Müntehir ve Akşam

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü... Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa. Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır. Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık. Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi... Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!

yazı resim

kimse bilmiyor ve ben sessizce ağlıyorum.
hani sükun olacaktı ölüm,
kimbilir hangi çığlık olacak
zamansız gördüğüm
ve bir an gelecek
sesim duyulacak ardından
uzanamıyor ellerim, sadece sesleniyorum
nedendir bu zamansız ölüme icabet...

yitip gidenim olacak sayıkladıklarım,
bir şeyler katamadıklarım kendimden
ve anlatamadıklarım
olacaktır elbet
ki; bu günün adı: hüzün...

deme ki; ağırıma gidiyor sustuklarım
belki de ben sadece sustuğum kadarım
inadına yaşamak istiyorum belki de hayatı
sonra bir yanım hep yarım...

Başa Dön