Ben yazılarımı internet ortamında yazarken şu mantıkla hareket ederim.
İnternet benim için okyanustur, benim yazılarım ise bir şişenin içine bırakılıp sonra okyanusa atılan yazılardır.
Bu şişenin içindeki yazının okunma ihtimali, tamamen tesadüfe bağlıdır.
Kimi zaman şişe çok uzun mesafeler kat edebilir, bu zamandır. Şişe okyanusta kaybolabilir, bu da yazının hiç okunmadığı anlamına gelir.
Bazen şişe, sahilde oynayan yaramaz bir çocuğun eline geçebilir; bazen de evsiz bir ayyaşın eline. Bu da yazının istenilen yere ulaşmadığı anlamına gelir.
Bazen şişe çok uzun zaman yol aldıktan sonra o yazının değerini bilen, o yazıya ihtiyacı olan bir insanın eline geçer ve haberi bana bir şekilde ulaşır, ben de mutlu olurum. Bana getirisi sadece bu mutluluktur.
Bu mutluluğu fazla olmasa da birkaç kez tattım.
Bir gün mailime bir mesaj geldi. Yazıda bir anne, çocuğu için yazarlık/şairlik özgeçmişimi istiyordu. Çocuğu, benim bir sitede yazmış olduğum şiirleri proje ödevi olarak seçmiş. Ben de kısa bir özgeçmiş yazmış ve göndermiştim.
Demek ki şiirlerimi bıraktığım şişe yerine ulaşmıştı.
Bundan güzel ne vardır ki bir yazar için..
Bazı yazılarım, şişenin içinde okyanusa atılmadan kalır, şişe atılmayı beklediği o güne kadar demlenir durur.
Bazı yazılarım ise, paylaşılır ve çoğaltılır.
Neyse, şunu demek istiyorum, Yazılarım okunmaz deyip küsmüyorum, yazım güzel değil, nette yayınlanmaya değmez diye söylenmiyorum. Benden yazar/şair olmaz diye kendime yüklenmiyorum.
Aksine internet okyanusu bana bu imkanı sağladığı için buna teşekkür ediyorum..
Daima yazacağım, yerine bir şekilde ulaşır bunu biliyorum..
] ]