Kariyer, Şöhret ve Gerçek Özgürlük: Nefsin ve Dünyanın Köleliği Üzerine

İnsanın dünyevi başarı ve mutluluk arayışının geçiciliğini, gerçek huzurun Allah'ın rızasında olduğunu ve ahiret hayatının önemini Âl-i İmrân Suresi'nden bir ayetle açıklayan düşündürücü bir metin.

yazı resim

Merhametli ve Bağışlayan Tanrı'nın İsmiyle
İnsanın dünyadaki en büyük yanılgılarından biri, mutluluğu ve huzuru geçici hevesler ile elde edebileceği düşüncesidir. Kariyer basamaklarını hızla tırmanmak, şöhrete ulaşmak, toplumun takdirini kazanmak ve maddi birikimler yapmak… Tüm bunlar modern dünyanın insana “başarı” diye sunduğu kavramların başında gelir. Ancak bu başarılar insanı tatmin eder mi? Ve daha da önemlisi, bu başarıların ahiret hayatında bir karşılığı var mıdır?
Âl-i İmrân Suresi’nin 157. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur:
"Ve eğer Tanrı yolunda ölür ya da öldürülürseniz bağışlanma vardır. Tanrı'nın merhameti onların topladıkları şeylerden daha hayırlıdır."
Bu ayet, dünyada biriktirilen malın, mülkün, kariyerin ve şöhretin Allah’ın rızasına uygun olmayan bir yaşam karşısında ne kadar değersiz olduğunu gösterir. Dünya hayatının geçici olduğunu bilen bir insan için, Allah yolunda yapılan küçük bir iyilik bile, toplumsal unvanların ve şöhretin çok ötesindedir. Çünkü bu dünyada elde edilen makamlar, paralar ve alkışlar; ölümle birlikte sona erer.
Modern insanın en büyük problemi; özgür olduğunu sanarken aslında nefsinin ve arzularının kölesi olmasıdır. Furkân Suresi’nin 43. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur:
"Hevasını tanrısı edineni gördün mü. Sen mi onun vekili olacaksın?"
Bir insan, arzularına ve tutkularına boyun eğdiğinde, onları hayatının amacı haline getirdiğinde; aslında bu hevesleri ilah edinmiş olur. Daha fazla makam, daha fazla şöhret, daha fazla para… İçinde doymak bilmeyen bir boşluk vardır ve bu boşluğu dünya malı ve övgüyle doldurmaya çalışır. Ancak nefsin arzuları, tatmin edilemez bir kuyudur. İnsan ne kadar çok şey elde ederse, o kadar fazlasını ister. Bu döngü, insanı nihayetinde tükenmiş bir ruh haline sürükler.
Zümer Suresi’nin 29. ayetinde Allah şöyle bir örnek verir:
"Tanrı ortakları onun için birbiriyle çekişen bir adam örneği ve yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı örnek verdi. İkisinin durumu eşit midir? Övgü yalnızca Tanrı'ya mahsustur. Fakat çokları bilmiyorlar."
Bu ayet, insanın yalnızca Allah’a kulluk ettiğinde özgürleşeceğini vurgular. Oysa modern insan, başkalarının beğenisi ve takdiri için yaşayan bir köledir. Alkışlanmak, övülmek, takdir edilmek onun için hayatın anlamı haline gelir. O kadar çok insanı memnun etmeye çalışır ki, kendisi olmayı unutur. Halbuki, bir kulun tek gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Diğer insanların rızası, tıpkı dünya hayatı gibi gelip geçicidir. İnsanların takdirini kazanmak adına yapılanlar, elli yıl sonra hatırlanmayacak birer detaydan ibaret kalacaktır.
Gerçek özgürlük, Allah’a teslim olmakla mümkündür. İnsan, ne zaman ki nefsinin ve başkalarının beğenisinin kölesi olmaktan vazgeçer, işte o zaman özgürleşir. Allah’ın rızasını gözeterek yaşamak, bu dünyada kalıcı bir iz bırakmanın yegâne yoludur. Çünkü Allah yolunda yapılan iyilikler, sonsuz ahiret hayatı için birer yatırımdır. Sonuç olarak, dünyadaki kariyer, şöhret ve maddi birikimler nefsin geçici tatmininden başka bir şey değildir. İnsanın bu dünyadaki varlık amacı; Allah’a kulluk etmek ve O’nun rızasını kazanmaktır. Başkalarının takdiri, makamlar, ödüller ve alkışlar; ölümle birlikte sona erer. Ancak Allah için yapılan her iyilik, kıyamet gününde insanın kurtuluşuna vesile olacaktır.
"Hevasını tanrısı edineni gördün mü?" sorusu; hepimizin kendi hayatımızı sorgulamasına vesile olmalıdır. Neye kul olduğumuzu bilmek, hayatımızın anlamını ve yönünü belirler. Allah’a teslim olan bir insan, nefsinin ve dünyanın kölesi olmaktan kurtulur. Gerçek huzur, işte bu teslimiyetin içinde gizlidir.

Yorumlar

Başa Dön