Kırmızı Rugan Ayakkabılar

Bir kız varmış zamanın birinde...

yazı resim

Bir kız varmış zamanın birinde. Yakası dantelli gömleği ve kırmızı rugan ayakkabıları… Sonra en çok da çikolatalı kurabiyelerden yemeyi severmiş kız. Elleri sımsıkı tuttuğu kurabiyenin sıcaktan erimiş ve biraz da terle karışmış çikolatasına bulanırmış nedense. Gülümseyemezmiş kız , gülmek istemezmiş. Vermez miymiş yoksa insanlar ona istediğini kız ağlamadan. Kız ne istermişki? Kendi bilir miymiş ne istediğini. Bilirmiş oysa…büyümemek istermiş, hep alttan alınan, şımarık kızlardan olmak istermiş. Büyümesin o, el üstünde tutulsun, avutulsun. En büyük hayali buymuş kızın. Hep kalsın öyle bi yerlerde, zamanın birinde…

Zaman geçmiş sonra. Rugan ayakkabılar sıkar olmuş kızın ayağını. Zaten yakası dantelli gömlek beyazlığını yitireli hayli vakit almış ama ayakkabılar daha çok incitmiş kızın yüreğini. Çıkmasınmış onlar ayağından. Ama kız yolda almalıymış aynı zamanda. Yürümeliymiş hatta artık koşmaya bile başlamalıymış. Ama öyle sokakta oynarken yaptığı gibi umarsız, kaygısız koşular olamazmış artık. Yaralanan dizleri hemencik kabuk bağlamaz, hemen geçmezmiş acısı annesi öpünce acıyan yerini, düştüğünde. Artık yalnız olmak zorundaymış o. Düşerse de yaralarını kendi sarmalıymış tabi yapabilirse. Olmazsa da acısı geçermiş ama, izi kalırmış.

Doğal olarak ‘dar’, ‘eski’ kırmızı rugan ayakkabılarıyla devam edememiş yoluna kız. Aslında kararlıymış onlarla sürdürmeye yolculuğunu ama parmaklarını acıtmış ayakkabı bir süre sonra. Önce sıkılmış kız ama inat etmiş. Dayanamamış vakit geçince de… Çıkmışlar işte ayağından bi şekilde.

Kurabiye kokuları gelmiş kızın burnuna ara ara. Sanki karşısına çıkan köşeyi döndüğünde elinde kocaman bir tepsi kurabiyeyle bekliyor olacak onu büyükannesi. Olmayacağını bilirsin ama ‘ya olursa’ dersin ya kız da öyle demiş işte. Nitekim hiç olmamış öyle bir şey. Kız bir daha hiç tadamamış o kurabiyelerden. Aslında çeşitli ikramlar yapılmış kendisine ama hiç o kurabiyelerin sıcak hamur kokusunu duymamış nedense.

Nasıl da yorulmuş kız yol alınca. Acıkmış, susamış, üşümüş, terlemiş. Kimse sırtına bez koymamış terini emsin diye kızın. Yaralarını sarmamış. Üşüyünce üstünü örtmemiş ya da karnını doyurmamış. Bi süre sonra üzülmez olmuş kızcağız. Alışmış artık her şeyin gidişatına. Varmış böyle bir düzen çünkü. Ve elden ne gelebilrmiş ki. Nasıl yaşıyorsa herkes ve nasıl idare ediyorsa bir şekilde o da edermiş, etmeliymiş. Zaten elinde avucunda yitirebileceği ne kalmış ki çok önce giden ayakkabılarından sonra…

Ne aşk mı? O da girermiş arada kızın hayatına. Nedense de çabucak çıkarmış. Taşıyamazmış kimseler kolay kolay kızın ağır kırılgan çocuk kalbini. Severmiş çokça, sevilirmiş de bolca. Ama olmazmış işte, olamazmış… Kırılmak istemezmiş de kız. Garip asi tavırlar ardına gizlenmesinin sebebi de buymuş gerçeğinde. Üzmesinler istermiş onu. İncitmesinler. O yüzden de çok sıkı fıkı bir ilişkiye girmemiş kız aşkla. Yanından geçerse selam vermek dışında.

Yolun sonunu merak edermiş kız.ve daha neler gideceğini elinden. Düşünmek istemezmiş de çok fazla ya planlamak lazımmış da her şeyi önceden. Yavaş yavaş öğrenmiş kız da sonunda oyunlar oynamayı, bir şeylerden faydalanmayı. Öyle ya büyükmekse bunun adı tam anlamıyla büyümeliymiş kız. Çünkü anlamış ki inadın bi faydası olmayacak ona da hayatına da. Nasıl kurulmuşsa bu düzen; kız da bi şekilde karışmış işte onların arasına…

Başa Dön