Barbarosun Sırrı: İç İçe Geçmiş Üç Hilal
Pirim kulağıma eyledi telkin:
KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
Yolun bitişinin değil, henüz yolun (tarik) başlangıcının şifresiydi Pirimin Göktürkçe okumamı istediği İstiklal Marşının ilk dizeleri
İlham müessesesine tabii olan temiz akıl sahipleri bilirler ki; Allahın dileği Erenlerin himmeti olmadan yolda ilerlenmez. Bekası her iki cihanda kutlu olan Devlet-i Ali, Sırrı Muhammediyeye hizmet edilmez.
Türk Ataya ve töresine hizmet ateşiyle yanan temiz akıl sahipleri bu sırra vakıf oldukları için isimleri Türk Tarihine kazınabilmiştir. İsmi devletin mücevher taşına kazınan her kul; erenlerin emanet ettiği deruni bilgileri, en önemli eserlerinde sırlamışlardır.
Sırlanan deruni bilgiler, Yahya Kemalde olduğu gibi bazen bir şiire sırlanabilir Ya da Piri Reisde olduğu gibi bir haritada vücut bulabilir. Bazen ise, rüzgarların kesiştiği noktada Türk Savaş Gemilerinin her geçişlerinde top atışlarıyla selamladığı ulu bir bilgenin türbesinde açıklanmayı beklemektedir.
Piri Reisin haritası, sırlarını gizlemeye devam ediyor. Tıpkı Süleymaniyede Bayram Sabahı adlı eserin keşfedilmeyi bekleyen sırları gibi Ne diyordu şiirde:
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalardan mı? Tunus
dan m, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Rüzgarın oğlu Barbaros Can adıyla Hızır Devletin verdiği erlik ismi ile Hayreddin
Doğumundan vefatına kadar geçen yaşam süresinde, Garp Ocaklarının denizlerdeki fütuhatını zirveye ulaştıran isim olarak tarihe geçti BarbarosBarbarosun seferlerine ait tarihçiler onlarca kitap ve roman kaleme aldılar. Ancak bu seferlere ait yazılanlar dikkatle incelendiğinde; açıklanmayan ve gözden kaçırılan öylesine noktalar var ki, bu noktaların altı deşildiğinde Türklük sırlarının bir bir ortaya çıktığı görülecektir.
Dikkatle incelenmeyen o noktalardan birine değinelim
Avrupanın Türk korkusuyla inlediği günler Türk Devletinin kara da düşmana hissettirdiği korkunun; Barbarosun denizler hükümdarı vasıtasıyla dalga dalga denizlere de yayıldığı günler
Aynı günlerde Avrupada iki büyük krallık birbirine diş biliyorBir yanda Kutsal Roma Germen İmparatoru olacağını ilan eden İspanya kralı Şarlken, diğer yanda Fransayı düştüğü aciz durumdan henüz yeni yeni kurtarmaya çalışan ve büyük reform hareketlerine girişen I. Fransuva Birinci Fransuvanın yaptığı reformlar yetmemiş olacak ki bu iki kralın giriştiği mücadelenin sonunda Şarlken tarafından Fransuva esir edilip, zindana mahkum edilmiştir. İşte tam bu sırada I. Fransuvanın annesi Avrupada güç dengelerini yerinden oynatarak; Osmanlı hükümdarı Kanuni Sultan Süleymana bir mektup yazmış ve oğlu Fransuvayı,Şarlkenin elinden kurtarmasını dilemiştir. Hem de Osmanlının kudretine tabii olduğunu belirterek ve ağlaya zırlaya Bunlar tarihi bilgiler
Yukarıda yazdığım tarihi bilgilerde de elbette ki gerçeklik payı vardır.Ancak tüm Avrupada hayretler içerisinde karşılanan ve ilk kez bir Hristiyan-Müslüman devletin ittifakına neden olan böylesine büyük bir diplomatik olayın, sadece bir kralın annesinin yazdığı mektuptan kaynaklanmayacağı gayet açıktır. Çünkü Avrupa bile bu ittifakı şaşkınlık içinde karşılamıştı. O kadar ki batılılar bu ittifakı "Zambak ve Hilal'in günahkar birliği"
olarak adlandırmıştı.İttifakın halk tabanında onaylanması (özellikle Fransız halkında) ve
huzursuzluk yaratmaması için Fransada, Osmanlı ile ilgili bazı söylentiler psikolojik harp unsuru olarak bile isteye yayılmaya başlamıştı. Neydi o psikolojik harp unsuru olarak yayılan
söylenti?
Osmanlı ile Fransayı birbirine bağlayanın sadece bir mektuptan ibaret olmadığı; asıl önemli olanın kan bağı olduğu hakikatiydi. Halk arasında özellikle yayılan efsaneye göre eskiden bir Fransız prensesinin bir Osmanlı Sultanının annesi olduğu söyleniyordu.Bu efsane öylesine etkili olmuştu ki, on yedinci yüzyılda Evliya Çelebi konuyu ayrıntılı bir şekilde yazacaktı. Tarihte gerçekten de bir Fransız prensesi bir Osmanlı Sultanının annesi olarak kayıtlara geçmişti. Ancak üvey anne olarak
Efsanede bahsedilen Fatihin üvey annesi Mary idi. Fatihin, satranç tahtasındaki bir hamlesinin devletimiz tarafından zamanı geldiğinde nasıl ustaca kullanıldığı görmek çok önemlidir. Zira iki halkı birbirine ısındırmak için devletimiz tarafından kullanılan bu propaganda faaliyetini örnek alan Avrupa, yüz yıllar sonra aynı sistemi toprakları işgal etme aracı olarak kullanacaktı. (Napolyonnun, Obamanın, II. Williamın Müslümanlığı meseleleri, bu duruma örnek olarak verilebilir.)
