, o öğrenci karşısında öğretim ve öğretmen yenilmiş demektir.” *
Tabii ki öğretmenliğimin toy günlerinde kulağa küpe olacak cümlelerdi bunlar.. Hala uygularım..
Hayatımda böyle bir anımın olması benim için gurur verici.
Onlardan bireyle tanışmam benim için önemliydi..
Onlar okul ile çevreyi birleştirmiş ayrı tutmamış öğretmenlerdi.
Onlar, çocukları hayata hazırlarken yüreklerini özgüvenle, beyinlerini cesaretle dolduruyorlardı.
Mezun olan her öğrenciye hayata tutunmayı öğretiyorlar, gittikleri her yerde ekmeği eline veriyorlardı.
O öğrenciler yılmayı bilmeyen “fikri hür,vicdani hür” çocuklardı..
Sonuç olarak öğretmenin öğretmen kimliğiyle eğitim alanının içerisinde özgür , sorgulayıcı, evrensel bir yeni halka açıp var olan baskıcı,klişeleşmiş,kendini yenilemeyen, durağan, sönük müfredata karşı çıkması, bağnazlara, yobazlara, dünyayı hala tepsi sayanlara karşı dik durması gerekiyor; ayrıca söylediğini,hayal ettiğini yaşama geçiren, yaratıcı, üretken insan modelini de ilke sayarak geleceğe yön vermesi önem taşımaktadır.
Gerçek bir güneş olmuş, aydınlatarak yaşamış, karanlıkla savaşmış olan “köy enstitüsü öğretmenleri” ne bir kez daha tüm saygımla…
*Toprak Uyanırsa (Ekmeksizköy Öğretmeninin Hatıraları) Şevket Süreyya Aydemir.