Mutlu Prens

Birkaç soru takılıyor aklıma. Acaba Oscar Wilde hangi kahramanla daha çok özdeşleştirmişti kendini? Kırlangıçla mı yoksa mutlu prensle mi? Belki de her ikisiyle de

yazı resim

Uykulu gözlerle sınavlara hazırlık kitabından sayısız soruyu çözdüğüm bir vaktti Uzun zamandır çalışma masamın bir kenarında TÜBİTAK raporlarının ve Bilim-Teknik dergilerinin arasında okunmayı bekleyen bir kitaba takıldı gözlerim Oscar Wilde nin Mutlu Prensine Artık ağrımaya başlayan başım yorgunluk sinyalleri vermeye başladığı için çalışmayı bırakıp yatağıma uzandım ve Oscar Wilde nin masallarını okumaya başladım. Kaç yıl önce okumuştum bu kitabı diye düşününce zamanın su gibi aktığı gerçeğine tanıklık etim. İlkokula giderken sınıfa kapanıp kitap okuduğum bir beden eğitimi dersine kadar gitti aklım. Oscar Wilde ile ve aslında pek çok yazarla daha tanışmamızı benim kimseyle konuşmadan, kitaplarımdan ve resim defterlerimden başka arkadaşım olmadan geçirdiğim çocukluk yıllarıma borçluyuz. Bazen o kadar yalnız olduğumu hatırlamak içimde bir şeyleri kanatsa da hiç pişman değilim kitaplarla kurduğum dostluk için. Neyse o kadar da inmeyelim çocukluğuma. Bu işi psikologlara bırakalım.
Bugün o kitabı yeniden elime aldığımda eski bir dostumla karşılaşmış gibi hissettim. Oscar Wilde ( benim gözümde ) kırgınlıkları-acıları sanatın büyülü aynasında bir şahesere dönüştüren usta bir yazar.1854te Dublinde doğan Wilde eşcinsellikle suçlanarak 1895-97 yılları arasında hapis yatarak ayrı kaldığı eşini ve iki çocuğunu göremeden 1900 yılında Pariste ölmüş. Özel hayatını pek umursamıyorum. Benim için önemli olan Wilde nin dünya edebiyatına olan katkısı. Ve bu da hiç öyle azımsanacak bir katkı değil.
Wilde nin adını en çok duyuran ve beni de en çok etkileyen masallarından birini, Mutlu Prensi tekrar okuduğumda lezzetine doyamadığım bir yemeğin tadına bakmış gibi hissediyorum kendimi. Bu masalda beni bu kadar etkileyen ne? Diye soruyorum kendime. Pek çok cevap beliriyor zihnimde: Zihni allak bullak eden şaşırtıcı bir tema, şiirsel bir anlatım ve doyurucu bir yoğunluk Evet, ama tüm bunlardan daha başka bir neden daha var. Acaba bir edebiyat eleştirmeninin de aklına gelmiş midir şu an düşündüğüm şey? Oscar Wilde bu masalda biraz da kendini anlatıyor olabilir miydi? Bir kırlangıcın göl kenarındaki bir saza aşıl olmasıyla Mısıra yani sıcak ve güzel ülkeye göç eden arkadaşlarından ayrılma fedakârlığını göstermesi Fakat bunun ardından sevgilisinden sıkılması, aslında onu gerçekten sevmediğini anlaması. Çünkü sevgilisiyle hiç mi hiç uyumlu değildi. Kırlangıç özgürlüğe âşıktı. Mas mavi gökyüzüne doğru kanat çırpmalıydı O. Saz ise içinde yaşadığı göle aitti. Başka diyarlara göç etmekten acizdi. İşte bu yüzden bir sabah karar verdi kırlangıç bitmeliydi artık. Hoşça kal dedi sevgilisi saza ve kanat çırptı göklere, özgürlüğe. . . Sonra yorulunca bir an, yağmur damlalarından kaçıp Mutlu Prensin heykeline sığındı. Burada da ıslanınca bir heykel yağmurdan bile koruyamıyorsa ne işe yarar ki diye düşünerek başını yukarı kaldırdığında Mutlu Prens in gözlerine yerleşmiş yağmur damlalarını gördü. Ağlıyor muydu Mutlu Prens? Neden hüzünlüydü? Tüm sorularının cevabını aldığında tamam dedi kırlangıç yardım edeceğim sana. Burası çok soğuk ama Mısıra gitmeyip senin yanında kalacağım ve böylece Mutlu Prensin isteğiyle onun üstündeki tüm mücevherleri söküp yoksullara dağıttı. Sıra Mutlu Prensin gözlerine geldiğinde onlara kıyamadı ama prensin ısrarı üstüne onları da söküp yoksullara, evsiz çocuklara verdi. Ve sonunda Mutlu Prensin ihtişamından hiçbir şey kalmadı geriye. Kırlangıç ise yağan karın soğuğuna dayanamadı ve son kez uçup kondu Mutlu Prensin omuzlarının üstüne.Gidiyorum diye fısıldadı prensinin kulağına.sonunda Mısıra gidebileceksin demek ki Çok sevindim dedi prens. Hayır dedi kırlangıç Mısıra değil ölümün koynuna gidiyorum. Ellerinden öpebilir miyim? Hayır dedi Prens ellerimden değil dudaklarımdan öpmelisin. Çünkü: Seni çok seviyorum. Ölüm uykunun kardeşidir değil mi dedi kırlangıç ve Mutlu prensi dudaklarından öpüp ayaklarının dibine düştü. Tam o anda Mutlu Prensin içinden bir şey kırılıyormuş gibi bir ses geldi. Prensin kurşundan kalbi tam ortasından ikiye ayrılmıştı. O gece don çok sert tutmuştu.
Ertesi sabah Belediye başkanı bu çirkin heykelin yerinden sökülmesi emrini verdi. Heykeli eriten usta, kurşun kalbin bir türlü erimemesine çok şaşırdı ve onu ölü kırlangıcın bulunduğu küllerin arasına attı.
Tanrı meleklerinden birine, bana şehirdeki en değerli iki şeyi bulup getir dedi. Melek kurşun kalbi ve ölü kuşu getirdi. Doğru olanı seçtin dedi Tanrı. Çünkü cennetimin bahçesinde bu kuş sonsuza dek ötecek ve altın şehrimde Mutlu Prens ebediyen bana övgüde bulunacak. Masal bu cümlelerle sona erdiğinde hüznün sevince dönüştürülmesine tanık olmanın verdiği buruklukla bu konuda bir yazı yazmalıyım diyorum. Sanki bunu yaparsam Mutlu Prens ve küçük kırlangıç için de bir şeyler yapmış olacakmışım gibi geliyor. Ve yazıyorum. Kendimce cümleler diziyorum ard arda, belki küçük kırlangıç penceremin önünde beni izliyordur şimdi. İmkânsızlığını bildiğim düşler kurarak sonlandırıyorum cümlelerimi.
Birkaç soru takılıyor aklıma. Acaba Oscar Wilde hangi kahramanla daha çok özdeşleştirmişti kendini? Kırlangıçla mı yoksa mutlu prensle mi? Belki de her ikisiyle de

Başa Dön