Gökyüzüyle dertleşmeyeli konuşmayı unutmuşum, besbelli
Yenilgiyi kabullendiğimden beri okşayan yok gözlerimi
Sevmeyi öğrenemediğim gibi sevilmeyi de beceremedim
Boşu boşuna yazdım belki okumakla eskimeyen şiirlerimi
Ne insanı sarhoş eden bakışlarını unutabildim
Ne de yalnız gecelerde sıcaklığını özlediğim ellerini
Mavi bir kuş olup gökyüzünü bulutlardan çaldım
Bir avcı beni vurdu, siyaha boyadı tüylerimi
Artık eskisi gibi ölümüne sevemez oldum
Kapkara bir toz bulutu kapladı kalbimin üzerini
Kaf Dağı’nın ardındaki aksakallı bilgini bir bulsam
Belki de o öğretir bana sevginin gizemini
Paylaşmaksa esas olan, o paylaşır benimle
Zeytinini, ekmeğini, hatta yaşama hevesini
Ondan bir sihirli lamba alıp dönsem İstanbul’a
Tıpkı bir masal gibi, tıpkı bir rüya gibi
Rüyada olduğumu bildiğim halde cinimden istesem
Onun gözlerini, onun ellerini ve mavi tüylerimi