"Erkekler duygularını dile getiremez, kadınlar daha çok konuşur" gibi genellemelere hayatım boyunca pek sıcak bakmadım. Meslek gruplarına, doğum yerine neredeyse ten rengine göre karakter tahlili yapanlara da oldu bitti soğuk bakıyorum. Sevmiyorum peşin hükümlü olmayı, ön yargıyı. "Sıcaktı, soğuktu derken ılık yaklaştığın ne var o zaman?" diyeceksiniz, haklı olarak.
"Kadın ve erkek" insan kategorisinde olmasına rağmen adına destanlar, romanlar, şiirler, şarkılar yazılan kadınlar; hep varlığını kabul ettirmeye çalışan, zekası ve kabiliyetlerinin bedeninin gölgesinde kalmaması için çabalayan taraf olmuştur.
"Evli, mutlu, çocuklu", sözü de; her kadının er veya geç ama mutlaka içinde olması gereken bir kalıp, şablon, kaşe haline gelmiştir. Oysa çok istediği halde kısmet olmayan ya da kendi tercihiyle bu sınıfa dahil olmayanlar gözardı edilmek istenmiş maalesef.
Kadınlar çok güçlü varlık iken yaptığı işlerde kendini kabullendirmesi bir hayli zaman almış ne yazık ki. Oysa kadın isterse elbette ki başaramayacağı bir şey yok. Kadınların, erkeklere mal edilmiş görevlerde aktif ve başarılı oluşu ister ülkemizde isterse dünyanın başka bir köşesinde olsun gururumuzu okşuyor. Cinsiyetçilik yapanlara erkeklerden de büyük tepki gelmesi ayrıca mutluluk verici. Medenilik ne de olsa önce düşüncede başlar.
Midenin cinsiyeti mi vardı ki tencerede ki etin kemiksizi erkeğe, tepsideki tatlının en büyük dilimi, böreğin orta kısmı erkeğe, kenarı da kadına düştü yıllarca.
Romanları, hikayeleriyle geçmişten bugüne adını duyuran pek çok kadın yazarımız varken neden aşk şiirleri çoğunlukla erkek kaleminden acaba? Oysa kadınlarımız duygusal, ince ruhlu, sevgiyi doruklarında yaşayan, yaşatan özelliklere sahip değil mi? Bu konuda ayrıca, uzun uzun yazmak istiyorum. Kadın elinden eminim aşk şiirleri de çok güzel okunur. Haksız mıyım?
Dünya; hep birlikte, kol kola, omuz omuza, sevgi ve saygı çerçevesinde güzel. Bizleri mutlu yarınlara erkek veya kadınlar değil kesinlikle mutlu insanlar götürecek.
Kalın sağlıcakla.