Zannederdim ki
Sadece Yusufun kuyusu var
Ve zannederdim ki
Karlar hep beyaz sevinçler taşır..
Yorgun suskunluklar ülkesinden bir kervan
Alıp çıkaracak seni karanlığından
Ve karlar çocuk gülümsemelerinde
Eriyip gidecekler..
Zannederdim ki
Mecnunun ayak izlerinde uyur
Yalnızlığın gözyaşları
Ve çiçekler Leylanın özlemiyle uyanır
Turuncu çöl sabahlarına..
Yaşadıklarımdan öğrendim ki
Herkesin bir kuyusu var
İçindeki dipsiz karanlıklarda
Zamanı içerken kurak gönüller
Umutları göz göz ufuklarda
Bir güneş aydınlığı bekler..
Ve karlar inceden bir sızı gibi
Düşer titrek hüzünler üstüne
Üşür körpecik sevinçler
Mülteci eller kucağında..
Artık bir taze bahar uyansın
Kimsesizlerin gönül yurdunda
Kardelen sevinçler açsın
Üşüyen ellerinde
Sıcak sımsıcak hayallere dalsınlar
Rahat döşeklerinde..
Yalnızlık mı dedin Yâr
Ne dağbaşındaki soğuk ıssızlık
Ne bozkırdaki kuşburnunun garipliği
Ne sedefteki incinin derin gizidir..
Yalnızlık
İnsandan daha zor
Ölümden daha soğuk bir çıkmaz
Yalnızlık
Zaman denilen o sağır yolculukta
Sakladıkların ve saklandıklarının
Esiri olmak
Bir mezar taşının mühründe
Biten yolculuktur..
Dost bir kervan
Sıcak bir sevinç
Sadık bir refik
İşte bütün mesele bu, ey Yâr