-İlk kural; bugünkü ya da geçmişteki sıkıntılardan kimseye söz açmamaktır.(5)
-Üzüntü bir zehir gibidir; onu sevebiliriz ama, yararını göremeyiz; sonunda üstün gelen de en köklü duygumuzdur: Herkes yaşamaya bakar, ölmeye değil.(5)
-Sıkıntılarından, söz etmezsen, onları unutur gidersin.(6)
-Kendilerinden sıkılanları eğlendirmek mümkün değildir.(7)
-Mutlu olmaya niyet etmedikçe insan mutlu olamaz. Mutlu olmayı istemeli ve bu uğurda çaba göstermeli.(7)
-Aşkın en güzel yanı, mutlu olmak için edilen yemindir.(8)
-Mutluluk, yani kendimiz için kuşattığımız mutluluk, en güzel ve en cömert özverimizdir.(8)
-Küstahlık edeceksen güçlü olana karşı et.(9)
-Her şeyde övülecek bir taraf vardır.(9)
-Gençlerle olan ilişkilerinizde, her şeyi iyi yanından alın; öyle olduklarına inanırlar, çok geçmeden de öyle olurlar.(9)
-Nezaket, aşırı hareketlerimize karşılık bir beden eğitiminden ibarettir. Gerçek nezaket, bütün ilişkileri tatlılaştıran bulaşıcı bir neşeyle var olur.(10)
-Ruhsal denge, genellikle kişiye dışarıdan ödüller sağlamaz; ama hiç kuşkusuz sağlığa yararlıdır.(11)
-Neşeyi davet eden bütün düşünceler, sağlığa da yararlıdır.(11)
-Sevinç, iç organlarımızı, en usta doktordan daha iyi düzene koyar. Oysa hasta olmak korkusu, hastalık olasılığını büsbütün arttırır.(12)
-Bir insan mutluluğu aramaya başladı mı, onu bulmaya mahkum demektir.(13)
-Mutluluğu gelecekte görüyorsanız, iyi düşünün, ona şimdiden sahipsiniz demektir. Ummak, mutlu olmak demektir.(13)
-Bilgi uzaktan hoşa gitmez, içine girmek gerekir.(14)
-Gerçek nedenlerini bilmedikçe huylarımıza asla hükmümüz geçmez.(15)
-Korkan adam, korkuyu açıklayabilmek için tehlikeler yaratır.(15)
-Çırpınmaların başlıca nedeni, insanın ne yapacağını bilememesidir.(17)
-Spinoza der ki, insanın tutkuları olmaması olanaksızdır, ama belki adam, ruhunda o kadar mutlu düşünceler yaratır ki, tutkuları bunların yanında pek küçük kalır.(22)
-Gerçek bir felaket iki kez tekrarlanmaz.(27)
-Pascal der ki, hastalık, sağlam adamın sırf sağlam olduğu için katlanamayacağı bir şeydir.(27)
-Bir kötülük başımıza geldi mi, şu iyiliği vardır ki; artık gelmesi mümkün bir şey olmaktan çıkar.(27)
-Küçük bir sinek ya da kurum tanesi gözünüze kaçtığı zaman gözünüzü ovalarsanız, başınıza iki, üç saatlik bir dert açmış olursunuz; ellerinizi yerinden kıpırdatmadan burnunuzun ucuna bakın, gözünüzden gelen yaşlar, hemen sizi bu dertten kurtarır.(29)
-Gülümseme, esneme gibi vücudumuzda derin etkiler yapar; boğazımızı, ciğerlerimizi, kalbimizi rahatlatır. Hiçbir doktorun çantasında bu kadar hızla etkisini gösterecek bir ilaç yoktur.(31)
-Ölenler neler duymuş olurlarsa olsunlar, ölüm hepsini silip götürmüştür.(34)
-Sıkıntılı zamanlarınızda mantık yürütmeye çalışmayın, çünkü mantığınız kendi aleyhine dönecektir.(35)
-El ya açık olur, ya da kapalı. Elinizi açarsanız, kapalı yumruğunuzla tuttuğunuz bütün sıkıntılı düşünceler uçup gider.(36)
-Soğuğa dayanmanın tek çaresi vardır; bunu hoş görmek. Mutluluk ustası Spinoza gibi: “ısındığım için hoşnut değilim, hoşnut olduğum için ısınıyorum.” Demeli.(37)
-İyiye yorma, iyilik getirir. Epiktetos der ki: “sen istedikten sonra karga da sana uğur getirir.”(38)
-Hiç kimse bu dünyada kendinden büyük düşman bulamaz.(38)
-Başkalarını bağışlamak için ilk koşul, kendini bağışlayabilmektir.(39)
-Fala baktırmadıkça, inanmamak çok kolaydır. O zaman inanacak bir şey de yoktur zaten.(41)
-Kaygılarımız bize, felaketlerin kendisinden daha az acı çektirmez.(42)
-Ne kadar bilgili olursak olalım, gözlerimizin çok uzakları görebileceğine inanmıyorum.(42)
-Merak hastalığından kurtulduktan sonra, kuşkusuz tedbirli davranma hastalığından da kurtulmak gerekir.(42)
-Dünyanın büyüklüğü ile insanın çaresizliğini kıyaslamaya kalkışacak olursak, hiçbir iş göremeyiz. Onun için işe koyulmalı ve yaptığımız işi düşünmeliyiz.(44)
-Küçük çabaların başaracağı işe inanmalı ve böceğe karşı bir böcek sabrıyla savaşmalı.(44)
-Para, yararlı olan her şey gibi, ilkin kendisine vefalı bir aşk ister. Yalnız gereksinimleri için onu isteyenlere yüz çevirir.(45)
