Ardından bakıldığında yılların, çözümlenemeyen bir veya iki bilinmeyenli denklemlerle karşılamak, çözmeye uğraşmak fakat her seferinde içinden çıkamayıp hesabı başka bir güne bırakmak...
Yarınlara bakıldığında ise bilinmeyenlerin bile sayısının bilinmediği sonsuz denklemlerle karşılaşmanın kaybolmuşluğu ve sağını solunu şaşırmak...
İşte bu durumdayken birdenbire bir pusula bulmak...
Ve daha sonra pusulanın sahteliğini anlamak ama çok geç anlamak;
Sadece sağını solunu şaşırmışken artık yukarı, aşağı, ön, arka kavramlarının da birbirine girmesi ve adı bile bilinmeyen bir duygu...
Okyanusca düşüncelerin içinde boğulamamak. Tarifi yapılamayan bir hırs yüzünden hep direnmek, amaçsızca direnmek, yarınsızca direnmek...
İstemek ama gözyaşları seneler evel bittiği ve stokta da kalmadığı için ağlayamamak...
Kaybedilenlerle henüz kaybedilmemişlerin arasındaki farkı bulamamak bazen. Kimin hala var olup kimin olmadığnı görememek...
Satranç oyunlarında atın L çizip çizmediğini bile anımsayamamak bazen...
Karanlık bir odada uyuyan yılanları uyandırmadan, üstlerine basmadan karşıya geçmeye çalışmak. Geçmek ve bu esnada boynundaki akrebi farkedememek...
Bir trende olmak,
Nereye gittiğini bilmeden,
Hangi istasyonda o trene bindiğini ve daha kaç istasyon sonra ineceğini hatırlamadan,
O an kimsenin senin nerde olduğunu bilmediğinin az bulutlu hissizliklerini hissetmek,
Kayıp trenin penceresinden bakmak...