Destan metinlerini okumayı çok severim.
Eğitim hayatı içinde hemen hemen herkes bu tür metinleri hayatında bir kez okumuştur.
En azından tanışıklıkları vardır yani.
Tarihte bir gerçek vardır, zamanla bu gerçek abartılarak düşle yoğrulur. Günümüz bilgi ve bilim/teknoloji çağına gelindiği zaman ilk gerçek yeni kuşaklara nasıl öğretilmelidir? Yani doğruyu nasıl bulmalı?..
Oğuz Kağan’ı bilirsiniz.
Işıktan doğduğu,
Gökyüzlü olduğu,
Ağzının ateş, perilerden güzel olduğu anlatılır.
Ayrıca,
Annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştuğu,
çiğ et, çorba ve şarap istediği,
kırk gün sonra büyüdüğü ve yürüdüğü gayet abartmalı bir şekilde verilir.
Ayaklarının öküz ayağı, belinin kurt beli, omuzlarının samur omzu, göğsünün ayı göğsü olduğundan bahsedilerek abartma ifrat (bir şeyde aşırıya gitmek) derecesine çıkartılır.
Sorularım şunlar:
Sizce bu gerçek olabilir mi?
Aklınız ve mantığınız böyle bir şeyi kabul edebilir mi?
Usa, bilime önem veren birisi iseniz yanıtınız, “ hayır, olamaz.” olmalıdır.
Yazıya biraz mizah katmak ve düşündürtmek adına bir fıkrayla giriş yapalım.
“Adamın biri bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, başhekime sorar:
Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz? Başhekim:
Bir küveti su ile dolduruyoruz.
Sonra hastaya üç şey veriyoruz.
Bir kaşık,
bir fincan ve bir kova.
Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Gelen yanıta göre akli ve mantıki durumunu değerlendiriyoruz. Başhekim gülümseyerek adama, “Peki, siz ne yapardınız?” diye sorar.
Adam: Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.
“Hayır!” der başhekim. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”
]