Gözbebekleri ile ufukların kesiştiği noktada
nice hayaller oynaşır
nice hüsranlar düşer
gecenin en koyu deminde avuçlara
nice yanık hasretlerin
külleri kokar seher vakitlerinde
Türkülerimiz vardı
gönül dağarcığımızdan süzülen
baş ucunda sevinçlerin buluştuğu
dualarımız vardı
çatılarda kırlangıçlar
Eylül yağmurlarında düş kokan kaldırımlar
radyolarımızda bitmeyen 'Arkası yarınlar'ımız vardı
Bu kadar 'var'ı
nasıl 'yok' ettik
Düşler /ideler ülkesinden
bu çıkmaz distopyaya nasıl uyandık?
Görmeden sev
dokunmadan anla
ağlamadan yaşa
özlemeden bul
Sayılar, şifreler ve tuşlara 'Kul' ol, diyorlar ey Yâr...
Olmadan Ölen ruhların raksı
Susturur ayrılık oduyla yanan gönülleri
Mor menekşelerin
ıssız kokuları dolaşırken tepelerde
bir ah düşer ışıklı pencerelere
Gökten üç elma beklerken
yerlerde kaybolur körpe umutlar
Ne öğrendin dersen bu hayattan ey Yâr
Yazı da Güzü de
Baharı da Kışı da
İçinde yaşarmış insan
Ve bir ağaç gibi
İçinden çürür
Yavaş ve sessizce ölürmüş