Bu hayatta herkes kendi uçurumuna bir taş atıyor aslında. Ama ben farklıyım. Farkımsa içine taş attığım uçurumun herkesinkinden derin olması. Attığım taşların yere düştüğünü hiç duyamıyorum ben. Ve bazen merakıma yenilip taş atan değil de, taşı atanın elindeki taş oluyorum.Yani ki; kendi kendimi uçuruma sürüklüyorum. En derin düşüşün sırrına varmak için. Bazense uçurumun kendisi oluyorum. Kendi kendimde yitiyorum.
Uçuruma düşerken kolumdan yakalayan el uçurumun kendisine dönüşüyor. Hayat bu ya ben bir an da kendimi o uçurumun en dibinde buluyorum. Ellerim,avuçlarım kan içinde. Üstüm başım yara bere…Umarsızca yürüyorum işte…
Umurumda değil karanlıklar içinde kaybolmak, ellerimin acısı ruhumun acısı yanında hiç kalıyor.
Uykusuz gecelerimde oturup kendi uçurumumu yazıyorum. Ellerim kanıyor bazen. Kalemi tutacak kadar bile dermanım kalmıyor. Ama yazmadan yapamayacağımı bilmenin verdiği güçle yazıyorum.
Kimi zaman o uçuruma taşı atanım ben, kimi zamansa içine taş atılan uçurum benim. Ama hiçbir zaman benden başkası değil. Uçuruma düşen de, düşürülen de hep ben oluyorum.
Savaşan da benim, yaralanan da…Asla kaybedeni ya da kazananı yok bu savaşın…
Hacer Aktaş