Üstelik bu da yetmezmiş gibi, bilerek kendi devletimiz tarafından psikolojik harp unsuru olarak Avrupaya yayılan iddialar (yukarıda açıkladığımız Fatihin annesi mevzusunda olduğu gibi) dönüp dolaşıp günümüzde kendi kendimizi vurduğumuz bir silah haline
dönüşmüştür.
Konuyu dağıtmadan devam edelim
İşte Barbaros böylesine bir ortamda, Prevezede suya yazı yazılarak kazanılan zaferin hemen ertesinde; Kanuni tarafından Nice kuşatmasında Fransaya yardım için sefere gönderilmiştir.Nisan 1543te İstanbuldan yola çıkan Barbarosun 110 gemilik filosu; yol üzerinde İtalyada ve daha birçok devlete ait kaleleri fethede fethede Nice ulaşmıştır. Niceyi bir türlü fethedemeyen Fransızların şaşkın bakışları arasında Barbarosun komutasındaki Osmanlı donanması Niceteki kaleleri bir bir fethetmeye başlamıştı. Ancak bu sıralarda donanmanın barınma sorunu ortaya çıkmıştı.
Barınma isteği üzerine Fransa Kralı I. Fransuva emrini verir: Muhteşem Türk Süleymanın büyük komutanı Barbaros Hazretleri ve asil savaşçılar için hemen Toulon şehri hazırlansın
O kış boyunca Toulon Katedrali camiye çevrilmiş ve çan kulelerinden beş vakit ezan sesleri yükselmiştir. Hatta Osmanlı Akçesi tüm bölgede kabul görmeye başladığından, o dönemin gezgin yazarlarından biri Toulonu gören Constantinopolise gitmiş kadar olur demiştir.
Sadece Toulonda da değil, o dönemin tüm Fransız topraklarında büyük bir Türk rüzgarı esiyordu. Türk kültürünün etkisi Fransanın en alt tabakasından en üst tabakasına, kralından soylularına kadar adeta her yerde hissediliyordu. Avrupada ki diğer krallıklar, Fransanın takındığı bu tutumu Hristiyanlığın yüzüne çalınan karar leke ve utanç kaynağı olarak
damgaladılar. Avrupada ve Osmanlıda, I. Fransuva için padişah denilmeye başlandı. (Osmanlı belgelerinde görülecektirki yüzyıllar boyunca Fransa krallarına padişah denilmeye devam edilmiştir.)
Fransadaki yaşanan bu sürecin etkisini döneminin en ünlü düşünürlerinde de görmemiz mümkündür. Bu isimlerden en ünlüsü Guillaume Postel idi. Postel, özel bir görevle İstanbula gönderilen Fransız elçilik heyetinde iki kez bulunmuştu. Matematik ve Doğu dillerinde döneminin en iyisi olan Postel, Kraliyet Kolejinin en önemli profesörlerinden biri idi. Postelin, De La Republique Des Turcs adlı kitabı tüm Avrupada büyük bir yankı uyandırdı.
Fransada bu yankı olumlu iken, başta İtalyan cumhuriyetleri olmak üzere tüm Avrupa Posteli hain, deli, Osmanlı ajanı,kafir vs. gibi yaftalar yapıştırılarak engizisyona verilmesi istendi. Postel hain ilan edilmişti. Çünkü kitabında bir idealden, büyük bir vizyondan bahsediyordu. Neydi o vizyon? Devleti Ali ve Fransanın birleşerek kuracakları evrensel imparatorluk ideali, kurulacak dünya birliği fikri idi. Postel, dünya barışının kusursuz haliyle ancak bu şekilde sağlanabileceğinden bahsediyordu.
Fransız topraklarında başlayan bu Türk etkisi 300 yıl boyunca sürdü. Fransanın meşhur aydınlanma çağında bile Türk gibi giyinmenin moda olduğu kaynaklarla sabittir.
Barbaros ile devam edelim
Barbarosun Toulona çıktığında ilk dikkatini çeken de bu Türk etkisinin muhteşemliği idi. Barbarosun ve seferde yanında bulunan Matrakçı Nasuh gibi alimlerin çözemediği şey, Türk kültürüne ait etkiye neden olan sebep veya güç kimdi?
Barbaros ve beraberindekiler, bu soruya yanıtı bir sembolde bulmuştu. İlginç olan ise, bu sembol Barbarosun kadırgaları dahil olmak üzere tüm Osmanlı donanmasında da bayrak olarak dalgalanıyordu.Kadırgalarda dalgalanan bayrakların üzerinde ki sembol Üç Hilalidi