-Çok harcamak isteyen kişi, hiç kazanamaz. Çünkü onun istediği kazanmak değil, harcamaktır.(46)
-Üstüne basılan her taş sağlam değildir.(46)
-Voltaire der ki: “kader bizi sürükleyip götürür, isteklerimize kulak asmaz.”(47)
-Güçlü insanlara özgü olan azimli irade, her türlü durumda, yine bir yol açıp geçmesini bilir. Güçlü adamın özelliği, her şeye kendi damgasını vurmasıdır.(47)
-Gençliğin istediği şeylere, yaşlılar büyük bir bollukla sahiptir.(47)
-Pek çok kimse, şundan ya da bundan yoksun olduğundan yakınır; ama nedeni bunu gerçekten istememiş olmasıdır.(47)
-Ummak istemek değildir.(48)
-Bir umutsuzluk halinde öyle bir kesinlik vardır ki, insan teselli kabul etmek istemez.(49)
-Her şey çabucak unutulur; durum her zaman güçlü ve tazedir; insan ona kolayca alışır. --Alışkanlık bizim uyum yeteneğimizden güç alan bir tanrıdır.(50)
-Toplum öylesine eşsiz bir makinedir ki, iyi insanlara farkına varmadan zalim olma olanağını verir.(53)
-La Bruyére der ki: “evliliğin iyisi olur ama kusursuzu olmaz.”(59)
-Bir toplum, havaya ve rüzgarlara göre rahat ettiğimiz ya da rahatsız olduğumuz bir gölgeliğe benzemez. Tersine toplum, sihirbazın değneğiyle güneşin açtığı ya da yağmurun yağdığı bir harikalar diyarıdır.(59)
İ-lk düşüncesizce yapılan hareketten sonra hatasını onarmak, ikiyüzlülük değil, dürüstlüğün ta kendisidir.(59)
-Rousseau der ki; “düşünen adam, baştan çıkmış bir hayvandır.”(61)
-İnsan yaşamını ne kadar doldurmuşsa, onu kaybetmekten o kadar az korkar.(62)
-Maddi yaşam, tam anlamıyla güvence altına alındı mı, mutluluktan ortada eser kalmaz. Kendi olanaklarıyla iş yapmayan kişi için can sıkıntısı kaçınılmazdır.(67)
-Her şeyi sigorta eden bir işyeri; kapısına: “buraya girenler, umudu dışarıda bırakın” yazmalıdır.(68)
-Gökten düşen bir mutluluk sevilmez, insan kendi emeğiyle yaratmak ister.(70)
-İnsanlar kendi elleriyle yarattıkları sonucu, talihin getirdiği sonuçtan daha çok sever.(70)
-Zaman, pişmanlığa meydan vermez.(71)
-Hazları bütünüyle hazır olan daha huysuz olur.(74)
-Aşkın verdiği zevk, bize zevk aşkını unutturur.(76)
-Çalgıyı dinlemektense, çalmayı tercih etmeyen var mıdır? Güç olan hoşa gider.(77)
-İnsan kendi emeğinin ürünleriyle süslenmiş topraktan haz duyar.(79)
-Her işte bir kez temel atıldı mı, devam etmek için nedenler yaratılmış demektir.(83)
-Gerçek tasarılar, ancak başlanmış bir iş üzerinde boy atabilir.(84)
-Hayvan, çevresindeki şeyler kendisini rahat bırakınca yatıp uyur. İnsan ise düşünür.(85)
-Gerçek bilgi, gözlerimizin dibine kadar gelmez.(86)
-Dünyayı alelacele dolaşan adam, işini bitirdiği zaman, anılar bakımından başlangıçtan daha zengin değildir.(87)
-Görülen şeylerin asıl zenginliği ayrıntılardadır.(87)
-Ne geçmiş, ne de gelecek bize dert olabilir, çünkü biri artık mevcut değildir, öteki ise henüz mevcut değildir.(89)
-Bugünü düşünün; önce, dakikadan dakikaya devam eden hayatınızı düşünün; her dakika, önceki dakikayı kovalıyor.(90)
-Hayatı karartan, dert aşılayan bir iyilik vardır, adına pişmanlık derler.(95)
-İnsanlara ancak kendi umutlarını verebilirsiniz.(95)
-La Rochefoucauld der ki: “her zaman başkalarının dertlerine katlanacak kadar gücümüz vardır.”(97) O şaka yapmış. Başkalarının dertleri kolay katlanır şey değildir.(98)
-Başkalarına ve kendimize karşı iyi davranmak; herkesin yaşamasına yardım etmek; kendi yaşamamıza yardım etmek; işte asıl din! İyilik mutluluktur. Sevgi mutluluktur.(114)
-Benim varlığım, dostuma bir parçacık gerçek haz verecek olursa, bu hazzı görmekten ben de haz duyarım.(118)
-Hiç kimseyi gücendirmeyen bir hareket ve söz rahatlığı, mutlu olmak için önemli bir meziyettir.(123)
------------------------------
Minicik bir kitap okumuştum yıllar önce; Alain'den Mutlu Olma Sanatı isimli bu kitaptan çıkardığım notları sizlerle paylaşmak istedim.
O.L.
Mutlu Olma Sanatı
Spinoza der ki, insanın tutkuları olmaması olanaksızdır, ama belki adam, ruhunda o kadar mutlu düşünceler yaratır ki, tutkuları bunların yanında pek küçük kalır...