Bazen uykun kaçar kalkarsın geri. Gözler kısık bir şekilde gözünü almasın diye koridor ışığını yakar rakı bulmaya gidersin mutfağa...kanın canın çekmiştir bir kere eh zordur artık geri dönmek... Seri bir şekilde önce su sonra buz mantığıyla rakını doldurup yudumlamaya başlar ve sorgularsın kendini... Bakarsın geçmişine sadece birkaç anı ve birkaç aksiyon dışında bir şey yoktur... Dert değil der kısık müzik eşliğinde sorgulamaya devam edersin...
''Bunca insan gelip göç etti şu dünyada. Kafamdaki dertleri fazla takmamam gerek'' diye avutursun kendini... Belki de en doğrusudur... Malum pişmanlığın kimseye faydası yok. Bu düşünceler rakının beyin damarlarına vurmasıyla iyice sersemleşir ve sen de iyice pasifleşirsin. Aklına hemen sevdiğin gelir gecenin o köründe. Özellikle de ne yapıyordur diye. Ne yapacaktır, uyuyordur ta ki sen onu '' seni çok seviyorum'' mesajıyla rahatsız etmediğin sürece...Amma velakin etmişsindir bir kere ama yine de dert değil dediğim gibi... Bunca insan gelip göç etti ve bu Dünya'da kısa da olsa başkalarının aklında iz bırakabiliyorsan ne mutlu sana.
Fazla uzatmadan direkt sonuca gelmek istiyorum. Malum okuyan bir millet değiliz ve bu yazıyı bir kişi bile okusa benim için kafidir. Bunu samimi söylüyorum çünkü asla liderlik, kariyer, para gibi değerlerin peşinden koşmayıp buna rağmen birilerinin aklında kıvılcımlar yaratmayı vizyon etmişimdir. Neyse neyse... Sonuca gelecek olursam insanlar gelir,insanlar geçer sadece karakter ve yaptıklarımız kalır bu dünyada. O yüzden kendin ol, sevdiğini üzme, ülkeni sev, taraf seçme, çözüm yarat ve asla yenilgiden korkma...